Uyuyan Güzel Neden Yakışıklı Prensini Beklememeli?
tarafından incelendi ve onaylandı. psikolog Sergio De Dios González
Bir zamanlar, bir cadının laneti yüzünden, gerçek aşk öpücüğüne kadar ebediyen gözlerini kapatacak olan Uyuyan Güzel adında bir prenses varmış. Uykusundan uyanmak için, kendisine yapılan büyüyü bozacak, yakışıklı prensinin öpücüğünü bekler de dururmuş. Prensi, Uyuyan Güzel’in “kurtarıcısıymış”, onu uyku büyüsünden çekip çıkartacak ve tekrar özgür kılacak olan kişiymiş. Peki ya gerçekte, böyle bir yakışıklı prens hiç ortaya çıkmazsa? Peki ya Uyuyan Güzel, Yakışıklı Prense’ten beklediği o ‘kuratıcı hamleyi’ hiç bir zaman hissedemez ise? Peki ya sevgi ile özgürlük arasındaki hassas ilişki nedir?
Bugün yaşadığımız ilişkilerin çoğu, yukarıda ifade edilen modeli takip ediyor. Bu uyuyan güzellerden bazıları, hiç bir zaman gelmeyecek olan yakışıklı prenslerini beklemeye başlayıp, o ortaya çıkmadıkça, yaşamlarını sadece bir seyirci gibi izler dururlar.
Bu güzeller, bu rolü yerine getirmek için başka birine ihtiyaç duyuyor gibi görünüyor. Yani, onları mutlu etmek ve tekrar hayata döndürmek için başka birisinin yardımına ihtiyaç duyarlar. Evet, bazen o özel “birisini” bulurlar, ama sonra tekrar kaybederler. Bu yüzden, o kadar büyük bir bunalım haline girerler ki, sevgilileri yanlarında değilse, hiçbir şeyden zevk alamayacakları, hiçbir şeyin anlamlı olmadığı bir hayale kapılıp düşerler.
Ben seçmiyorum, onlar beni seçiyorlar. Gerçek şu ki, kendimi sevmiyorum, kendime değer vermiyorum ve hiç mutlu da değilim. Başkalarının bu sorumluluğa sahip olmasına izin veriyorum ve beni bırakıp gittiklerinde, içimde büyük bir boşluk oluşuyor.
Aşk ve özgürlük
Bu dünyada pek çok uyuyan güzel var. “Yakışıklı Prenslerinden” bir öpücük alan kadınlar, gerçekten de bunu yapıp yapmamak arasında bir düşünceleri olmadan, konuyla ilgili bir söz söylemeksizin yaşayan kadınlar… Ama o öpücüğü aldıktan sonra, kurtarıcılarına sıkı sıkıya yapışırlar. Onları tekrar hayata döndürdükleri için, bu prensler bir ödülü hak etmiyor mu yani şimdi? Başka bir prensin geleceği garantisi olmadığına göre, ondan kurtulmak da iyi bir fikir olmaz.
İşte tam o noktadan sonra, bu kadınlar, kendilerini “kurtarıcı prenslerine” bir ömür boyu minnettar olarak yaşayacakları, itaatkar bir ilişkinin kollarına bırakıyorlar. Kendilerini tamamen, erkeklerinin boyunduruğu altına sokup, hayatlarını ona borçlu oldukları için, onların mutluluğundan başka hiçbir şey düşünmez olurlar. O masalların sonu gibi ‘Sonsuza kadar mutlu mesut yaşayacaklarını’ düşünürler. Ama bir şeylerin yanlış olduğunu fark etmeleri, çok da uzun sürmez. ‘Kurtarıcı/Yakışıklı Prensleri’ onlara daha önceden olduğu gibi bakmaz, hatta bu güzellerden bıkmış gibi görünür! Mutluluğun büyüsü bozulur ve geriye kalan her şey sadece acı verici ve zalim bir gerçeklik olur.
Aşk acıya dönüşür
Bunun gibi durumlarda, sevgi acıya dönüştür ve onu devam ettirmek için, sürekli bir mücadele vermek gerekir. Uyuyan güzel çabalar da çabalar, her şeyini verir, hatta kendini de kandırır. Ama işler artık eskisi gibi değildir. Kurtarıcı ve Yakışıklı Prensinin, onu ilk başta isteyip istemediğini sorgulamaya başlar. Belki de amacı, sadece onu öpmekti ve güzelimiz de o anın büyüsüne kapılıp gitti. Nerede yanlış yaptığını merak etmeye başlar uyuyan güzel. Belki de prensinin onu ilk kez öptüğü zaman, uyuma numarası yapmaya devam etmeli ve işleri onun için daha da zorlaştırmalıydı.
Bizim mükemmel ‘diğer yarımızı’ ya da bizi tamamlayacağını düşündüğümüz bir ‘kurtarıcı prensi’ bulacağımıza dair inanç, ilişkileri yıkıcı bir köleliğe dönüştüren, duygusal bağımlılığa neden olur. Sevgi ve özgürlük birlikte hareket etmeli, birbirleriyle savaşmamalı.
