Hafıza ve Çalışma Prensibi

Hafıza ve Çalışma Prensibi
Fátima Servián Franco

Yazan ve doğrulayan psikolog Fátima Servián Franco.

Son Güncelleme: 22 Aralık, 2022

Beynimiz, iki temel beceriden sorumludur: düşünme ve hareket etme. Bu iki beceri, beynin edindiği bilgileri öğrenme (saklama) ve hatırlama (geri alma) becerisini gerektirir. Bu da bizim hafızamızı oluşturur.

Son yıllarda sinir-bilim alanında kaydedilen büyük ilerlemeler sayesinde, bu beceriler içerisinde aktif hale gelen bazı mekanizmaları keşfetmemize imkan sağlanmıştır. Özellikle yeni anıları meydana getirdiğimiz alanlarından bahsediyoruz. Peki öyleyse, hafızamız gerçekten nasıl çalışıyor ve beynimiz burada nasıl bir rol oynuyor?

Hem bilim kurgu filmleri hem de medya, merkezi sinir sistemimize ait birden fazla efsane ve yanlış bakış açısı yaratarak birçok hata yaptı. Beynin bir bilgisayar programı gibi bir yapı olmasını ya da sınırsız kapasiteye sahip plastik bir malzemeden olduğunu düşünmenin artık tamamen yanlış bir kanı olduğunu biliyoruz. En son araştırmalar sayesinde, nöronlar adı verilen o küçük mucizevi hücrelerin nasıl oluştuğunu ve birbirleri arasında nasıl iletişim kurduğunu artık daha iyi biliyoruz.

Duygularımız, hafızamız ile yakından bağlantılıdır. Bu konuda yapılan çok sayıda araştırma, duygularımıza ile ilgili olan ister olumlu ister olumsuz olması beklenen olayların, olmayanlara göre daha fazla hatırlandığını göstermektedir. Bu anlamda duygusal hafıza, bu şekilde aktive edilmiş hatıraların üretilmesi ile meydana gelmektedir.

Sahip olduğumuz anılar, yeni anıların oluşumu için gerekli olan farklı psikolojik ve nörobiyolojik süreçleri gerektirir. Kısacası, anılarımızdaki imza, anılarımızın kendilerinin kurduğu alarm veya uyarı faktörlerinin eşlik ettiği bilginin depolanmasının bir sonucudur.

“Bizi neyin neden ilgilendirdiğini doğal olarak hatırlarız.”

– John Dewey

Anılar nerede saklanır?

Kısa ve uzun süreli anılar eş zamanlı olarak üretilir ve sırasıyla hipokampüs ve prefrontal kortekste saklanır. Kısa süreli hafızaları sakladığımız beynin alanını zaten açıklamıştık. Bununla birlikte, uzun süreli hafıza sürecinde durum biraz farklıdır.

Cambridge’deki (ABD) Massachusetts Teknoloji Enstitüsü Picower Eğitim ve Öğrenme Enstitüsü’nün araştırmacıları tarafından yapılan bir araştırmaya göre, beynimizin nerede ve nasıl uzun süreli anıları yarattığı  ilk kez ortaya çıkarıldı.

Araştırmanın ortak araştırmacısı Mark Morrissey tarafından da belirtildiği gibi, anılar paralel olarak şekilleniyor ve ardından farklı yollar alıyor. Prefrontal kortekste olanlar daha güçlü hale gelirken, hipokampüste olanlar daha zayıf hale gelir.

Bu çalışmanın sunduğu yeni bilgi ise, prefrontal korteks ve hipokampus arasındaki iletişimin çok önemli olduğunu göstermesidir. Bu iki beyin bölgesini birbirine bağlayan devre kesilirse, korteksin engramları uygun şekilde olgunlaşmaz. Ya da başka bir ifade ile, uzun süreli anılar saklanamaz.

adam fotolara bakıyor

Anılar bizim gelişmemiz ve hayatta kalmamız için kesinlikle gerekli olan oluşumlardır. Ve hatta daha da fazlasını yaparak, geçmişte bize acı veren eylemleri hatırlatarak, karşımızdaki risk hakkında bizi uyarır da. Öyle ki, bizi hayatta tutmak ve acıya anlam vermek için, beyin sadece uzun süreli hatıraları saklamak zorundadır.

