Sahip Olduğumuz Tek Şey Bu An

Sahip Olduğumuz Tek Şey Bu An

Son Güncelleme: 08 Aralık, 2016

Çocuk:

Bir keresinde yanıma oturmuştun, aramızda birkaç metre vardı ama gerçekteki mesafe uçurumlar kadardı. Korkak olduğumdan, sadece sen bakmazken seni izlerdim ve sen başını o kitaptan kaldırdığında, gözlerimi kendi kitabıma çeviremezdim.

Her zaman, masadan ilk senin kalkmanı beklerdim ki hiçbir ses yapmadan nasıl yürüdüğünü görebileyim. Kütüphaneciye nazikçe iyi günler dileyip, kapının eşiğinden kaybolup giderdin.

Evde, seni bir daha ne zaman göreceğim diye saatleri sayardım. Hep seni düşünürdüm; kitabın sayfalarını çevirirkenki halini ve ilginç bir şey gördüğün zaman yüzünün aldığı şekli aklıma kazımıştım.

Saniyeleri sayıp, ertesi gün yine aynı yere otururdum ki seni yine görebileyim.

Kız:

İşte yine buradasın, aynı yerde, yine kitaplara gömülmüşsün. Üstünde her zamanki gibi, herhalde annenin aldığı berbat bir tişört. Yine kalbim yerinden fırlayacak gibi oluyor ve okumam gereken şeylere bakamaz oluyorum. Kafamı gizli gizli senin oturduğun tarafa doğru çeviriyorum ki seni bir kez daha süzebileyim.

O gözlüklerin korkunç ama sana o kadar çekici ve ilginç bir hava katıyor ki ‘gel bir şeyler içelim’ demen için ne çok dua ediyorum bir bilsen. Ne çalıştığımı ve bir sevgilim olup olmadığını sormuştun, hatırlıyor musun?

Evde, sende çekici bulduğum yanları günlüğüme yazmaya başladım. Günler günleri kovaladı ve en sonunda, tüm gönlümü açtığım bir yazı yazdım; hiç yaşanmamış, ama yaşamak için dua ettiğim bir hayal… Basitçe gelip benimle konuştuğun ve kendini tanıttığın bir diyalog.

Geçmişte yaptıklarımızdan ve geleceğimizde ne olacağından o kadar kaygı duyarız ki ‘bu anı’ neredeyse hiç yaşayamayız. Ellerimizden kayıp gittiğini ve hiç geri gelmeyeceğini hiçbir zaman fark edemeyiz.

Çocukken büyümek isteriz; gençken yaşamlarımız sonsuzmuş gibi yaşarız ve bir yetişkin olduğumuzda ise, artık çok az zamanımız kalmış gibi hissederiz. Kendimize, hayatımızın hakkını verdik mi, bize sunulan tüm fırsatları değerlendirdik mi diye sorar dururuz.

Bu soruya yanıtımız çoğu zaman evettir, bazense hayır… Cevabın hayır olduğu durumlarda kendimize hep şunu sorarız: peki ya şöyle olsaydı…?

Latince bir terim olan Carpe diem en kaba tabir ile ‘anı yaşa’ anlamına gelir ve anlatmak istediği asıl şey daha derin olup, varoluşçu felsefe ile ilgilidir. Hayatı anlamlandırmanın bir başka yoludur. Bir nevi özgürlüğün çağrısıdır, yaşamın bizlere sunmuş olduğu anla bir olmaktır.

Yaşamdan keyif almayı, anın içerisinde olmayı, havayı, rüzgarı hissetmeyi ve ‘şu anda var olmayı’ benimser carpe diem. Kendi anınızı kaçırmayın, çünkü bunun geri dönüşü olmaz der. Yaşamınızdan keyif alın, kendinizi kaybetmeden doyasıya için ve o anın canlılığında kaybolun gidin!

su-an-1

Anı yaşayın ve asla ‘ya şöyle olsaydı’ demek zorunda kalmayın

Gelecek adına planlar yapmak ve geçmişi yad etmek önemlidir ama şu an önümüzde duran nimetlerin farkına varmadan yaşamanın da bir anlamı olmadığını unutmayın. Bir bebeğin oyun oynarkenki mutluluğunu izlemek, tutkulu bir öpücük, kaliteli bir şarap ya da kitap ya da sahilde bir yürüyüşe çıkıp güneşin sıcaklığını teninizde hissetmek de güzeldir.

Bir hayatı yaşamak sadece hayatta olmaktan ibaret değildir. Onu hissetmek, sevmek, içine çekmek, o anın farkına varmak, yeni bir günü keşfetmek için sabırsızlanarak başını yastığa koymaktır hayat. Çünkü en kötü andan bile bir şeyler öğreniriz. Çünkü ancak kötünün farkına vardığımızda iyiyi takdir edebiliriz.

Anı yaşamak, şu anda olmak bize bir şeyler de öğretir: bazı şeyleri oluruna bırakmaktır, bir şeylerle fiyat biçmeden uğraşmaktır, düşünmeden hissetmektir hayat. Cesurca ve özgürce yaşamaktır, anı akışına bırakmak ve o anların bizi ele geçirip ruhumuzu zenginleştirmesidir hayat.

Kısacası carpe diem mutlu olma fırsatlarını kaçırmamaktır. Bize daha iyi bir hayat sunacak bir aşk, iş ya da fırsat, sadece bizim hayatımıza özel büyülü bir an sunabilir.

Bunu sakın ola kaçırmayın. Yakalayın, sıkı sıkı tutunun ve yanınızda taşıyın.

Bizim aşık çiftlere dönecek olursak;

Günler sonra, aşıklardan biri, kütüphanecinin elinde bir mektup bulur. İçinde bir not vardır ‘Beni izleyen kişiye sesleniyorum; artık gönlüm sende’.


Bu metin yalnızca bilgilendirme amaçlı sunulmuştur ve bir profesyonelle görüşmeyi yerine geçmez. Şüpheleriniz varsa, uzmanınıza danışın.