Şeytan: Korku Algımızı Değiştirdi Mi?
Yazan ve doğrulayan psikolog Gema Sánchez Cuevas
Şeytan filmi vizyona girdiğinde sene 1973’tü. O zamandan itibaren korku filmlerine yönelik algı sonsuza dek değişti, izleyiciler tüm zamanların en korkunç filmine şahit oldu. Filmin kulaktan kulağa dolaşması başarısını artırdı ve çekimleri sırasında meydana gelen gizemli olaylar onu “lanetli bir film” olarak sınıflandırdı. Aynı zamanda 2017 yılına kadar tarihin en çok hasılat yapan korku filmi oldu. 2017 yılında ise yerini ”O” filmine bıraktı.
Şeytan, kolektif hayal gücünde özel bir yere sahiptir. Gösterime girdiği yıldan bu yana 40 yıldan fazla bir süre geçmiştir. Bugün hala filmin konusu ve izleyici üzerinde bıraktığı etki nedeniyle en iyi korku filmi olarak kabul edilmektedir. En iyi uyarlama senaryo ve en iyi ses miksajı ödüllerini almasına rağmen aynı zamanda en iyi film için Oscar’ı için yarışan ilk korku filmiydi. William Peter Blatty aynı zamanda filme ilham veren romanın yazarıydı ve Oscar ödüllü senaryoyu yazmakla görevlendirilmişti. Şeytan‘ın başarısına rağmen, filme dahil olan insanlar ne yazık ki o kadar şanslı değillerdi.
Filmin bu başarısından sonra oyuncuların telefon yağmuruna tutulduğunu düşünebilirsiniz ancak çoğu Regan’a hayat veren Linda Blair gibi, B sınıfı sinemaya oyunculuğuna düşürüldü. İsveçli Max Von Sydow gibi diğerleri ise biraz daha şanslı olmuştu. Game of Thrones ve Star Wars veya Shutter Island gibi ünlenen film ve diziler sayesinde bugün tanıdık yüzler haline geldiler.
Şeytan öyle bir heyecana neden oldu ki, filmi görmek için dev kuyruklar oluştu. İnsanlar sinemadan kusarak çıkıyordu. Hatta bayılanlar bile oldu. Gerçekten o kadar korkutucu mu? Bugün Şeytan filmini izlemek ilk ekrana çıktığı zamanlardaki gibi bizde bir heyecan yaratmaz ve elbette, artık filmi izledikten sonra uykuya dalmakta sorun yaşamayız. O zaman, tüm zamanların en iyi korku filmi artık eskimiş miydi? Yoksa hala ilk zamanlardaki etkisini koruyor mu?
Artık korkmuyor muyuz?
Şeytan’ın karakterinin kullandığı özel efektler, makyaj ve diğer tüm süslemeler 70’lerde insanları korkutmuştu ancak günümüzde buna karşı çalıştılar. Özel efektlerin haddinden fazla kullanıldığı sinema sektöründe, çok daha gerçekçi makyaj tekniklerine alışkın olan insanlar Şeytan’ı vizyona girdiği dönemindeki bir korku filmi olarak görmekte zorlanmaktadır. Efektlerin daha az kullanıldığı ve daha az doğaüstü olayları içeren filmler bu filme göre bize daha güncel kaldı.
Psikoz buna iyi bir örnek olabilir. Bugün onu bir korku filminden çok gerilim türüne daha yakın bir film olarak görsek de, bazı sahnelerde bizi hala ürkütmeyi ve rahatsız etmeyi başarmaktadır. Şeytan ile ilgili sorun, polemik konusu olmasına rağmen artık yeni bir film olmamasıdır. Gösterime ilk girişinden sonra şeytan kıyafetli pek çok çocuk tiyatrolarımızı doldurdu ve bu da korkuya karşı toleransımızın artmasına neden oldu. Bir korku filmi izlediğimizde, artık ne göreceğimizi hangi sahnelerde karşımıza korku öğelerinin çıkacağını az çok tahmin edebiliyoruz.
Şeytan filminin günümüzdeki etkisi
Bu nedenle, Şeytan filmine şu anki bakış açışımızla bakarsak, kendimizi bizi korkutan bir film izlemekten daha çok bizi güldüren bir filmle buluruz. O yeşil kusmuk, küçük Regan’ın söylediği küfür ve boynunun imkansız hareketleri, günümüz koşullarında bize kahkaha attırır veya bizde en fazla tiksinti uyandırır. Bu gerçek sadece Şeytan filminde değil, genel olarak tüm korku filmlerinde de ortaya çıkar. Bu görüntülere o kadar alışmışızdır ki, bunları artık şaka kabul ederiz; bu bir filmdir ve bu nedenle gerçek değildir.
Ne kadar imkansız görünse de, şeytan çıkarma günümüzde bile hala yapılmaktadır. Şeytan çıkarmayı sadece Katolik diniyle bağlantılı olan şeytan çıkarma olarak anlamamalıyız, çeşitli kültürlerde de şeytan çıkarma işlemleri mevcuttur. Ancak günümüzde pek bilinmeyen bir şeydir. Vatikan bile bir kişinin gerçekten şeytan çıkarmaya ihtiyaç duyup duymadığını belirlemekte zorlanır. Bu nedenle çoğu zaman psikiyatrik bir problem olarak algılanır. Tıbbi, teknolojik ve bilimsel gelişmeler toplumdaki şüpheciliği artırmıştır.
