Bir Bağımlının Beyni: İstek Ve İhtiyacın Anatomisi
Yazan ve doğrulayan psikolog Sergio De Dios González
İnsanlar genellikle bir bağımlının beyninde dönüp duran üç beş kişi veya güç olduğunu söylerler. Bunlardan birinin iradesi yoktur ve yalnızca iyi hissetmeyi umursar.
Sonuçta bağımlılığı yaratır veya sürdürür. Diğeri bağımlılığın kısa ve uzun dönemde neler getireceğini sezer: Anksiyete, depresyon ve geri çekilme belirtileri. Onların diğer “benlikleri” yalnızlık ve korkudur.
Tüm bu seslerin varlığı farklı kişilikleri olan birinin klasik profiliyle yakından uzaktan ilişkili değildir. Bağımlılıklar hakkında bir şey biliyorsak o da şudur: Kimliğimizi, düşüncelerimizi ve irademizi paramparça ederler.
Bağımlılık birinin evine girmek için sabırla sokağın köşesinde bekleyen hırsız gibidir ve beynimizin, zihnimizin ve saygınlığımızın her bir parçasını, en uç noktalarını bozar ve dağıtır.
“Gizemli bir sebepten ötürü incitilemeyeceğime ve bağımlı olmayacağıma ikna olmuştum. Ancak bağımlılık sizinle pazarlık yapmaz. Yavaş yavaş bir sis gibi içime yayıldı.”
– Eric Clapton
İyileşmeye yol açan teknikler
Bazen en iyi bilişsel terapi teknikleri bile hırsızın arkasını dönüp gitmek için vazgeçmesini sağlamaz. Bu yüzden bir bağımlının beyninin yeniden yönlendirilebilmesi için başvurulabilecek bir başka strateji de tıbbi ve farmakolojik yaklaşımdır.
Ancak kafamız karışmamalı. Geri çekilme belirtilerini yatıştırmak için kullanılan ilaçlar ve bu ilaçların yarattığı pek çok yan etki de bağımlılık yapabilir. Üstelik bağımlılığı ve belli düşünceleri ve davranışları yaratan bu sinir yolları her zaman ilk tedavilere cevap vermezler.
İyileşmeye giden yol uzun olabilir, pek çok farklı yaklaşımı benimsemenin gerekeceği pahalı bir süreç yaşanabilir.
Bu kimyasal veya davranışsal bağımlılığı olan pek çok insanın kendilerini onlara özgü bir çıkmaz sokakta buldukları anlamına gelir. Her bir birey kendisinin işine yarayan, ihtiyaçlarına ve özelliklerine uygun olan bir strateji bulmalıdır.
Bir bağımlının beyni: Duygusal vakumun yarattığı güçlü istek
Bağımlılık dediğimizde aklımıza hemen uyuşturucu ilaçların, halüsinasyon yaratan kimyasal maddelerin veya amfetamin gibi özel üretilmiş maddelerin kullanılması gelir. Bağımlılığın pek çok farklı yüzünün, şeklinin ve davranışının olduğunu unuturuz.
Alışveriş yapmadan duramayan insanlar vardır. Cep telefonlarından ayrı kalamayanlar vardır. Sekse, spora, oyunlara ve belli yiyeceklere bağımlı olan insanlar vardır.
Yalnızca alkolik olan veya uyuşturucu kullanan kişilere bağımlı denmez. Özünde, bağımlılık, bir maddeye veya belli bir davranışa fiziksel anlamda bağlı olmak şeklinde karakterize edilebilir.
Ancak sonuçta gelinen nokta her zaman aynıdır: Toplumda normal bir şekilde işlevlerini yerine getirememe durumu. Ayrıca bağımlılar acı çekmeye de meyillidirler.
Tüm bağımlılık süreçlerinin ortak noktaları nelerdir?
Tüm bağımlılıkların ortak bir noktası vardır. Geçtiğimiz yıl Budapeşte’de düzenlenen ve Davranışsal Bağımlılıklar dergisi tarafından desteklenen 4. Uluslararası Davranışsal Bağımlılıklar Konferansında, uzmanlar tüm bağımlılık vakalarındaki ortak paydanın kompülsiyon olduğuna karar verdiler.
Naomi Fineberg, İngiltere’de Hertfordshire’da NHS Foundation Trust’ta (HPFT) çalışan bir psikiyatrist ve nörofarmokoloji uzmanı. Bağımlılığı olan insanların obsesif kompülsif bozukluğu olduğunu, bilişsel esnekliklerinin düşük olduğunu, kişisel hedeflerinin kısıtlı olduğunu ya da hiç olmadığını söylüyor.
Bir bağımlının beyni, her zaman duygusal anlamlandırma ve kontrol kapasitesiyle ilişkili bir alan olan prefrontal korteksteki ventral bölgelerde değişimlerin görüldüğü bir yer.
Bu yüzden bağımlılık konusunda çalışan uzmanlar ve nörologlar şu sonuca vardılar: Bir maddeye veya davranışa bağımlı olan insanlar duygusal bir ihtiyaçlarının yerine bağımlılığı koyuyorlar.
