Korkunun Anatomisi: Fizyolojik ve Psikolojik Kökenleri
Yazan ve doğrulayan psikolog Sergio De Dios González
Thomas Hobbes, annesinin onu dünyaya getirdiğinde aslında ikiz çocuk doğurduğunu söylemiştir: kendisi ve korkusu. Çok az duygu bizi korku gibi tanımlar. Bu çok inatçı ve tekrar edici bir duygudur. Hayatta kalmamızı garanti etmekle kalmaz, aynı zamanda özgürlük ve kişisel gelişimin kudretli bir düşmanı gibi davranarak birçok fırsatı da mahveder.
Korku rahatsızlık verici ve felç edici olabilir. Ama hayatınızdan korkuyu tamamen uzaklaşmak, tüm kapılarınızı ve pencerelerinizi açık bırakmak ya da kayalık bir yol boyunca çıplak ayakla yürümek gibi olurdu. Dengenizi ve hayatta kalmanızı doğrudan etkileyebilecek aldatıcı bir risk olurdu.
Cesur ve gözüpek insanlar, akıllarından korkularını silmezler. Korku her zaman oradadır, sadece onu nasıl yöneteceklerini bilir ve kendi avantajlarına kullanırlar.
“Düşmanlarından ziyade arzularını yenen kişiyi cesur sayarım, zira en zor zafer insanın kendisi karşısında aldığı zaferdir.”
– Aristo
Alfred Hitchcock, hiçbir şeyin kontrollü korku kadar zevkli olmadığını söylemiştir. Bazı insanlar korku, endişe ve dehşeti deneyimlemek için filmlere giderler. Bununla birlikte, bunu güvenli bir ortamda yapmak ve zarar görmeden, rahat bir şekilde, partneriniz ya da arkadaşlarınızda sinemadan ayrılmak, teşvik edici bir zevkle sonuçlanmaktadır.
Korkunun gerekli ve sağlıklı olduğunu söylemek çılgınca değil. Bu ilkel duygu, üzerinde belirli bir kontrol düzeyini koruduğumuz sürece, insanoğlu için faydalıdır. Fakat korku kontrolü ele geçirip vücuttaki bir dizi kimyasal fırtına ve fizyolojik değişmeyi tetiklediğinde, her şey darmadağın olur.
Korku, felç edici bir strese, panik ataklara ve karmaşık ama ilginç süreçlerin gerçekleşmesine izin veren duygusal bir ele geçirme haline dönüşür.
Korkunun fizyolojik temeli: amigdala
Elena, 6 ay önce kızını okula götürürken araba kazası geçirdi. Her ikisi de zarar görmemişti, ama olayın hafıza ve psikolojik etkisi açık bir yara gibi aklında duruyor. Bu durum yaşam kalitesini ciddi olarak etkiliyor.
Komodindne düşen su şişesi bile onu korku içinde uykusundan uyandırabiliyor. Ona çarpan başka bir aracın sesini hatırlatıyor. Bugün, Elena hala arabasını süremiyor. Sürücü koltuğunda oturup ellerini direksiyona koymak bile kalbinin hızla çarpmasına ve midesinin bulanmasına neden oluyor, başı dönüyor.
Bu hikayeyi okuduğunuzda, ki trafik kazası geçiren insanlar arasında yaygın bir durumudur, muhtemelen Elena’nın er ya da geç yardım istemesi gerektiğini düşünürsünüz. Bununla birlikte, panik, fobiler ve günlük korkuların kökenini anlamak için biraz daha derine inmeniz ve beynin anatomisine bakmanız gerekir.
Beynin en eski kısmı
Beş duyu aracılığıyla gelen tüm bilgiler amigdaladan geçer. Bu limbik sistemin küçük bir yapısıdır. Ayrıca beynimizin en eski kısmıdır ve tamamen duygularımız tarafından domine edilmiştir. Amigdala, etrafımızdaki her şeyi “izler”. İkincisi, olası bir tehdidi algılayarak, karmaşık reaksiyonların kaleydoskopunu oluşturmak için bir grup farklı sinirsel yolu harekete geçirir.
Amigdala, ayrıntılara odaklanmama gibi kötü bir alışkanlığına sahiptir – hayatta kalmamızı garanti altına almak için yeterli zamanımız yoktur. Bu nedenle, çoğu zaman bizi, tehdit edici olmayan uyaranlara irrasyonel olarak tepki vermeye yönlendirir.
