Vygotsky, Luria ve Leontiev: Eğitim Devrimcileri
Yazan ve doğrulayan psikolog Sergio De Dios González
20. yüzyılın başında, sosyalist devriminden sonra, Kuzey Amerikan kapitalizmi karşıtlığından yeni bir psikoloji okulu doğdu. Çözmeyi amaçladığı ilk sorunlardan biri talepleri karşılayabilecek yeni bir eğitim sistemi bulmaktı. Sovyet psikolojisinin bu yeni halinin en fazla öne çıkan figürleri ve devrimci bir eğitim sisteminin yaratıcıları Vygotsky, Luria ve Leontiev’di.
Eğitimi belli başlı meselelerden biri olarak gördüler; ona, başlattıkları devrimi sürdürebilmek için gelecek nesillerin ihtiyaç duyacağı bir araç gözüyle baktılar. Bugün yaptıkları bilimsel çalışmalar, bir eğitim devriminin üzerinde oldukça titiz bir şekilde çalışılmış öncüleri olarak kabul edilir. Bu makalede, iletişim, gelişim ve eğitimin amaçlarıyla ilgili fikirlerini değerlendirerek nasıl bir yaklaşıma sahip olduklarını keşfedeceğiz.
İletişim modeli
O dönemde eğitimle ilgili dikkatlerini çeken ilk sorun sınıftaki iletişimin oldukça az olmasıydı. Öğretmenin öğrencilerle iletişimi tek yönlü olduğu için, öğrencilerin konuları kendi kendilerine pasif bir şekilde öğrenmeye çalıştıklarını fark ettiler. Öğretim modeli, öğretmenin bildiklerini öğrencilere aktarmasından ibaretti. Sonra da öğrenciler hiç sorgulamadan verilen bilgileri özümsüyorlardı.
Bu üç Sovyet psikolog bu kalıbı, yerine yapısalcı bir eğitim tarzı getirerek yıktılar. Yarattıkları modelde öğrenciler kendi bilgi birikimlerini inşa ediyordu. Başka bir deyişte kendi öğrenme süreçlerinde aktif rol alıyorlardı.
Tek yönlü iletişimin sonunu getirdiler. Öğrencilerin kendi fikirlerini oluşturabilmesi için, sınıfın tartışmaya uygun bir alana dönüşmesi gerekiyordu. Hem öğrencilerle öğrenciler, hem de öğrenciler ile öğretmen arasındaki iletişim sağlanmalıydı. İki taraf da konuşmaya ve dinlemey hazır olmalıydı.
Bu tür bir sınıfta öğretmenin fonksiyonu, sadece bildiklerini aktarmaktan ibaret değildi. Daha çok öğrenciler arasındaki tartışmayı yönlendirmeye ve öğrenme süreçlerini hızlandırmaya dayanıyordu. Bu oldukça zor bir görev ancak öğrenme sürecinde aktif olunduğunda, eğitimin belirgin bir şekilde gelişme gösterdiği defalarca kanıtlandı.
Gelişmenin önemi
Gözlemledikleri ikinci önemli sorun, öğrenmenin ve gelişmenin nasıl birbiriyle ilişkili olduğunun yeterince açık bir şekilde ortaya konmuyor olmasıydı. Vygotsky, yakınsal gelişim alanı (ZPD) teorisiyle bu prensibin temelini attı.
Vgotsky, öğrenmeden, bireyin bilişsel gelişiminden bağımsız bir şeymiş gibi bahsetmeyi gülünç buldu. Öğrenmenin ve gelişimin döngüsel bir şekilde birbirlerini güçlendikleri bir teori önerdi.
Ama yakınsal gelişim alanı (ZPD) teorisi tam olarak ne demektir? Daha fazla detaya girmeden önce, insanların iki türlü yetenek seviyesi olduğunu anlamakta fayda var. Birincisi kendi başımıza edindiğimiz yetenekler, ikincisi ise bir öğretmenin desteğiyle edindiğimiz yetenekler. Örneğin, bir öğrenci kendi başına bir dizi matematik problemini çözebilir ancak ona yol gösterecek bir öğretmeni olursa daha zor problemlerin de üstesinden gelebilir.
