Çizgili Pijamalı Çocuk: Demir Parmaklıkların Ötesinde Arkadaşlık

Çizgili Pijamalı Çocuk: Demir Parmaklıkların Ötesinde Arkadaşlık
Leah Padalino

Yazan ve doğrulayan film eleştirmeni Leah Padalino.

Son Güncelleme: 10 Ekim, 2022

Çizgili Pijamalı Çocuk, Johne Boyne’ın 2006 senesinde yayınlanmış kitabıdır. Kitap daha sonra Mark Herman tarafından beyaz perdeye uyarlanmıştır. 

Film ve kitap çok farklı ama bu yazıyı ilgilendirmeyen bir durum olduğu için buna değinmeyeceğiz.

Bunun yerine bu eserdeki temel değer ve fikirlere odaklanacağız. Bu yüzden hem kitap hem de film aynı derecede bir referans noktası oluşturuyor.

Çizgili Pijamalı Çocuk, insan tarihinin en zalim ve utanç verici zamanlarından birinde geçiyor. Holokost (Yahudi Soykırımı) döneminde geçiyor. Bu hiçbirimizin unutmaması gereken bir dönem çünkü dedikleri gibi tarih ondan ders çıkarıp aynı hataları yapmamıza engel olur.

Hikâye Başlıyor

Nazi Almanyasında, bir asker ailesinin evindeyiz. Çok köklü değerleri ve ideolojileri var bu ailenin, en azından aile üyeleri arasında durum böyle görünüyor.

Ailenin reisi, Hitler’in hizmetinde yüksek rütbeli bir askeri yetkilidir. “Büyük gayretleri” sayesinde Auschwitz’e giderek burada çalışmalarını sürdürecektir.

Bütün aile yeni evlerine taşınır. Toplama kampına çok yakın, tamamen izole edilmiş bir evdir burası. Burada, karakterleri daha iyi tanıyacağız.

  • Çocuklar: Ana karakter Bruno, subayın en küçük oğludur. Yaşıtı tüm oğlan çocukları gibi o da dünyayı pek tanımıyor ve sadece oynamak istiyor. Macera kitaplarından hoşlanıyor ve bir kâşif olmak istiyor.

Bir de ablası Gretel var. Başlangıçta, onu bebeklerle çevrili görüyoruz. Ama kısa süre sonra bebeklerini Nazi propagandası “süslemeleri” ile değiştirecek.

Ve sonra Shmuel var, Bruno ile aynı yaşta bir çocuk. Ancak Yahudi olduğu için toplama kampında yaşıyor.

  • Anne babaları: Bruno’nun babası, çok disiplinli bir adam ve evinde fazla vakit geçirmeyen yüksek rütbeli bir subay. Karısı, kocasının ilk başta üstlendiği ”gayret” hakkında pek fazla şey bilmiyor.

Fakat bu bilgisizlik hâlinin film süresince değiştiğini görüyoruz ve kadının kocasına karşı hisleri de değişiyor. Kocasının işi nedeniyle üstlendiği rol ve görevler, kadını tiksindiriyor.

  • Büyükanne ve babaları: Bunlar subayın anne babası. Büyükbaba oğluyla gurur duymakta. Ancak büyükanne, Nazizm’e çok karşı ve oğlunun yaptıklarından nefret ediyor.
çizgili pijamalı çocuk, bruno

Çizgili Pijamalı Çocuk Hikâyesindeki İki Zıt Gerçeklik

Kitapta Shmuel ve Bruno’nun aynı gün doğduklarını görüyoruz. Ve yine de hayatları tamamen farklı.

Bruno varıklı bir ailede yaşıyor. Babası bir asker ve onun en büyük endişesi oyun oynayacak bir arkadaşının olmaması. Canı çok sıkılıyor ve yeni taşındıkları yerden hiç hoşnut değil. Neden eski arkadaşlarını bırakıp buraya taşınmaları gerektiğini anlayamıyor.

Shmuel Yahudi’dir. Bundan dolayı, toplama kampında yaşamaya mahkum edilmiş bir çocuk. Sonuç olarak, endişeleri Bruno’nun dertlerinden çok farklı. Ancak bu durumda bile, çocukların aynı istek ve masumiyeti paylaştıklarını görebiliriz.

Bu zıt gerçekler bize kökenlerimiz nedeniyle nasıl yaftalanıp ömür boyu kınanabileceğimizi gösteriyor. Kimse nerede doğacağını seçmez. Kimse şu ya da bu kökene ait olduğu için suçlanamaz.

İki çocuk bu farklılıkları anlamaz ve birbirlerini eşit olarak görürler. Oyun oynayacak ve maceralarını paylaşacak birer arkadaş olarak görürler birbirlerini. Aynı gün doğmuş olmalarına, birbirlerine çok benzemelerine rağmen onları ayıran bariyerin varlığına anlam veremezler.

Bu durumda bariyer gerçektir, ancak bir sembol olarak da bakabiliriz buna. Aynı gün doğan iki erkek çocuğu, birbirine benzeyen iki çocuk, ancak çok farklı iki gerçek.

Günümüzde Nazilere tiksinti ile bakıyoruz. Fakat Bruno doğduğunda, şanslıydı ya da en azından Shmuel’den daha şanslıydı. Bu engellerin, bu zıt gerçeklerin hayatımızın içinde hâlâ var olduğunu görebiliriz.