Uyuyan güzel, artık kimliğini yitirip, kelimesi kelimesine, prensinin iki dudağının arasından çıkanlara bağlıydı. Eğer prensi onu terk ederse, ilk etapta hayata geri dönebilmesi için ona ihtiyaç duyduğundan, bu hayatta bir hiçlik haline dönüşecek uyuyan güzelimiz. Duygusal bağımlılık onu kendi tuzağına düşürdü. Aşk, artık mutluluk ile eş anlamlı değil, daha çok boşa çaba harcamak ve ıstırap çekmek ile eşleşir. Prensinin kendisini yalnız bıraktığı her defasında, kendisini ölüyormuş gibi hisseder uyuyan güzel. Bu adil olmasa da, aslında gerekli olabilir. Niye mi? Çünkü uyuyan güzelin, bu sefer kendi başına uyanması gerekiyor.
Uyuyan Güzel prensi olmadan nasıl uyanabilir?
Yıllar boyunca anlatılan tüm prenses masallarında, mutlu olmak için birine ihtiyacımız olduğunu düşüncesi anlatıldı. Bir şekilde, kendi başımıza eksik kaldık. Bugün, elbette bunu duygusal bağımlılık olarak adlandırabiliyoruz. Sevdiğimiz insan olmadan, hiç kimse olma halidir bu. Mutluluğumuz, sağlığımız ve hayattan aldığımız zevk, diğer insanın nasıl olduğuna ve nasıl hissettiğine bağlıdır. Bu hiç de adil değil, değil mi? Ve diğer kişi, asla bizimle aynı şekilde acı çekmiyor gibi görünüyor!
Uyuyan Güzellik, prensin gelmesini ve kendisini uyandırmak için öpmesini beklemekten artık bıktı usandı. Bu durum, güzelimizin kendisinin çok fazla öz güven duymadığını ve kendi başına, bu hayat yolunda yürümeyeceğini ve sevgi ile bağımsızlığı bir araya getiremeyeceğini gösteriyor.
Peki uyuyan güzelimiz, beklemekten ve boyun eğmekten vazgeçip, gözlerini açarsa ne olur? İşte o zaman, ne kadar güçlü olduğunu bilirdi. Prenslerin kurtarıcı olmadığını ve umutlarını onlara bağlamak zorunda olmadığını anlardı. Prens ister iyi ister kötü olsun, o, karşılaşacağı tüm sorumluluklar karşısında elbet bir gün bunalıp, çekip giderdi.
Pembe gözlük takmak
Kendimizi, kurtarıcımız olduğunu düşünerek, karşımıza çıkan ilk insanın kollarına ve insafına bırakmanın artık sonu geldi. Her şeyin mükemmel olduğunu düşünmeyi bırakmanın, sadece ve sadece işler umduğumuz gibi gitmediğinde acı çekmeye izin vermenin zamanı geldi. Çoğu zaman, görmek istediğimiz bir hayatı yaşamak için pembe gözlükler takarız. Onları çıkarmaya ve hayatı gerçekten olduğu gibi görmekten korkuyoruz. Yani sevgi ve özgürlüğü ayrı ayrı görmekten korkuyoruz.
“Sizi terk edenler sağ olsun ki sizi kendinize geri veriyorlar.”
– Alejandro Jodorowsky
Eğer prensiniz gelmezse, uyuyan güzel, hayatını hiç yaşayamadan, ölüp gidebilir. Bu, ne yazık ki, çok sık olan bir şeydir. Eğer bu mükemmel ilişki hiç bir zaman meydana gelmezse, o zaman kendimiz için üzülürüz. Kimsenin bizi sevmediğini ve hiçbir şeye değmediğimizi düşünürüz. Yahu uyanın artık! Hiçbir şeye değmediğinizi nasıl düşünebilirsiniz? Neden gerçek değerinizi görmek için, bir başkasına ihtiyaç duyuyorsunuz ki? Neden sevgiyi ve özgürlüğü birbirinden ayıramıyorsunuz?
Uyumayan güzelin, ilk ve son kez uyanması ve kendini, belki bir gün bir kurbağaya dönüşecek olan, başka bir prensin ‘uyandırmasına’ müsaade etmeye son vermesinin artık tam zamanıdır! Uyuyan güzellerinde, kendi prenslerini seçme hakkı vardır, bu yüzden kimseyi beklemek zorunda da değillerdir. Her bir uyuyan güzel, kendisine saygı duyar ve değer verir ve en iyisini hak ettiğini de bilir.
Sadece başınızı yaslayıp uyuyabileceğiniz biri olduğu için, hayatınızın daha iyi olacağı garanti altına alınmaz. Hayatınız zaten dolu ve doludur. Uyuyan güzel, bunun farkında olduğu zaman, nihayet uyanmış olur. Başka birine ihtiyaç duymayı bırakırsak, o zaman gerçekten kendini sevmeye ve ne kadar güzel olduğunu fark etmeye başlar. Ve elbette, sonsuza dek mutlu yaşar!
Bu metin yalnızca bilgilendirme amaçlı sunulmuştur ve bir profesyonelle görüşmeyi yerine geçmez. Şüpheleriniz varsa, uzmanınıza danışın.