“Hiçbir şey, unutmak arzusu kadar yoğun bir şekilde bir anıyı güçlendiremez.”

– Michel de Montaigne

Anılar nöronlarımıza bağlıdır

Mark Morrissey’in çalışmasının sonuçları, bellek nöronlarının üç beyin bölgesinde bulunduğunu göstermektedir: hipokampusta, prefrontal kortekste ve amigdalada. Amigdala dediğimiz yer, beynimizin duygularla ilgili anıları barındıran kısmıdır.

Bu durum, anıların birleştirilmesi ile ilgili önceki birçok teoriye ters gelmektedir. Kısa ve uzun süreli hatıraların, hipokampus ve prefrontal kortekste aynı anda oluşmadığını, ancak hipokampüste oluştuğunu ve daha sonra serebral kortekse transfer edildiğini gösterir.

Nöronların, beynin gördüğü imgeleri hatırlamak için çok az beyin hücresi kullandığı düşünüldüğünde, iletişim temelinde işlev görürler. Bu, beynin hatıraları saklamak için devasa bir nöron ağını kullanmasının ortaya çıkması ile, eldeki veriler ile çelişiyor. Araştırma, nöronların, daha önce beyin tarafından seçilen bazı anılarda uzmanlık kazanabilen düşünce hücreleri olarak hareket ettiğini ileri sürmektedir.

beyindeki nöron yapıları

Bu keşif, hafıza kaybı yaşayan insanlara veya Alzheimer gibi hastalıklar ile boğuşanlara, anıların “yapay olarak” geri yüklenmesi manasında yardımcı olabilir. Aynı zamanda, sonuçlar bir tür beyin kodunun varlığını da göstermektedir. Bu kod, soyut hafızanın gelişiminde, görsel algı ve beyin prosedürleri bilgisinde önemli bir rol oynar.

Nöroloji alanının dışında, bu keşif şüphesiz yapay zeka ve sinir ağlarının gelişimine de katkıda bulunacaktır. Bilgileri günlük olarak saklamak ve işlemek için kullandığımız birçok teknolojik cihazın tasarımına temel hazırlayabilir.

“Anılarımız, asla kovulamayacağımız tek cennettir.”

– Jean Paul Richter

Hipokampus, prefrontal korteks ve amigdala

Elli yaşlarında, epileptik ataklarını kontrol altına almak için bir operasyon geçiren ve daha sonrasında hipokampüsünde hasar oluşan Henry Molaison vakasından bahsedeceğiz. Bu vakanın sonucunda Molaison, operasyondan sonra yeni hatıralar edinemez. Ancak, ameliyathaneye girmeden önce sahip olduğu hatıralar, hala geçerlidir. Bu şekilde, bilim insanları yeni uzun süreli anıların oluşumunda hipokampusun önemini anlamaya başladılar.

beynin gün içinde aklına gelenler

Bu vaka, belirli olaylar hakkındaki uzun süreli epizod belleklerin, kendilerini hipokampusun dışında bir yerde sakladığını ileri sürmüştür. Bilim adamları, bu yerin, örneğin plan yapma veya dikkat etme yeteneği gibi beynin bilişsel işlevlerden sorumlu olan prefrontal korteksinin bir parçası olduğuna inanır.

Bu durum, bellek birleştirme ile ilgili geleneksel teorilerin doğru olamayabileceğini de gösterir. Anıların tamamen hipokampus hücrelerinden silinip silinmediğini veya bir anının hatırlanamamasının, basitçe bir veri kurtarma sorunu olup olmadığını belirlemek için yeni çalışmaların yapılması gereklidir.

