Logo image
Logo image

Deney: İnsan Doğası

5 dakika
Deney: İnsan Doğası
Son Güncelleme: 22 Aralık, 2022

Deney, 2011 yılında çekilmiş bir Alman filmi, konusu insan doğası. Oliver Hirschbiegel tarafından yönetilen film Kara Kutu isimli bir tiyatro oyununa dayanıyor. Bu oyun 1971 yılında Stanford’da yapılan gerçek bir deneyden yola çıkılarak yazılmış. Bu deney geniş ölçüde şüpheleri üzerine çekmiş.

Filmle gerçek hayatta yaşananlar arasındaki bağlantı o kadar güçlü değil. Ancak yine de bizi insan doğasını ve onun aslında nasıl bir şey olduğunu sorgulamaya itiyor.

İyi miyiz yoksa kötü mü? İyi veya kötü insan diye bir şey var mıdır? Filmin felsefe, etik, ahlak, sosyoloji ve psikoloji gibi dallarla yakından ilişkili olduğu kesin.

Film, Tarek Fahd isimli bir taksi şoförünün tanıtılmasıyla başlıyor. Fahd’ın ekonomik açıdan sorunları var. İnsan doğasıyla ilgili bir deneye katılıp fazladan biraz para kazanmak istiyor. Deney için para almanın yanı sıra, deney esnasında yaşanacak her şeyi daha önce çalıştığı bir yayın şirketi için kaydetmeye karar veriyor.

Deneye katılanları tıpkı deney hayvanı gibi deneyin bir parçası olmaya iten şey onlara teklif edilen ücret. Bu deney, sonunda tüm hayatlarını mahvediyor.

Denekler

Deneye pek çok kişi katılıyor: bir taksi sürücüsü, bir hava yolları şirketi çalışanı, bir idareci, Elvis’i taklit eden bir taklitçi v.b. Bu kişilerin hepsi yeni bir deneyim arayışındalar. Ancak hepsinin ötesinde ekonomik açıdan desteğe ihtiyaçları var.

Katılımcılara çeşitli psikolojik testler uygulanacak. Ayrıca bazı görüşmelerden geçmeleri gerekecek. Böylece deneydeki rolleri belirlenecek: Ya tutuklu olacaklar ya da gardiyan.

Bazı katılımcıların kendilerinden şüphe ettiğini, diğerlerinin ise oldukça özgüvenli davrandıklarını göreceğiz. Bu veriler deneyi yapan doktorların deneklere verecekleri rolleri belirlemelerine yardımcı olacak.

Katılımcılar hiçbiri daha önce hapse girmemiş. Bu kişilerden hiçbiri “normal”in dışında varsayılabilecek biri gibi görünmüyor. Her biri bir işe ve aileye sahip. Kısaca hepsi sıradan hayatlar yaşıyor. Bekleme odasında birbirleriyle tanışmaya başladıklarında keyifli bir sohbet yapıyormuş gibi görünüyorlar.

Birbirlerini tanıma konusunda hevesli görünüyorlar. Bu, kime hangi rollerin verildiği belli olmadan önceki halleri. Başlarda oyun gibi görünen şey bir kabusa dönüşüyor. Bu süreç bizi insan doğasının bazı yönleri hakkında yeniden düşünmeye itiyor.

“İnsanlar doğayı kontrol etmemeye çalışmamalı, ancak bunu hep yapıyorlar.”

– Deney

Stanford Hapishane Deneyi

Filmde bahsedilen deney 1971 yılında Stanford Üniversitesinde(ABD) yapıldı. Profesör Zimbardo’nun başkanlığında, her biri psikolojik açıdan dengeli olan 24 öğrenci deneye katılım gösterdi. Ancak deney kısa süre içinde kontrolden çıktı. Katılımcıların hepsi onlara verilen kurallara tam anlamıyla uydular.

Deney, etik sınırları aşması nedeniyle eleştirildi ve bu açıdan şüpheleri üzerine topladı. Ancak sonuçlar o kadar şaşırtıcıydı ki hepimizi toplumun hayatımızdaki rolünü yeniden düşünmeye itti. Nasıl oluyor da tamamen normal ve sağlıklı bireyler sadist ve şiddet dolu bireylere dönüşüyorlar? Bir kişinin özgürlüğünü elinden aldığımızda neler oluyor?

Some figure

Katılımcıların çoğu deneyin yarattığı ciddi psikolojik etkilerle savaşmak zorunda kaldı. Tutuklu rolü verilenler hemen teslimiyet gösterip kaderlerine boyun eğdiler. Gardiyanlar güçlerini suistimal etmeye ve zalimce cezalar uygulamaya başladılar. Film bize deneyle ilgili çok az şey gösteriyor, gerçek hayatta yapılan deneyle arasında bazı farklar var:

  • Gerçek deneyde roller gelişigüzel dağıtılmış. Ancak filmde katılımcılara rolleri, yapılan belli testlere dayanılarak dağıtılıyor.
  • Stanford deneyinde tutuklu rolündeki kişiler tıpkı gerçek bir suç işlemişler gibi tutuklanmışlar. Filmde böyle bir şey olmuyor. Katılımcılar denek olarak kabul edildiklerinde onlara tutuklu rolü veriliyor.
  • Filmde güvenlik için yalnızca gözetleme kameraları ve deneye müdahale etmeden onu denetleyen üç doktor var. Standford deneyinde ise Zimbardo’nun kendisi gardiyan olarak deneye katılmış. Ayrıca iki gerçek polis memuru da denetleyici olarak bulunmuş.