Ancak bu boşluğu doldurmak üzere çıktıkları yolda kompülsif davranışların esiri oluyorlar. Beyin için bu davranışları kontrol etmek imkansız.
Bir bağımlının beyni: Bağımlılığın nörolojik mekanizması
Bağımlının beyni farklı bir şekilde çalışır. Tek amacı, önceliği ve ihtiyacı bağımlı olduğu maddeye veya davranışa başvurarak onun vereceği iyilik hissini elde etmektir.
Bu davranış veya madde anlık ve kısıtlı bir haz üretir. Yavaş yavaş dış “uyaran” organizmanın kendisinin ürettiği doğal ödüllerin yerini alır ve beyin daha fazlasına ihtiyaç duyar.
- Tüm bağımlılık süreçlerinde anahtar dopamindir. Peki, neden? Dopamin arzuyu üretir. Beynin kalan bölgelerinin aynı ihtiyaca odaklanmasını sağlar.
- Örneğin korpus striatum isimli bölgeyle başlayabiliriz. Orta beyin ve orbitofrontal korteks gibi yapıları çalıştırır. Beynin tamamı bu maddenin veya davranışın öncelikli olduğunu anlar ve o hedefe kitlenmeye başlar.
- Genel olarak tüm uyuşturucular mezokortikolimbik dopaminerjik sistemin faaliyetlerinde ciddi değişimler meydana getirir. Böylece uyuşturucunun tüketimi kronik hale gelirse, bu sistemin yapısını tamamen değiştirene kadar nöroadaptif ve nöroplastik değişimler ortaya çıkar.
- Beynin en fazla etkilenen bölgelerinden biri prefrontal kortekstir. Bu bölgede şiddetli değişimler olur. Duygularımız ve onları regüle etme biçimimiz ve bilişsel süreçlerimiz değişir. Dikkatimizi odaklamakta, net bir şekilde düşünmekte, kendi davranışlarımızı kontrol etmekte ve karar vermekte zorlanmaya başlarız.
Bağımlılığın bahsetmemiz gereken bir başka yönü daha vardır. Söz konusu alkol ve uyuşturucu kullanımı olduğunda beyinde meydana gelen değişimlerin boyutu çok büyüktür.
Bu değişimler yıkıcı bile olabilirler. Çoğu durumda prefrontal kortekste, amigdalada ve striatumda meydana gelen değişimlerin geri dönüşü yoktur.
Bağımlılık kronik bir hastalık mıdır?
Belirttiğimiz gibi bazen bağımlı beyinde kronik değişimler meydana gelebilir. Belli maddeler tarafından zehirlenmek kısa süreli hafızayı ve yeni bilgi depolama yeteneğini bozar.
Aynı şekilde, örneğin alkol de beyincikte ciddi bir etki yaratır. Bu etki motor koordinasyon gibi becerileri engelleyebilir.
- Bu nedenle Milli İlaç İstismarı Enstitüsünden uzmanlar bağımlılığın temelde, tekrar eden kronik bir beyin hastalığı olduğunu net bir şekilde belirtmişlerdir. Ancak bu açıklamayı sorgulayan pek çok nörolog mevcuttur.
- Bu açıklamayı sorgulamalarının nedeni hepimizin bildiği ve birden çok kez duyduğu bir konsepttir: serebral nöroplastisite.
- Beynimiz kalp, mide veya pankreas gibi organlara benzemez. Onun sıra dışı bir yeteneği vardır: Değişmek, yeni sinirsel bağlantılar üretmek, öğrenmek ve yeni dokular ve sinir hücreleri üretmek üzere tasarlanmıştır.
- Bu yüzden hayatımız boyunca beynimiz hiç değişmiyor olsaydı biz şu anda komada olurduk. Hepimiz dönüşüyoruz, değişiyoruz ve yeni yetenekler öğreniyoruz.
Çıkarımlar
Peki, bu ne anlama gelir ve bir bağımlının beyni ile ilgisi nedir? Temelde umut olduğu anlamına gelir. Beyin hasarı olan pek çok hastanın hayatlarının belli yönlerini geliştirmeyi başarması, bağımlılık sorunu olan insanların da bunu başarabileceği anlamına geliyor olabilir.
Özünde bu, yeni davranışlara ve düşüncelere dayalı olarak yeni sinaptik kalıplar yaratmayı kapsar. Değişime açılan bu kapıyı, pek çok klinik ve rehabilitasyon merkezi iyi başarı oranlarıyla uygulamaya başladılar.
Bilim ve insan beyniyle ilgili bilgi birikimi sürekli evrim geçiriyor. Umarız bu gerçekten ihtiyaç duyan bağımlılara yardım etmeyi kolaylaştırır.
Bu metin yalnızca bilgilendirme amaçlı sunulmuştur ve bir profesyonelle görüşmeyi yerine geçmez. Şüpheleriniz varsa, uzmanınıza danışın.