Aynı şekilde değil, ancak hâlâ bir yerde doğmuş olmak bir başka yerde doğmuş olmaktan farklı. Rahat bir hayat süren bir aile ile hiçbir kaynağı olmayan bir aile arasındaki fark.

çizgili pijamalı çocuktan bir sahne

Nietzsche’nin Süpermen Fikri ile İlişkisi

Nazizm, filozof Friedrich Nietzsche’nin fikirlerini benimsedi ve yeniden şekillendirdi. Bu filozof, üstün özelliklere sahip bir erkek sınıfına inanır: güçlü, akıllı, yaratıcı, düşünebilen ve akıl yürütebilen.

Bu adamlar hayatta kalanlardı, grubun içinde öne çıkmayı başaranlar. Naziler bu süpermenle özdeşleştirdi kendilerini.

Fakat Nietzsche için Süpermen statüsüne erişmek için birçok farklı aşama söz konusuydu:

  • Deve. İtaat ve taşımak zorunda olduğumuz yük ve sorumlulukları temsil eder.
  • Aslan. Deve olmayı bırakmak istediği an deve, aslana dönüşür. Bu da yüklerden kurtulmayı, isyanı ve gelenekse değerleri reddetmeyi temsil eder.
  • Çocuk. Dönüşümün son aşamasıdır. Çocuk,ön yargılardan ve yerleşmiş değerlerden uzak yaşar. Kendi kişisel değerlerini yaratır. Neredeyse bir oyun gibi çocuk her şeyi hiç yoktan yaratır.

Bu çocuk imgesini Shmuel ve Bruno karakterleri olarak düşünün. Her ikisi de ön yargılardan yoksun gibi görünüyor ya da bir şekilde özgürler. Tüm yetişkinlerin çarptığı engelin üstesinden gelen sadece bu çocuklar. 

Duvarı aştıktan sonra, kurulu değerlere meydan okuyorlar. İnsanların onlara ne öğrettikleri önemli değil, arkadaşlıkları devam ediyor.

Bruno çizgili pijama giyerek kendisini Shmuel’e eşit hale getirir. Çocuklar için dostlukları her şey demektir ve artık herhangi bir farklılık yoktur aralarında.

Bunun yerine, birbirlerini tanımaya başladıktan sonra birbirleri hakkında yargılara ulaşırlar. Kendi değerlerini yoktan var ederler ve bu değerlere dayanarak karar verirler.

“Senin ve benim arkadaş olmamamız gerekiyor. Düşman olmamız gerekiyor. Bunu biliyor muydun?”

– Bruno, Çizgili Pijamalı Çocuk

Fikirlerin Ağırlığı

Çizgili Pijamalı Çocuk, belirli bir ideolojinin ve onu şekillendiren fikirlerin yol açabileceği sorunları göstermektedir. Hikayede ve filmde, fikirlerin dolaylı olarak herhangi bir silahtan çok daha fazla zarara neden olabileceğini görürüz.

Güçleri birleştirmedeki etkisini düşündüğümüzde fikirlerin tehlikesi bilhassa ortaya konmuş olur. Bu nedenle, iki kişinin belirli bir davaya olan inançları, onları her türlü eylemi gerçekleştirmeye yönlendirebilir. Ne kadar adaletsiz ve zalimce göründüğü önemli değildir bu eylemin.

Bir fikrin devam etmesi için gençlere aşılanması gerekmektedir. Gretel ve Bruno’nun gitmek zorunda olduğu okulda verilen derslerde bunu görüyoruz. Öğretmenleri, Nazi ideolojisine göre yazılmış şekilde öğretmektedir tarihi.

Esasen, doğru olarak gördüğü değerleri çocuklara aktarıyor. Ve böylece üstün veya ayrıcalıklı bir ırka ait oldukları fikrinin kuşaklar boyunca sürmesini hedefliyor.

Nazi propagandasına yapılan göndermeler de ilginç. Onları Gretel’in odasını süslediği posterlerde görüyoruz. Veya toplama kamplarında sözde yaşam kalitesini “satarlar”.

gretel

Filmde işaret edilen ipuçları sayesinde filmin sonunu şimdiden tahmin edebiliriz. Locus terribilis olarak da bilinen edebi bir konsepttir bu son. Yağmurun görüntüleri bize bir şeylerin olacağı konusunda uyarıyorlar.

Filmin sonu bizi düşünmeye yönlendirir. Başkalarının ne acılar çektiğinin farkında olmayız, ta ki biz de o başkası olana dek. Rolleri değiştirdiğimizde, kendi derimizde bir başkasının acısını hissedersek, o zaman onların bir parçası olduğumuzun bilincinde oluruz.

Bütün bunlar elbette tarihi bir ortamda gerçekleşir. Korku ve insanların zalimliğiyle dolu bir dönemdir bu ama bize önemli bir soru sordurur. Belki evimizin rahatlığında, aslında insanlar olarak hiç de değişmediğimizi görmemize neden olur. Hala diğer insanların acılarından bihaberiz.

“Elbette bütün bunlar çok uzun zaman önce yaşandı ve bir daha böyle bir şey asla yaşanamaz. Bu çağda asla.”

– John Boyne, Çizgili Pijamalı Çocuk


Bu metin yalnızca bilgilendirme amaçlı sunulmuştur ve bir profesyonelle görüşmeyi yerine geçmez. Şüpheleriniz varsa, uzmanınıza danışın.