Deney ve Sosyal Roller

Deney bizi kurmaca bir hapishaneye götürüyor. Sahneler buz gibi bir hava estiriyor. Filmin neredeyse hiçbir yerinde sıcak bir renge rastlamıyoruz. Deney başlamadan önce bile ortam çok soğuk. 20 denek bu kurmaca hapishanede 14 gün geçirmek zorunda.

Gardiyanlara uymaları gereken küçük bir kuralın dışında hiçbir emir verilmeyecek. Bu kuralın dışında, bir tutuklu söylediklerini dinlemediğinde ona istediklerini yapabilirler. Yine de şiddet kullanmamaları gerektiği konusunda uyarılıyorlar.

Öte yandan tutuklular tamamen kendi kimliklerinden çıkmış haldeler. Artık bir adları bile yok yalnızca bir numaradan ibaretler. Kıyafetleri yok. Sadece ince bir kıyafet giyiniyorlar. Gardiyanların ise üniformaları var.

Önceleri herkes her şeyi bir şaka gibi algılıyor. Yalnızca bir oyun olduğunu, birkaç gün içinde eve döneceklerini ve her şeyin normale döneceğini düşünüyorlar. Üstelik şimdikinden daha zengin olacaklar.

Some figure

“Deneyin acı verici bir yanı yok. İlaç kullanmayacaksınız. Hapishanedeki davranışsal rollerle ilgili.”

“Deney”

Yine de bazı deneklerin en başından itibaren kendilerine verilen rolleri ciddiye aldıklarını görüyoruz. Bu kişiler tutuklu rolünde iseler daha boyun eğmiş bir tavır içine giriyorlar. Gardiyan iseler daha otoriter oluyorlar.

Film gittikçe daha dramatik bir hal alıyor, klostrofobik bir tona bürünüyor. Gardiyanlardaki sadizmi ve suistimal gücünü gözler önüne seriyor. Bir yandan da tutuklular çektiği acıları gösteriyor.

Bunu da okuyun: Bizi Şiddete Yönelten Duygular

İnsan Doğası ve Onun Öngörülemeyen Yapısı

Tutuklulardan bazıları rollerine girmekte daha çok zorlanıyorlar. Öte yandan gardiyanlar rollerini kolayca benimsemiş gibi görünüyorlar. Gardiyanların çoğu çocuk yaşta. Aileleri ve iyi bir işleri var.

Ancak ellerine güç geçtiğinde hayal bile etmeyecekleri bir şekilde davranıyorlar. Aşırı şiddetli davranışlar sergiliyorlar ve tutuklulara zulmediyorlar.

“Bunu gördünüz mü? Onlara yapmalarını söylediğimiz her şeyi yapıyorlar”.

– Deney

Günler geçtikçe durum daha da zorlaşıyor. Sömürü her geçen gün artıyor. Her gün tutukluların çektikleri zulüm çoğalıyor. Bu durumların bazılarının ortaya çıkmasını sağlayan Tarek oluyor.

Amacı gazete için iyi bir hikaye çıkarmayı denemek. Ancak komplo teorileri ve halüsinasyonların tüm katılımcıları ele geçirdiğini görüyoruz. Bu onların beklenmedik şekilde davranmalarına neden oluyor.

Özgürlüğü olmayan bir toplum

En ilginç karakterlerden biri de Berus. Bir hava yolu şirketinde çalışıyor. Bu bize onun psikolojik açıdan dengeli bir birey olduğunu düşündürüyor. Ancak o en zalim gardiyanlardan biri. Gardiyanların lideri oluyor. Diğerleri onun liderliğini şikayetlenmeden kabul ediyorlar.

Deney bize özgürlüğü olmayan bir toplumu gösteriyor. İnsanlar kimliklerini kaybetmiş, sayılara indirgenmiş durumdalar. Bir rolleri var ve bu yüzden o role göre hareket ediyorlar. Gerçek olmadığını bilseler de kendilerine verilen rolü oynamayı bırakmıyorlar.

Some figure

Pek çoğumuz bu durumu farklı şekillerde açıklamaya çalışabilir. Bu durumu açıklayabilsek de, kendimizi çok iyi tanıyor olsak da normalin dışındaki kontrolsüz bir durumda nasıl davranacağımızı kestiremeyiz.

Öyle görünüyor ki pek çoğumuz iyi ve kötü insanlar olduğunu varsayıyoruz. Ayrıca kesinlikle kendimizi kötü bir insan olarak görmüyoruz. Peki, gerçekten nasıl bir doğaya sahip olduğumuzu biliyor muyuz?

Film ve deney bizden gerçekten özgür olup olmadığımızı, felsefecilerin bahsedip durduğu özgür iradeye gerçekten sahip olup olmadığımızı ve insan doğasının ne olduğunu gerçek anlamda bilip bilmediğimizi yeniden değerlendirmemizi istiyor.

Tam anlamıyla özgür bir şekilde mi davranıyoruz? Belki de hepimiz bize verilen rollerin kurbanıyız ve onlara göre davranıyoruz. Deney bizi doğamız ve özgürlük hakkında sayısız soru sormaya davet ediyor.

“Özgür iradem var ancak özgür iradem olmasını seçtiğim için değil. Ben hiçbir zaman özgür irade sahibi olmayı seçmedim. Yani istesem de istemesem de özgür iradem var.”

– Raymond Smullyan