Sezgisel Teoriler ve Okulda Öğretilenler Karşı Karşıya
Yazan ve doğrulayan psikolog Sergio De Dios González
Öncelikle sezgisel teorilerin ne olduğunu açıklayalım. Okula başlamadan önce, bir çocuğun beyni boş değildir. Henüz hiç okula gitmemişken, bir çocuk çoktan kendi gerçeğini açıklayan bir dizi teori üretmiştir. Bunlara “sezgisel teoriler” adı verilir.
Peki, çocukların sahip oldukları sezgisel teoriler nelerdir? Bu teoriler gerçeğin eksiksiz analizine dayanmaz; hatta tam tersidir. Sezgisel teoriler, çocukların gerçeklik olarak algıladığı şeylerle ilgili hızla ürettikleri mantıksal açıklamalara dayanır. Buna çocuğun sağduyusu da denebilir. Bunun bir örneği çocuğun, dünyanın düz olduğunu düşünmesi olabilir.
Sağduyu olarak da adlandırabildiğimize göre bu teoriler yanlış veya çok belirsiz olabilir. Eğer çocukların gerçekliğin ne olduğunu öğrenmelerini istiyorsak, onları bu sezgisel teorilerden kurtarmalı ve bu teorileri gerçekleri doğru açıklayan teorilerle değiştirmeliyiz. Bunu okulların yapması gerektiğine inanıyoruz. Peki, gerçekten de yapıyorlar mı?
Çocukluk çağındaki sezgisel teorilerden bahsetmiş olsak da, o yaşta kurduğumuz teorileri şekillendirir ve hayatımız boyunca onlara inanmaya devam ederiz. Ne zaman bilgimizin yetersiz kaldığı fiziksel, sosyal veya politik bir olay olsa, beynimiz bu olayı açıklayabilmek için sağduyulu bir teori yaratır. Sağduyumuz günlük hayatta varlığımızı sürdürmemiz için bize yardım ediyor olsa da, daha büyük fenomenleri açıklama konusunda yetersiz kalır ve genellikle yanılır.
Sezgisel teoriler ve okul
Bu noktada bir sorunumuz var. Eğitim sistemimizdeki ders programları öğrencilere pasiflermiş gibi yaklaşıyor. Okula göre, öğrenciler bilgiyle doldurulması gereken boş bardaklara benziyorlar. Ancak bu doğru değil – bir öğrenciyi özgürce büyüyebilmesi için sulanması gereken bir fideye benzetmek daha doğru.
Öncelikle okulların neden öğrencileri boş bardaklar gibi gördüklerinden bahsedelim. Tipik bir sınıfa girsek, kara tahta kullanarak 20 veya 30 kişilik bir sınıfa ders anlatan bir öğretmenle karşılaşırız. Öğrencilerin daha sonra hatırlaması gereken pek çok şeyden bahsederler ve sonra da anlattıklarını sınava çevirirler. Bu öğrenme modelinde, öğrencilerin yalnızca pasif öğreniciler oldukları çok açık – tek görevleri öğretmeni dinlemek ve o ne derse onu yapmak.
Öğrenciler pasif olduklarında, konuları derin bir şekilde kavramıyorlar, sadece öğretmenin anlattığı şeyleri kelimesi kelimesine ezberliyorlar. Peki, bir öğrenci yanlış bir sezgisel teoriye sahip olduğunda ve bu teoriyi çürüten bilgileri pasif olarak öğrendiğinde ne olur? Öğrenci doğru teoriyi hatırlasa da, hatta iki teori tamamen birbiriyle çelişkili olsa da, kendi sezgisel teorise inanmaya devam eder.
İki çelişkili teori aynı yerde
Bir öğrencinin birbirleriyle çelişen iki teoriyi aynı anda aklında tutması nasıl mümkün olur? Doğru teoriyi derin bir şekilde kavramadığı için öğrenci, doğru teori ile kendi sezgisel teorisi arasındaki çelişkileri görmezden gelir.
Öğrenci okuldayken, öğretmeni ona bir soru sorduğunda, hafızasını yoklayıp cevap olarak doğru teoriyi söyleyecektir. Ancak gerçek bir durumda, aslında inanıyor oldukları sezgisel teorilerine başvuracaklardır.
Bunu anlayabilmek için küçük bir egzersiz yapalım. Şu soruyu bir an düşünün. Eğer yürüyen merdivende yukarı çıkarken çok yükseğe zıplarsak, hangi basamağa iniş yaparız: daha önce durduğumuz basamağa mı, onun bir aşağısındakine mi yoksa onun bir yukarısındaki basamağa mı?
Sezgilerimiz bize zıpladığımızda, biz havadayken merdivenin ilerlemekte olduğunu, dolayısıyla daha önce durduğumuz basamağın bir aşağısında duracağımızı söyler. Ancak bu yanlıştır. Newton’ın eylemsizlik kuramına göre hareket eden herhangi bir beden, onun aksine hareket eden bir kuvvet olmadığı sürece hareket halinde olmaya devam eder. Bu nedenle, hareketi yukarıdayken de devam ettireceğimiz için – yukarıya çıkış hızımızı- aynı basamağa düşeriz.
Eğer soruyu doğru cevapladıysanız, tebrik ederiz! Eğer yanlış cevap verdiyseniz de endişelenmeyin, son dönemde psikolog J. Clement, bu tür soruları fizik bölümünden mezun olan öğrencilere sorduğu bir araştırma yaptı. Öğrencilerin yüzde 88’i yanlış cevaplar verdiler. Bu araştırma öğrencilerin okuldayken öğrendikleri teorileri kullanarak karmaşık fizik sorularını eksiksiz şekilde çözebiliyor olsalar da akademik dünyanın dışında bir soruyla karşılaştıklarında kendi sezgisel teorilerine başvurduklarını gösteriyor.
Bu sorunun bir çözümü var mı?
Gerçeği doğru bir şekilde açıklayan teorilerin kazanması için öğrencilerin doğru teorileri ve doğru teorilerin kendi sezgisel teorileriyle çelişen yanlarını derin bir şekilde kavramaları gerekiyor. Ne yazık ki halihazırdaki eğitim sistemiyle bunu yapabilmek mümkün olmuyor. Çünkü sistem, öğrenciyi kendi öğreniminden sorumlu aktif bir etken olarak görmüyor.
Doğru teorilerin derin bir şekilde kavranmasını ve yanlış teorilerin reddedilmesini sağlamak için, sınıf, öğrencilerin kendi teorilerinden bahsedebildikleri, öğretmenlerinin yardımıyla, doğru teoriye yaklaşmak adına kendi teorilerini düzeltebildikleri bir tartışma alanı olmalı.
Cevaplamamız gereken soru şu: Sınıfları nasıl tartışma için uygun bir alan haline getirebiliriz?
Bu metin yalnızca bilgilendirme amaçlı sunulmuştur ve bir profesyonelle görüşmeyi yerine geçmez. Şüpheleriniz varsa, uzmanınıza danışın.