Amigdala, yeni anıları sakladığımız yapının belirlenmesinde de önemli bir rol oynar. Yeni anıların duygusal durumlarla ilişkilendirilmesi, daha büyük bir bağlantı kurulması ve yaşanan olayların hatırlanmasının daha kolay olduğu anlamına gelir. Amigdala, ilişkili duygulara dayanan bir belleğe daha fazla veya daha az önem vermekle sorumludur. Ayrıca, herhangi bir belleğin hangi ayrıntılarının bu bağlamda daha derin olacağını ve hangisinin daha yüzeysel bir seviyede kalacağını belirler.

Bu şekilde, hipokampus bazı anıların hafızaya alınmasına izin vermediğinde ve bu belleklerin depolanmasına izin vermediğinde bile, bu subkortikal bölge, bu durumun belirli bir duygusal belleğini korumaya izin verir.

Duygusal ve anlatısal hafıza

Amigdala’nın koruyucu bir işlevi de vardır. Bu, bazı insanların neden köpeklerden korktuklarını (duygusal hafızalarının uğraştığı) açıklar, ancak bu korkunun meydana geldiği durumu (anlatıcı hafızalarından gelen) hatırlamaz. Bu durum muhtemelen, bu hayvanlarla geçmiş bir olayda yaşadıkları strese veya ilk etkileşim anına birçok kişinin eşlik ettiği gerçeğinden kaynaklanmaktadır.

Bu tür bir bellek – duygusal hafıza – olumlu ya da olumsuz olaylar ile ilişkilendirdiğimiz durumları hatırlamamızı sağlayan yapıdır.

Amigdalanın, bize korku veren belirli uyaranlarla aktive hale gelmesi, bu hatıraların gücünü arttırıp, onları daha da derinleştirir. Yoğun duyguların eş zamanlı olarak ortaya çıkmasıyla, başımızdan geçen olayları daha net bir şekilde hatırlarız. Duygusal aktivasyon, anılarımızın birleştirilmesini kolaylaştıran şeydir.

Sonuç olarak, son yıllarda hafıza ve yeni hatıraların yaratılması ile ilgili yapılan en önemli keşifleri inceledik. Ancak, araştırmacıların şu anda öne sürdüğü cevaplar kesin olmaktan uzaktır. Aynı şekilde, son keşifler ile birlikte, hafıza sorunlarından mustarip insanların yaşamlarını iyileştirmek için sundukları seçeneklerden, en azından bugün için, daha fazlasını yapamıyoruz.

Doğru ve yanlış anılar arasındaki fark, mücevherler ile taklitleri arasındaki farkla aynıdır. Genellikle daha parlak ve daha gerçekçi görünen sahte olandır.

Kaynakça:

  • Massó, A. G. (2009). Öğrenmek, Hatırlamak ve Unutmak İçin Bir Makine Olarak Beyin.
  • Arbor, 185 (736), 451-469.
  • Jung, C.G., Jaffé, A. ve Borrás, M.R. (1966). Anılar, Düşler, Düşünceler (ss. 476-477).
  • Seix Barral.Morgado, I. (2014). Öğren, hatırla ve unut. Bellek ve Eğitimin Temel Anahtarları.
  • Perez Rosales, V. ve Rosales, V.P. (1972). Geçmişin hatıraları.
  • Sanmaria, R. (2016). Bilgiyi Kaydetme ve Hatırlama Yeteneğini Gizemi
  • Sousa, D.A. (2002). Beyin nasıl öğrenir.
  • Corwin Press.Walker, M.P. (2007). Hatırlamak için Uyu. Zihin ve Beyin, (25), 53-61.

Bu metin yalnızca bilgilendirme amaçlı sunulmuştur ve bir profesyonelle görüşmeyi yerine geçmez. Şüpheleriniz varsa, uzmanınıza danışın.