Gelişmeler İnternet vasıtasıyla bir tıkla karşımıza gelir ve istediğimiz şeyi Google’da basitçe araştırabiliriz. Bilgi artık bir tık ötededir. İnternet sayesinde gizemli bilgileri açıklığa kavuşturabilir veya karşılaştırabiliriz. Bu şekilde, doğaüstü olaylara, gizemlere ve hatta fanteziye neredeyse hiç yer vermeyen gerçek bir dünya ile karşı karşıyayızdır. Daha mı rasyoneliz? Belki ya da en basit anlamıyla, en mantıklı yanıtların ulaşabileceğimiz mesafede olmasıdır.
Şeytan: Sahip olmanın da ötesinde
Şeytan filmi 70’li yıllarda yarattığı korku etkisini artık yaratmasa da, en çok korku veren sinema filmleri listesindeki yerini korumaya devam etmektedir. Bunun sebebi o tarihten önce korku filmi çekilmemiş olması değildir. Film çekimleri sırasında meydana gelen sayısız gizemli olaylar: setteki yangınlar, kazalar, William Friedkin’in bir rahibe ekibi kutsama takıntısı, bilinçaltı mesajları ve sayısız komplo teorisidir.
Bu söylentilerden bazıları orman yangını gibi yayıldı, korku ve “lanetli film” etkisini artırdı. Ancak pek çok kaza ve belki de çok fazla tesadüf olmasına rağmen bunların çoğu gerçek bile değildi. Bütün bunlar filmin aradığı atmosferi yaratmaya yardımcı olmuştu. İzleyiciler korkmaya, hoşlanmayacakları şeyleri görmeye istekli hale geldi. Bunlar aynı zamanda insanların hayal gücünü besledi.
Şeytan, bizi gerçeğe yaklaştıran ikiye bölünmüş sabit bir oyuna sokar: iyi ve kötü. Bize kötülük sunarak, dolaylı olarak bizi iyiye inandırır. Her ikisi de bizi ele geçirmeye başlamadan önce en başta gösterilir. Kötülük şehrin içinden geçerek Peder Merrin’i kovalar ve masum Regan’ı ele geçirir. Korku filmlerinin izleyicinin zihniyle bağlantılı olması, onları psikolojik bir oyuna tabi tutması ve gördüklerine inandırması önemlidir.
Regan, filmde hiçbir arkadaşını görmediğimiz, babasız büyüyen, annesi hep meşgul olan yalnız bir kızdır. Küçük kız masumiyeti temsil eder ancak kötülüğe karışacaktır: yetişkinlerin, dünyanın ve nihayet şeytanın kötülüğü. Peder Karras iki ikilemi birden yaşayan kişidir: Bilim ve inanç; iyi ve kötü, bir psikiyatr ve bir rahiptir. Annesinin ölümü nedeniyle kendini suçlu hisseder.Gerçeklik, empati ve tanınan şehir (filmdeki şehir)olması gibi benzerlikler, izleyiciyi korkuya yaklaşmaya teşvik eder. Korku, hayatta kalmamızı bize hatırlatan fizyolojik bir tepkidir. Bir korku filmi izlediğimizde, kalp atış hızı artabildiği gibi adrenalinin de yükselebilir. Ama bu kontrollü bir korkudur.
Şeytan filmi nasıl izleyiciyi korkutmayı başarmıştı?
Şeytan‘ın en korkunç sahneleri, birkaç saniyeliğine görünen şeytani bir yüz veya Karras’ın annesinin sahneleri gibi çok fazla gösterilmeyen sahnelerdir. Müzik ayrıca ideal bir korku atmosferi yaratmada kilit bir rol oynar.
Şeytan bizi o ana ve o yere götürür. Filmi izlerken kendimizi 70’lerde buluruz ve bu korku 70’lerdeki korkudur. San Diego Üniversitesinden Paul J. Patterson, korkunun değişken olduğu konusunda bizi uyarır. Geçmişte, Frankenstein gibi canavarlar dehşet vericiyken bugün korkunç olaylar başka şekillerde olur. Korku kültürel bir şeydir, bir anın ve bir yerin karakteristik özelliğidir; neredeyse aynı anda hem reddedilme hem de hayranlık duygusu uyandırır.
Korku filmleriyle dolu bir sinema film pazarıyla karşı karşıya kaldığımızda, onları arka plana iten eleştirel bir kesim buluruz. İyi bir korku filmi yapmak gerçekten zordur. İzleyiciler korkmak ister ve birkaç korku sahnesi ve özel efektler bunu yapmada kesinlikle yetersiz kalır. Bu nedenle Şeytan, korku türleri içinde her zaman ayrıcalıklı bir yere sahip olacaktır. Çünkü bu film, en azından kendi zamanında, hepimizin aradığına ulaşan bir film olmuştur.
Bu metin yalnızca bilgilendirme amaçlı sunulmuştur ve bir profesyonelle görüşmeyi yerine geçmez. Şüpheleriniz varsa, uzmanınıza danışın.