Soğuk Biri Değilim, Yalnızca İncinmekten Korkuyorum
Samimiyetin olmadığı bir toplumda yaşıyor gibiyiz. Erkekler için ağlamak kötü bir şey çünkü ağlamak kadınlar içindir ve bir zayıflık göstergesidir. Gençler incinmemek için tek gecelik ilişkileri tercih ediyor. Yetişkinler onları gerçekten sevmeyen kişilerle birlikte. Yaşlı insanlar yalnız yaşıyor çünkü onlara yük gözüyle bakılıyor. Bir şeyler hissetme korkumuzu aşmanın zamanı geldi. İnsanlığımız nereye gitti?
Çift olmadıkları sürece iki insanın durup sokakta birbirine sarıldığını görmek zor. Kulağa tuhaf gelmeden “Seni seviyorum” demek, suçlu ya da utanç içinde hissetmediğin halde ağlamak da öyle. Öyle görünüyor ki biz “hissiz” bir kültürün içinde yaşıyoruz. Çünkü eğer bir şeyler hisseder ya da hissettiklerimizden birine bahsedersek zayıf biri olduğumuz düşünülüyor. Bu yüzden, empati ve sevgi dolu bir sarılma yerine şakalarla karşılaşıyoruz.
“Kaybetme korkusuyla kaç şey kaybediyoruz?”
– Paulo Coelho
İncinme korkusu
Bir ormanda yürüdüğünüzü ve karanlık olduğunu hayal edin. Bir anda bir gölge ve hareket eden bir şey gördünüz. Onun sadece rüzgar ya da bir hayvan olduğunu anlamadan önce beyniniz vücudunuzu alarma geçiriyor. Bu reaksiyon verme şekli hayatta kalma içgüdümüzden kaynaklanıyor. Beynimizde, korku deneyimini işleyen amigdala adlı küçük bir yapı var.
Amigdala tehlike anında aktif hale gelen bir acil durum butonu. Madrid’deki Luis Carretié Autonomous Üniversitesi’nden bir psikobiyoloji profesörüne göre sistem, biz daha tehlikenin farkında değilken bile aktifleşebilme kapasitesine sahip.
2010 yılında, California Teknoloji Enstitüsünden (CalTech) David J. Anderson’un ve Friedrich Miescher Enstitüsünden Profesör Andreas Lüthi’nin başında bulunduğu nörobiyologlardan oluşan ekip tarafından yapılan ve Nature dergisinde yayınlanan iki çalışmaya göre “korku döngüsü” dedikleri bir şeyi deşifre ettiler.
Çalışmalar, amigdalada korku “geçitlerini“ sırayla açıp kapayan iki tip nöronal hücrenin varlığını kanıtladı. Ancak Carretié’ye göre çalışmalara tedbirli yaklaşılmalı çünkü insanlarda korkuyu etkileyen başka faktörler de var. Örneğin, durumu inceleyen ve otomatik olarak cevap vermek yerine daha ayrıntılı bir şekilde dönüş yapan ön kısımdaki korteks de önemli ölçüde etkili.
“Korkaklık bizi zamandan daha fazla yaşlandırır, yıllar yalnızca cildimizin kırışmasına sebep olur, korku ise ruhumuzu kırıştırır.”
– Facundo Cabral
İster eşimiz, ister yöneticimiz ya da akrabamız, kullandığı kelimeler aracılığıyla da olsa bir kişi bizi incittiğinde, amigdala’nın aktif olarak tepki veriyor. Ancak her şeyi masaya yatıran, ne yapacağımıza karar vermeden bir an olsun durup düşünmemizi sağlayan bölüm ön korteks. Diğer yandan korkunun yaşadığımız deneyimden büyük ölçüde etkilendiğini ve duygularımızı bloke edebileceğini de hesaba katmalıyız.
Bu metin yalnızca bilgilendirme amaçlı sunulmuştur ve bir profesyonelle görüşmeyi yerine geçmez. Şüpheleriniz varsa, uzmanınıza danışın.