İğrenmek: Unutulmuş Bir Duygu
Yazan ve doğrulayan psikolog Gema Sánchez Cuevas
Temel duygulardan bir tanesi olmasına rağmen iğrenmek ya da başka bir deyişle tiksinmek hakkında pek konuşmuyoruz. Bir şeyi yemek istediğimiz anda ondan gelen ve hoş olmayan bir koku algıladığımız zaman, yiyeceği otomatik olarak çöpe atmaya karar veririz. Aynı şey, mutfakta kötü bir koku varsa bir şeylerin bozulduğunu anlayıp sağlığımızı korumak için kokunun kaynağını çöpe attığımızda da olur.
En son ne zaman bir şeylerden iğrendiğinizi hatırlıyor musunuz? Nasıl hissettiniz? Bir yiyecek yüzünden mi oldu? Aynı gıdayı yeniden tüketmeyi denediniz mi? Peki sizce bir böcek yiyebilir misiniz? İğrenmek kültürel bir kökene sahip olabilir mi?
Genç yaştan itibaren, iğrenmek hayatımızda her zaman yer alır. Bu nedenle, bu duygunun arkasında nelerin gizlendiğini bilmek çok önemlidir. Bazen, dünyayı algılama şeklimiz gibi çok daha derin bir sebep, iğrenme duygunuzun arkasında gizlenir. Gelin bu konuya daha yakından birlikte göz atalım.
Ne zaman iğrenme duyarız?
Bozulmuş ya da bozulmaya yakın bir şey yediğimiz zaman tiksinti duyarız. İğrenmek, bazı durumlarda sağlığımızı korumamıza yardımcı olan uyarlanabilir bir reaksiyondur. Bununla birlikte, bu duygu bazen bizi tiksindiren bir fikirden de kaynaklanabilir. Bu nedenle, bu duygunun arkasında yatan asıl neden kirlenmekten kaçınmaktır.
Örneğin, buz gibi bir dilim karpuz yemek için buzdolabının kapağını açıp onu yarısı çürümüş bir halde bulunca, meyveyi direkt olarak çöpe atarız. Çünkü çürük karpuz dilimi bizi hasta edebileceğine dair sinyaller verir. Bir başka örnek kahvemize biraz süt eklemek istediğimiz ancak süt kutusunun kapağını açıp kötü bir koku aldığımızda da yaşanır. Sütü direkt olarak lavabonun içine boşaltırız.
Bozulan çoğu gıdanın görüntü ve kokusu, bizi hasta edebilecekleri için, onları yemekten ziyade atmamızı bize anlatır. Aynı şekilde, tiksinmeyi de bizi zararlı durumlardan koruyan uyarlanabilir bir duygu olarak kabul edebiliriz.
Farklı çalışmalara göre, iğrenme insüler korteks ile ilgilidir. Aslında, bu yapıda meydana gelen bir yaralanma, bireyin hem bu duyguyu yaşamasını hem de diğerlerinde ortaya çıktığında onu tanımasını engeller.
İğrenmek kültürel mi?
İğrenmek, bir deneyim olarak kültürler arasında değişkenlik gösterebilir. Her ne kadar muhtemel fiziki zararlardan kaçınmaya yardımcı olan bir duygu olsa da, bazı şeylerin kültürler arasında değişkenlik gösterdiği doğrudur. Örneğin, bazı gıdalar toksik olmasalar da bireyde tiksintiye neden olabilir. Bununla birlikte, bu duyguya, tipik bir fizyolojik, psikolojik ve davranışsal tepkinin yanı sıra doğuştan kör olan insanlarda da görülebilen karakteristik bir yüz ifadesi de eşlik eder.
Örneğin, İspanya’nın ulusal yemeği büyük ve küçük karidesler içeren paella’dır. Bu tarif, o ülkede lezzetli bir yemek olarak kabul edilse de birkaç İspanyol, bir tabak çekirge ya da cırcır böceği yemek konusunda daha çok heyecan duyacaktır. Üstelik bazı ülkelerde böcekler, tıpkı paella gibi gerçekten lezzetli bir yiyeceği temsil eder ve diğerlerinde ise büyük bir tiksinti uyandırırlar.
Bir tarif, aynı ülke içerisinde bile, birilerine lezzetli diğerlerine ise korkunç gelebilir. Salyangozlar bunun açık bir örneğini temsil eder. Bu nedenle, söz konusu duygu aynı zamanda bireyin kişiliğine ve aldığı eğitime de bağlıdır.
Mide bulandırıcı bir koku gibi, tiksinti duymamızı sağlayan daha temel konuların varlığı inkar edilemez elbet, ancak bu noktada kültürün etkisini hesaba katmak önemlidir. İçinde büyüdüğümüz ve benimsediğimiz kültüre bağlı olarak, bir şeyden daha çok ya da daha az iğrenebiliriz.
İdeolojik tiksinti
Hiç şüphesiz, bu duygu bizi zehirlenmekten koruyabilir. Ancak, bu duygunun etki alanı yiyeceklerin de ötesine geçer. Birçok kişi, diğerlerinin yanı sıra başka bir kültür, ırk, din ve ülkeye karşı duydukları tiksintiyi de ifade eder.
Bazı insanlar diğer ideolojileri kendileri için zehirli olarak algılarlar. Bu ideolojilerin genel olarak kendi inançlarına ya da yaşamlarına zarar verebileceğine inanırlar. Bu türde bir tiksinti, örneğin, ırkçılık ve yabancı düşmanlığına katkıda bulunur. Eğer diğer ırkları ve insanları zehirli olarak kabul edersek, onları reddeder ve onlardan kaçınırız.
Kendini bu duyguyu anlamaya adamış bir psikolog olan Paul Rozin tarafından yürütülen çalışmalara göre, iğrenmek, bize hayvani doğamızı hatırlatan olayları bir reddetme biçimidir. Rozin ve çalışma arkadaşları, iğrenmek her ne kadar bozulan yiyeceklerden uzak durmamız için ortaya çıkan bir savunma mekanizması olsa da, onun azar azar bu elementlerden ayrıştığına dikkat çeker. Bu nedenle, ahlaki kurallarımızı ihlal eden biri hakkında da tiksinti duyabiliriz.
Buna ek olarak, bu yazarlara göre, ırkçı, ağzı bozuk ya da başka olumsuz davranışlar sergileyen insanlardan iğreniyor olmamız, insan onurunu sosyal düzen içinde koruduğumuz anlamına gelebilir. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Tüm alıntı yapılan kaynaklar, kalitelerini, güvenilirliklerini, güncelliklerini ve geçerliliklerini sağlamak için ekibimiz tarafından derinlemesine incelendi. Bu makalenin bibliyografisi güvenilir ve akademik veya bilimsel doğruluğa sahip olarak kabul edildi.
Rozin, Paul and April Fallon. “A Perspective on Disgust.” Psychological Review. 1987. https://cpb-us-w2.wpmucdn.com/web.sas.upenn.edu/dist/7/206/files/2016/09/94DisgustPerspectivesPRev87-20oqhhu.pdf
Bu metin yalnızca bilgilendirme amaçlı sunulmuştur ve bir profesyonelle görüşmeyi yerine geçmez. Şüpheleriniz varsa, uzmanınıza danışın.