Egonun Doğuşu: Benlik Gelişimi Aşamaları
Yazan ve doğrulayan psikolog Gema Sánchez Cuevas
Egonun doğuşu, olgunlaşma ve öğrenme süreciyle açıklayabildiğimiz bir süreçtir Duyusal ve motor becerilerimizin kazanılmasıyla gerçekleşen bir süreçtir bu. Egomuzun doğuşu ve gelişimi, ruhsal varlığımızın merkezi olması nedeniyle önemlidir. İsteklerimizin, eylemlerimizin ve kısıtlamalarımızın temelidir.
Egonun doğuşu gerçekleştiğinde, ego kendi nesnesiyle ilişki kurmaya başlar. İlk olarak, bunlar çocuğun kendine ait olduğunu hissettiği dış nesnelerdir. Yavaş yavaş içselleşme ve psişik yapılar ortaya çıkmaya başlar. Bunlar, benlik duygusunun birleşmesine katkıda bulunur.
Egonun doğuşu: Benliğin gelişimi
Yeni doğan bir çocuk, kendisi ve dünya arasında ayrım yapmaz. Daha ziyade, nesnenin imgesi ve kendi imgesi arasında ayrım yapmadığı ilk içe-atımlarını gerçekleştirir. Duygusal tarafımız sayesinde, kendimizin nerede bittiğini ve dünyanın nerede başladığını ayırt etmeye başlarız.
Yaşamın birinci ve ikinci yılları arasında çocuğun bilişsel kapasitesi artar. Sonuç olarak, kişiler arası etkileşimlerde farklı rolleri tanımlamaya başlar. Azar azar özne ve nesne arasındaki tanımlama ve ayrımcılık başlar.
Son olarak, öz kimlik, sentetik fonksiyonun bir ürünüdür. Nesnelerin birbirine bağlı ve tutarlı bir şekilde birleştirildiği yer burasıdır. Bu, benliğin yapısının en yüksek seviyesidir. Kısmen, benlik ve nesneler arasındaki etkileşim sayesinde gerçekleşir.
Bir ego şekillendirici olarak ayna dönemi
Altı ay ila 18 ay arasındaki dönem egonun doğumu için çok önemlidir. Bu aşamada, çocuk kendini aynada tanımaya çalışmakla deneyimler. Görüntüsüyle ilgilenir ve bunun ortaya çıkardığı hislerle oynamaktan belli bir zevk alır.
Ayna, bir insanın çevresiyle ilişkisini ifade eden bir metafordur. Vücudunuzu ve hayali alanınızı tanıyabilmek, benliğin parçalara ayrılmadan sağlıklı bir gelişme yaşandığının işaretidir. Bir çocuğu düzgün şekilde bakmayan ya da ona zarar veren bir anne ya da baba, çocuğun imgesini sürdürür. Fakat bu durum parçalanmaya ve dolayısıyla, psikotik sorunlara yol açabilir.
Bu yaşta, bebekler sadece herkesi benimsemez. Bunun tersi olduğunda endişeli olabilirler çünkü gördükleri görüntü, beklediklerini yansıtmaz. Örneğin, altı aylık bir bebek, annesinin yanındaki yabancı kişiyi değil annesini görür. Çocuk aslında annesini değil, annesi vasıtasıyla kendini tanımaktadır.
Uyumlu bir egonun doğuşu, nesnelerle istikrarlı bir ilişki yoluyla gerçekleşir. Çocuğun farklı anlarda yaşadığı tatmin edici deneyimlere dayanır. Başka bir deyişle, çocuk kendi imgesiyle birleşir (ilk yabancılaşma).
Bireyselleşme
Kişinin kendi başına, bütün olarak farkında olduğu süreç bireyselleşme olarak adlandırılır. Bu süreç tamamlandığında, bilinç ve bilinçaltı egoyu daha geniş bir kişilik haline getirir.
Bu bir birleşme, arınma ve kendini keşif sürecidir. Benliğin arketipik görüntüleri ortaya çıktığında başarı kendini gösterir.
Ego’nun üç işlevi
Egonun doğuşu sürecinde beden ve zihin birleşip kaynaşır ve karşılıklı olarak birbiriyle ilişkili hâle gelir. Sonuç olarak, “ego” ya da beden ve zihin birleşimi, üç ana işlevi yerine getirir:
- Kontrol – ego, içgüdüsel dürtüleri kontrol etme ve düzenleme görevine sahiptir. Bir şeyleri dışlama ya da engelleme yoluyla, ego tehdit edici olabilecek uyaranlara karşı savunma kurar.
- Adaptasyon – ego dışsal ve içsel gerçeklerle ilgilidir ve onlara uyum sağlamaya çalışır.
- Entegrasyon – bu, egonun hayatımızın farklı yönlerini entegre etme yeteneğini ifade eder.
Yani gerçekliğe en iyi uyumu elde etmek için benlik, motivasyon enerjisinin aşırı akışına karşı kendini savunabilir. Böylece ego farklı işlevlerin bir senteziymiş gibi özerk gözükür.
Ego’nun özerkliği
İki yapı “egoyu” oluşturmaktadır. Birincil ego yapısı “id” (dürtülerin merkezi) ile çatışmadan uzak bir ego alanıdır. Daha sonra buna “egonun birincil özerk işlevleri” denmiştir ve hafıza, düşünce ve dile karşılık gelir. Bu işlevler dürtülere (id) karşı bir savunma olarak ortaya çıkmaz.
İçgüdüsel ve agresif libidinal enerjilerin içgüdüsel olmayan enerjilere dönüşmesi, enerjiyi “İd” (dürtü) den nötralize eder. Hartmann, dürtü ve arzu arasındaki mücadeleden kaynaklanmayan otonom gelişmeye “birincil özerklik” adını vermiştir.
Öte yandan, ikincil ego yapısı veya ego’nun ikincil işlevi, işlevdeki bir değişiklikten kaynaklanır. Bu değişim, motivasyon, gerçeklik veya ahlakla çatışma hâlindeki ego yapısının çatışmasız bir alana geçmesiyle meydana gelir.
Diğer araştırmacılarla birlikte Freud ( “Id” psikolojisi), Hartmann (ego psikolojisi) ve Kohut (benlik psikolojisi) “egoyu“ psikoloji evreninin merkezine yerleştiren asıl isimlerdir. Bu farklı psikanalitik bakış açıları sayesinde egonun doğuşunu daha iyi anlayabiliriz.
Bu metin yalnızca bilgilendirme amaçlı sunulmuştur ve bir profesyonelle görüşmeyi yerine geçmez. Şüpheleriniz varsa, uzmanınıza danışın.