Amigdala’nın uyarı sistemi, bedeni yüzleşme ya da kaçmaya aşağıdaki yollarla hazırlamak için sinir sistemini hemen harekete geçirir:
Kan basıncını arttırır, hücresel metabolizmayı hızlandırır, kandaki glikoz miktarını artırır, kan pıhtılaşmasını kolaylaştırır ve hatta zihinsel aktiviteyi artırır.
Kanın çoğu, gerektiğinde kaçmak için yeterli enerjiyi vermek için bacak gibi vücudun büyük kaslarına yönlendirilir.
Adrenalin vücudun içinden geçerek, bağışıklık sisteminin yavaşlamasına neden olur, çünkü beyin eldeki görev için gerekli değildir. O anda gerekli olan her şey savaşabilmek veya kaçabilmektir.
Bu fizyolojik ve kimyasal değişiklikler ardı ardına gerçek tehlikeden kaçmanıza yardımcı olabilir. Ama Elena’nın durumunda, korku psikolojik ve soyut değildir. Her ani sesi, yaşadığı kazayla ilişkilendirerek panik dolu bir tepkiyi tetikliyor. Aylarca ya da yıllarca bu şekilde yaşamanın ne kadar yorucu olabileceğini görmek kolaydır.
Korkunun psikolojisi ve nasıl yönetileceğini öğrenmenin önemi
Patolojik korku, bir insanın yaşayabileceği en yorucu şeylerden biridir. Genelleşmiş anksiyete bozukluğu, fobiler, hipokondri ve hatta OKB’nin büyük bir kısmı. Pek çok farklı tonda gelir ve kişinin kontrolünü, yaşam kalitesini ve haysiyetini tamamen ortadan kaldırır.
Bugünün toplumundaki en yaygın korkuların akılda yaşayanlar olduğunu bile söyleyebilirsiniz. Bunlar dış tehditlere bir cevap değildir; daha doğrusu, sağlıklı bir varoluş için hayati öneme sahip olsa bile sarsması çok zor olan iç gölgelerdir.
Bu korkuları yönetmek için bazı basit stratejiler üzerinde düşünmeye davet ediyoruz sizi.
Korkularınızı yönetmek için 5 ipucu
- Onları tanımlayın, onlara bir isim verin. Sessiz ya da gizli kalmalarına izin vermeyin.
- Onlara savaş ilan edin. Gizliliğinizi nasıl istila ettiklerini fark edin ve kontrolü yeniden elde etmek için onlara karşı harekete geçin.
- Onları tanıyın ve nereden geldiklerini anlayın. Korkunun hem iç hem de dış faktörlere bir cevap olduğunu unutmayın. Bazen kaynak sizin içinizdedir ve diğerleri çevrenizde sizi rahatsız ve huzursuz eden, korkutan bir şeydir.
- Onları beslemeyi bırakın. Onlara daha fazla güç vermeye devam ederseniz, hayatınızı tamamen ele geçireceklerini anlayın. İster derin nefes alıp verin, egzersiz yapın, isterseniz dikkatinizi dağıtacak şeyler yapın. Bu korkuları rasyonelleştirmeye ve etkilerini en aza indirmek için kullanmaya çalışın.Bunların hepsi endişenizi azaltacaktır.
- Kendinizle, kişisel yaşam koçunuzmuşsunuz gibi konuşun. Yaşamınızdan sınırlayıcı davranışları ortadan kaldırmak için stratejiler tasarlayın. Küçük, günlük görevleri yerine getirmek için kendinizi motive edin; Hedefinize ulaştığınızda kendinizi kutlayın; ve bunun devam eden sürekli bir çalışma olacağını unutmayın.
Korku karmaşık ve geniş bir konudur. Kendinize nasıl daha iyi bakacağınızı öğrenmek son derece yararlıdır, çünkü eğer gerçek mutluluğu elde etmek istiyorsanız, önce korku çitini tırmanmak zorundasınız.
Bibliyografya
- André, Cristoph (2010). Psychology of Fear: Worry, Anxiety, and Phobias. Editorial Kairos.
- Hütler, Gerald (2001). Biology of Fear: How Stress turns into Emotions. Plataforma Editorial.
- Gower, L. Paul (2005). Psychology of fear. Nova Biomedical Books
Bu metin yalnızca bilgilendirme amaçlı sunulmuştur ve bir profesyonelle görüşmeyi yerine geçmez. Şüpheleriniz varsa, uzmanınıza danışın.