Kıtlık Çektiğim İçin Minnettarım Çünkü Bolluk Yokluktan Gelir
Yazan ve doğrulayan psikolog Gema Sánchez Cuevas
Kehribara sıkışıp kalmış bir böcek gibiydim. Kalbime boşluk hâkimdi, kuraklık hâkimdi. Örümcek ağlarından yapılmış bir aşkla bana kırıntılar yedirdin, eşyasız ve çiçeklerin sulanmadığı bir evde.
Ne var ki sonunda kıtlığını da takdir etmeyi öğrendim çünkü kendi bolluğumu keşfetmek için ondan kaçtım. Güçlerimi, doluluğumu…
Duygusal ve hatta manevi bir bakış açısından bakıldığında bolluğu bize her şeye sahip olduğumuzu ya da en azından istediklerimizin ve ihtiyaç duyduklarımızın çoğuna sahip olduğumuzu hatırlatan bir lütuf olarak tanımlayabiliriz.
Duygularınızla düşüncelerinizin uyum içinde olduğu mükemmel frekansta titremek gibidir.
Kıtlık ve bolluk
“Bolluk, kazandığımız bir şey değildir. Uyum sağladığımız bir şeydir.”
– Wayne Dyer
Tam tersine yoksulluk ya da kıtlık, ne yazık ki direnişin yaratıldığı yaygın bir var oluş hâlidir. Burada pozitif ve faydalı değişimin gerçekleştiği zihinsel ve duygusal açıklıktan yoksunuzdur.
Aynı şekilde “yoksul” insanlar da o iç ve tatmin edici ahenkten yoksun olmanın yanında genellikle kendi duygusal yoksulluklarını çevrelerindeki kişilere yansıtma kabiliyetine sahiptirler.
Bunu hayatınızın bir noktasında yaşamış olabilirsiniz. (Bu kişi ister partneriniz, isterse bir akrabanız ya da patronunuz olsun) bu özelliklere sahip bir figürle yaşamak, mutlak bir yokluk hâli yaratır.
Neredeyse hiç farkına varmaksızın kehribara yani hiçbir besleyici özelliği olmayan o zehirli reçineye sıkışıp kalırız. Öyle ki en temel besleyici özel onurumuzu bile elden bırakırız…
Çok yaygın bir durum olan yokluğun dinamikleri
Bolluk içinde yaşamanın en temel yolu ne diye soracak olursak çok basit bir cevapla karşılaşırız: duygusal cömertlik.
Ne var ki hiçbir şey bunu uygulamak kadar zor olamaz. Hiçbir şey “cömertlik” kavramı kadar nüans ve karanlık köşeye sahip değildir.
Neden mi? Çünkü yalnızca kendi kusurlarımızı düşünmeye alışmışız ve “bir şeyler eksik” diye düşündüğümüzde “bir şey sunmak” çok zor.
Duygusal cömertlik derken onlarla bağlantı kurmak, teselli etmek, yüklerini taşımak ya da bir başkasının kalbini mutlulukla doldurmak için kendimizi başkalarına açmaktan söz etmiyoruz sadece. Kendimize karşı da “cömert” davranmaktan bahsediyoruz.
Çoğumuz, sahip olmadığımız her şeyi, eksikliğini duyduğumuz her şeyi düşünmekten başka bir şey yapmadığımız o tuhaf, gerici ve sağlıksız vicdan katmanında bulmuşuzdur kendimizi. (Kimse beni takdir etmiyor, hak ettiğim gibi sevilmediğimi hissediyorum, çalıştığım yerde bana değer vermiyorlar, kendimi yalnız ve yanlış anlaşılmış hissediyorum…)
Bu delikleri biraz genişlettiğimizde hüsran, depresyon ve güceniklik tohumlarını da ekmiş oluruz. Böylece bütün bunlarla aslında başardığımız tek şey, bolluk yasasını bütünüyle engellemektir.
Sadece eksik olan şeylere, canımızı yakan ve hoşlanmadığımız şeylere odaklanmamalıyız… Artık cesur olalım ve hak ettiğimiz şeyleri hatırlamak için adım atalım çünkü özgün bolluk burada gizlidir.
Romantik ilişkilerde bolluk yasası
İlişkilerimizde kendimizi dolu hissettiğimiz zamanlar vardır. William Blake’in dediği gibi bir kum tanesinde evreni, bir yaban çiçeğinde gökleri ve avcumuzun içinde sonsuzu gördüğümüz anlar.
Bu şüphesiz ki bolluk demektir. Sizin ve benim duygularımızın, hayallerimizin, değerlerimizin hepsinin kafiyeler kurarak en güze şiiri, bizim şiirimizi oluşturduğu mükemmel dengedir bu.
“Bolluk bir sayı ya da kazanç değildir. Yeterli olanı tanımaktan ibarettir.”
– Alan Cohen
Şurası doğru ki bu ideal hâle ulaşmak kolay değildir. Çünkü bir ilişkide bolluğu parçalayacak bir şey varsa o da duygusal dengesizliktir. Özellikle de hem kendimize hem de partnerimize karşı cömert olmamak.
Kabul edelim bazen bizim için doğru olmayan birinin kollarına atıyoruz kendimizi. Bunu aç bir kalple, gözlerimiz bağlı olarak ve sevilmeye duyduğumuz özlemle yapıyoruz ama kendimizi sevmeyi bütünüyle unutuyoruz.
Başkasını beslemek için kendimize cömert davranmayı unutuyoruz. Ama o zaman da yoksulluk döngüsüne, kıtlık hapishanesine girmiş oluyoruz. Kırıntılarla beslenmenin sorun olmadığına inandık hep. Dedikleri gibi, hiç yoktan iyidir…
Öyle az şeyle yetinmeyi kabul ediyoruz ki daha önce her şeyi istemiş olduğumuzu unutuyoruz. Aşkın her şeyden önce bolluk demek olduğunu unutuyoruz. Sizi sevenlerin sizi zenginleştirdiğini ve “kendini sevenler kendine bakar” ilkesini unutuyoruz.
Öyleyse kendi mutluluğumuzun yaratıcısı olma sorumluluğu ve imtiyazına sahip olduğumuzu ve bunun içeriden gerçekleşen bir şey olduğunu hatırlayalım.
Çünkü bolluk, bizi kendimize yardım etmeye, tatmin ve denge duygusunu hak etmeye ve canımızı yakmayıp büyümemize yardım eden sevgiyi bulmaya teşvik eden bir duygudan başka bir şey değildir.
Bu makaledeki tüm resimler Sonia Koch’a aittir.
Bu metin yalnızca bilgilendirme amaçlı sunulmuştur ve bir profesyonelle görüşmeyi yerine geçmez. Şüpheleriniz varsa, uzmanınıza danışın.