Güvenen Değil, Yalan Söyleyen Yanlıştadır
Güven, kristalden yapılmış, çok narin ve şeffaf bir köprü gibidir ve hayatımıza bir anlam katar. Bu köprüyü inşa etmek için çok fazla zaman ve emek harcadığımız için, hayatımızdaki önemi, muhtemelen, paha biçilemezdir.
Bununla birlikte, bu güven duygusunu oluşturmak için varımızı yoğumuzu ortaya koymamıza ve bu duygu bize çok büyük mutluluk getirmesine rağmen, bu güven köprüsü, dikkatsizlik, bencillik ve kendi çıkarımıza göre hareket ettiğimiz durumlarda saniyeler içerisinde çökebilir.
Güven kadar hayati bir duygumuzun boşa çıktığını görünce, içimizden bir şeyler kopar. Bunun nedeni, güvenimizi kıran bir yalanın, bizleri binlerce gerçeğin geçerliliğini de sorgulatmaya sevk etmesinden gelir. Yalanlar hem kendimizi hem de en içten güven duygularını barındırdığını düşündüğümüz deneyimlerimizi sorgulamamıza neden olur.
Yalancının mumu yatsıya kadar yanar
“Yalancının mumu yatsıya kadar yanar” deyiminden de anlaşıldığı üzere, yalanı icra eden kişinin foyası çok geç olmadan açığa çıkar. Yalan söyleyen birinin aldatıcı sözleri ve eylemleri onları pek de iyi yerlere götürmez.
Yine de, her şeyin kendi ağırlığı altında ezileceği gerçeğinin, bu durumun çok fazla acı veren dramatik bir sahne yaratmasına neden olması gerekmez. Aslında olan şey tam tersidir. Yalan ve ihanet hayatlarımızda bir ‘öncesi ve sonrası’ durumu yaratır.
“Bir ağaç dalına konmuş bir kuş, dalın kırılacağından hiç korkmaz. Çünkü güvendiği şey dal değil, kendi kanatlarıdır…”
İhanetin sorumluluğu
“Beni bir kere kandırırsan, suç senin. İki kez kandırırsan, suç benim.” Hepimiz bu sözü daha önce duymuşuzdur. Bu ifadenin haklı olduğu bazı yerler olsa da, yine de üzerinde dikkatlice düşünmeliyiz.
Hatalarımızdan ders alıp, başarısız olmamak için onları bir daha yapmamaya gayret ederken, en niyahetinde, şayet başımıza böyle bir olay bir kez daha gelirse, hiçbir zaman için suçluluk hissetmemeliyiz. Başkalarının hal ve hareketleri yüzünden kendimizi neden sorumlu tutalım ki? Bunu yapmak delilik olur.
Ne yapmamız ya da yapmamamız gerektiğini hissetmemizin bir önemi olmaksızın, bu durumun birden fazla kez başımıza gelip bizi üzdüğü muhtemeldir. Bir başkasının yalanlar dolu dünyasında kendimizi kaybettiğimizde “ben ne kadar da aptalmışım” diye düşünmüş, kendi kendimize “bunun olacağını daha önceden görmeliydim” diye hayıflanmışızdır. Dedikleri gibi, bu durumlarda ‘tecrübe konuşur’.
Kimsenin geleceği görme kabiliyeti yoktur ve hatasız da kul olmaz. Ayrıca başkalarının da mükemmel olmadığını görmek önemlidir. Bazen iyi insanların da hata yaptığını hatırlamalı ve bu gibi durumlarda affedebilmek için kalbimizi açık tutmalıyız.
“Bir süre sonra, eğer güneşte çok kalırsanız, yandığınızı anlarsınız. Arada bir, iyi insanların bile sizi incitebileceğini görecek ve onları affetmeniz gerektiğini kabul edeceksiniz. Konuşmanın, ruhun dertlerine derman olduğunu öğreneceksiniz… Güven duygusunu inşa etmenin yıllar ve onu yok etmenin ise sadece birkaç saniye alacağını ve hayatınızın geri kalanında pişman olacağınız birçok şey yapacağınızı keşfedeceksiniz.”
İhanetin açtığı yara
Sadakatsizlik ve ihanet, özellikle çevremizdeki, sevdiğimiz insanları, eşimizi, arkadaşlarımızı veya ailemizi etkilediği zaman bize daha çok zarar verir. Bu durum başımıza geldiği zaman, öfke, güçten düşme ve hayal kırıklığı gibi duygular devreye girer ve bazen kontrolümüzü kaybedebiliriz.
Birinin, sadece karşılığında bizden elde edeceği bir şeyler olduğu için bize yaranma çabası içerisinde olduğunu görmek de çok acı bir gerçektir (ve ne yazık ki başımıza çok gelir). Bu aynı zamanda ihanetin başka bir şeklidir. Hayata bakış açımızı olumsuz bir yönde değiştirip, duygusal dünyamızı bir kaosa sürükleyebilir.
Yine de, ihanete uğramak yüreğimizin en derin yerlerinde yaralar açsa da, incindik diye de olduğumuz karakterden başka bir hale bürünmeye ya da intikam ve hırs aşkı ile çevremizdeki insanlara kötü davranmaya kalkışmak hiç mantıklı bir hareket olmaz.
Her ne kadar kulağa çok saçma gelse de, ‘duygusal bir yaranın‘ akabinde verilen tepki genellikle yukarıda bahsi geçen şekilde vuku bulur. Benzer bir şekilde, bir kere incindik diye, başkalarının yanında etrafımıza çok kalın duvarlar örmemize hiç gerek yok. Bizi hali hazırda yaralamış olanlara karşı kendimizi korumaya çalışmaya artık bir son verelim, zaten olan oldu.
Yalanlar, ihanetler ve aldatılmak ile nasıl başa çıkılır?
Kişisel gelişimin süreklilik arz etmesi açısından, güven, samimiyet, dürüstlük ve sadakat duyguları ilişkilerimizin temelini oluşturur. Şüphe duymak, güvenememek ve yanlış hareket etmek bize zarar verip, ilişkimizi yokuşa sürükler.
Aynı zamanda, her ne kadar içimizde şüphelerimiz olsa da, hepimiz bunun üstesinden gelebilecek kadar güçlüyüz. Bu gibi durumlarla karşı karşıya kaldığımızda, şüphenin yanına güvensizliğin de eklenmesi normaldir. Bununla birlikte, bu durum, başkalarına güvenmememiz anlamına gelmemektedir.
Bu gibi durumlardan çıkarılacak anlam, kendimizi böyle istenmeyen bir durum içerisinde birden fazla kez bulabileceğimiz ihtimalini göz önüne alarak, bunun bir birey olarak kendimizi geliştirmek adına ve arkadaş olarak kabul ettiğimiz insanları seçmede daha dikkatli davranmamıza fırsat veren bir seçenek olarak görmektir.
Bu metin yalnızca bilgilendirme amaçlı sunulmuştur ve bir profesyonelle görüşmeyi yerine geçmez. Şüpheleriniz varsa, uzmanınıza danışın.