Duygularımla Oynadın ve Bunun Sonucunda Beni Kaybettin
Duygularımla oynadın ve bunun sonucunda beni kaybettin. Duygularımı eğlenceli olduğunu düşündüğün bir oyuna alet ettin ve bu yüzden ikimiz de aşk uğruna acı çektik. Çünkü eğer aşkı bir şans oyunu gibi görürsen en sonunda bu şansın bedelini ödersin.
Benimle sadece güzel vakit geçirmek istediğine karar verdin. Bu sebeple bir beyfendi gibi davranarak işi götürebileceğini düşündün. Tatlı dilinle ve boş sözlerinle ayağımı yerden keseceğini… Bu şekilde istediğini elde etmiş olacaktın. Ancak, kaderin cilvesine karşı koyamadın ve şimdi de kendi sözlerini yutmak zorunda kaldın.
Bütün verdiğin sözlerin hepsi başından beri boştu, ben daha fazla gülümsedikçe bu sözlerin anlamı değişti. Yanımda olmak hoşuna gidiyordu ama sonra oyun bozuldu ve akla tek bir soru geldi, mantıklı bir cevabı olmayan, sadece meraktan sorulan bir soru: Neden duygularımla oynadın?
“Bir kadını kandırma. Ona değer vermiyorsan öpme, sevmiyorsan onu kullanma. Bir kadına hakikatin kendisiymiş gibi davranmalısın. Zamanmış gibi, her öpücükte dünyanın sonu gelecekmiş gibi…”
– Mind of Brando
Bir mum bile yakamayacaksan bana yıldızları vermeyi vadetme
Yılan oynatıcıları istediklerini elde edbilmek için müziği kullanır. Sen ise istediğini elde etmek adına kelimelerle oynadın. Aklımı başımdan almak ve suratıma kocaman bir gülümseme koymak için kullandığın tatlı sözlerinle… Sesini her duyduğumda mantık diye bir şey kalmazdı.
Fakat eylemlerinin söylediğin sözlerle hiçbir ilgisi yoktu, harflerle kelimeleri birbiri ardına dizerek oluşturduğun bu ilüzyona ihanet ettiler. Eylemlerin taştan kalbinin bir yansımasıydı.
Aşk küçük ayrıntılardan oluşur, büyük sözlerden değil. Aşk, yıldızları vadetmekle olmaz. Aşk, akşam yemeğinde bir mum yakabilmektir. Önüne gelen saçlarını onu rahatsız etmesin diye kulağının arkasına alabilmek, ona soğuktan titrediği zaman ceketini verebilmektir.
“Aşkı anlamak gerekmez, sadece göstermek gerekir.”
– Paulo Coelho
İstediğine ulaşamadın çünkü ben kendimi seviyorum ve istediğim gerçek bir şey yaşamaktı, bir ilüzyona kapılmak değil. Sen de bunu hesaba katmamıştın. Ama sen o katı inadını gösterirken bu görevden vazgeçmemeye karar verdin. İddia ettiğin şey uğruna savaştın ve daha büyük oynadın. İşe yaracağını düşünürek tereddüt bile etmeden bahisleri iki katına çıkardın.
Ateşle oynadın ve sonunda alev aldın
Fark etmeden günler geçti ve hiçbir şey istediğin gibi gitmemeye başladı. Yanımda kendini rahat hissetmeye başladın. Günlük hayatının ufak detaylarını benimle paylaşmaya başladın. Bir yerde oynamayı bıraktın ve gardını indirdin. İşte bana ruhunu göstermeye başladığın zaman o zamandı.
“Beni sevmek istemediğinde ve istemeden sevdiğinde ne yapacaksın.”
– Mind of Brando
Yani taştan kalbini yumuşatmak için birine ne kadar sıkıca sarılman gerekir? Ben elimden geldiği kadar sımsıkı sarılmaktan hiçbir zaman vazgeçmedim. Beni kazanma çabalarına başladığında en sonunda bütün oyunlarını itiraf ettin. Benim bütün kartlarım kalpti, seninkiler ise hep sinek ve maçalar.
Bu aramızda büyük bir çatlak yarattı. Artık söylediklerinde doğruluk payı var mıydı, yoksa bu da sadece istediğini elde etmek için yaptığın bir hile daha mıydı bilemiyordum. Sendeki ve söylediklerindeki hakikati kaybettim. Kalbimi kırdığın için tüm gücümle senden nefret ettim ve sen de öğrendin ki kimse bir günde aşık olamaz… ya da affedemez, unutamaz.
Hatta bir kalbin yokmuşçasına seninle oynayan kişiyi affetmek şöyle dursun. Kimse kimseyi sevmeye zorlayamayaz. Eğer birinin kalbini duygularıyla oynayarak kırıyorsan bunu yapmak senin seçimindi. Ateşle oynadın ve sonucunda seni yaktı. Çünkü kimse kontrolden çıkana kadar kalbinin ne istediğini bilmez. Şimdi affedilecek noktayı aştın. Artık üzgün ve yalnızsın. Ben ise acı çekiyor olabilirim ama en azından kendimi seviyorum.
Bu metin yalnızca bilgilendirme amaçlı sunulmuştur ve bir profesyonelle görüşmeyi yerine geçmez. Şüpheleriniz varsa, uzmanınıza danışın.