ZPD, bir kişinin birinden destek alarak yapabildikleri ile kendi başına yapabildikleri arasındaki farktır. Bir kişinin üzerinde çalışabileceği ideal gelişim aralığıdır.
Vygotsky’e göre, eğitimin amacı ZPD’nin kendi içindeki yetenekleri, kişinin yardım almadan ustalaşabileceği yeteneklere dönüştürmektir. Böyle bir durumda, birey ilerlemeye devam edeceği yeni bir ZPD geliştirecektir. Öğrenme ve gelişim döngüsü sürüp gidecektir.
Eğitimin amaçları
Bu devrimci liderlerin sordukları önemli sorulardan biri, “Eğitimin gerçek hedefi nedir?”di. Etraflarında olup bitenleri gözlemlediler ve eğitimle hedeflenenin öğrencinin potansiyelini geliştirmekten çok uzak olduğunu gördüler.
Eğitimin o dönemdeki misyonunun insanları, iş gücüne dönüştürebilecekleri yeteneklerle donatmak olduğu sonucuna vardılar. İnsanlara, onları pazarın talep ettiği pozisyonlara uygun hale getirecek becerileri öğretmek.
Başka bir deyişle, eğitim, bir iş gücü bölümü yaratmalı ve insanların işlerinde kendilerine düşeni yapmalarını sağlamalıydı. Ufak tefek nüanslar ve istisnalarla, aynı şeyin bugünkü eğitim sistemimizde de olduğunu görebilirsiniz.
Psikolojideki bu yeni yaklaşım, o dinamiği yıkmayı amaçlıyordu. Vygotsky, Luria ve Leontiev tüm bireylerin, kendilerini, maksimum entelektüel potansiyellerine ulaştırma fırsatına sahip olmaları gerektiğine inanıyorlardı.
Elbette, toplumun ayakta kalabilmek için her zaman işçilere ihtiyaç duyacağını da biliyorlardı. Bu nedenle, öğrencilerin doğrudan sosyo-ekonomik hayata katılım göstermelerinin ideal olacağına inanıyorlardı. Öğrencilerin okulu belirli zamanlarda bırakarak toplumun ayakta kalması için gerekli olan işleri yerine getirmelerini önerdiler.
Bugünün dünyasında eğitim
Bu üç psikoloğun savaş açtığı sistemle, bugün içinde bulunduğumuz sistem arasında çok fazla fark olmadığını kolaylıkla görebiliyoruz. Pek çok sınıfta iletişim tek yönlü olmaya devam ediyor ve hiçbir şekilde öğrencilerinin her birinin ZPD’sini maksimize etmiyoruz.
Vgotsky Luria ve Leontiev tarafından öneriler devrimsel eğitim sistemi unutuldu gitti. Ama neden? Çünkü eğitim, öğrencilerin her birinin potansiyelini geliştirmeyi hedeflememeye devam ediyor. Sistemimiz topkı ürün üreten fabrikalar gibi işçi yetiştirmenin derdinde.
Eğer toplum olarak gerçekten gelişme kaydetmek istiyorsan bunun anahtarı eğitimdir. Öğrencilerimizin bireysel gelişimlerini ihmal eden bir eğitim sistemine sahip olduğumuz sürece, ilerlememiz imkansız. Peki, bu denli büyük bir sorunu çözmek için ne yapabiliriz? Eğitim ve toplumla ilgili yapılan bilimsel çalışmalardan yararlanarak bu sorunun cevabını aramaya devam etmek zorundayız.
Bu metin yalnızca bilgilendirme amaçlı sunulmuştur ve bir profesyonelle görüşmeyi yerine geçmez. Şüpheleriniz varsa, uzmanınıza danışın.