Sabır ve İç Huzur ile İlgili Bir Budist Hikayesi
Yazan ve doğrulayan psikolog Gema Sánchez Cuevas
Hemen hemen her şeyi anında istemek ve bir şeyleri hemen yapmak gibi kötü alışkanlıklarımız var. Sabretmek yerine kararımızı değiştirmeyi tercih ediyoruz. İnsanların pes etmesi, efor sarf etmesinden daha sık görülen bir durum. Ancak, bu Budist hikayesi size, iç huzura ulaşabilmek için sabrın ne kadar önemli olduğunu öğretecek.
Genelde, arzularımızı tatmin etmeyi ertelemek ve beklemek bizi rahatsız eder. Aslında, beklemek zorunda kalacağımıza inandığımızda, beyinlerimiz bizi endişeler ve beklentilerle bombardıman etmeye başlar. Beynimiz bunu özellikle, bekleyerek geçirmemiz gereken zamanın daha hızlı geçmesini sağlamaya çalıştığı için yapar.
Sonuçta, hepimiz birçok içsel ve dışsal dikkat dağınıklıklarını da içinde bulunduran, hızlı hayatlar yaşıyoruz. Bir yerden diğerine dolaşıp duruyoruz ve kendimize, bizi bir sonraki anık memnuniyetimize götüren yön haricinde bir yön vermiyoruz. Buna ek olarak, iç sesimizin oluşturduğu gürültüyü de çekiyoruz, çünkü ne yaparsak yapalım, genelde endişelerimiz de bizimle oluyor. Sanki buna bağımlı gibiyiz. Düşünmeyi, hipotezler oluşturmayı, inançlarımızın labirentleri ve kısır döngüleri içerisinde kayboluyoruz.
Bununla birlikte, belki de en önemli şeyi görmezden geliyoruz: kendi kendimize oluşturduğumuz bu tuzaklardan çıkmak. Kendimizi nasıl bu zihinsel tuzaklardan kurtaracağız? Belki de aşağıdaki Budist hikâye bize bunun cevabını verebilir.
“Beyin, doğru kullanıldığında mükemmel bir araçtır. Ancak, yanlış kullanıldığında çok yıkıcı hale gelir. Daha doğru ifade etmek gerekirse, beyninizi yanlış kullanmaktan ziyade – onu genelde tümden kullanmıyorsunuz. O sizi kullanıyor. Hastalık budur. Kendinizin, beyniniz olduğunda inanıyorsunuz. Sanrı olan budur. Araç, sizi ele geçirmiştir.”
– Eckhart Tolle
Budist hikayesi
Buddha ve öğrencileri, çeşitli bölgeleri ve şehirleri geçmelerini gerektiren bir yolculuğa çıkmaya karar vermişlerdir. Bir gün, uzakta bir göl görürler. Susamış oldukları için orada durmaya karar verirler. Göle ulaştıklarında Buddha, en genç ve sabırsız öğrencisine, “Susadım. Bana şu gölden biraz su getirir misin?” der.
Öğrenci göle gider, ancak ulaştığında bir öküz sürüsünün gölü geçtiğini fark eder. Bundan dolayı, gölün suyu yavaş yavaş bulanık hale gelir. Bunu gören öğrenci, “Öğretmenime içsin diye bu çamurlu suyu veremem,” diye düşünür. Dolayısıyla, öğrenci geri döner ve Buddha’ya “Gölün suyu son derece çamurlu, o suyu içebileceğimizi düşünmüyorum,” der.
Yarım saat kadar sonra, Buddha öğrencisinden göle geri dönmesini ve ona içmesi için biraz su getirmesini ister. Ancak, su hala kirlidir. Öğrenci geri döner ve Buddha’ya, “O suyu içemeyiz. Şehre yürümeli ve orada içecek bir şey bulmalıyız,” der.
Buddha ona cevap vermez. Başka bir şekilde hareket de etmez. Sadece orada durur. Bir süre sonra, Buddha öğrencisinden göle geri dönmesini ve ona içmesi için biraz su getirmesini tekrar ister. Öğrenci, öğretmenine karşı gelmek istemez ve göle gider, ancak öğretmeninin onu neden tekrar yolladığını anlayamadığı için çok öfkelidir. Çünkü, su çamurlu olduğu için zaten içemeyeceklerdir.
Göle vardığında, bu sefer suyun kristal kadar berrak olduğunu gözlemler. Böylelikle, biraz su alarak bu suyu Buddha’ya götürür. Buddha suya bakar ve öğrencisine, “Suyu temizlemek için ne yaptın?” diye sorar. Öğrenci soruyu anlamaz, herhangi bir şey yapmadığı açıktır.
Buddha ona bakar ve açıklar, “Bekledin ve suyu rahat bıraktın. Bundan dolayı, çamur kendi kendine dibe çöktü ve şimdi su berrak. Beynin de böyledir! Çamurlandığında, onu rahat bırakan gerekir. Ona biraz zaman ver. Sabırsız olma. Aksine, sabırlı ol. O, kendi kendine bir dengeye ulaşacaktır. Onu sakinleştirmek için bir efor göstermene gerek yoktur. Sen onlara tutunmadığın sürece, her şey kendi kendine geçecektir.”
Beyni susturma yolunda sabretme sanatı
Sabır, bu Budist hikâyenin anahtarı. Hikâye beklemeyi bilme sanatı, zamana saygı duymak ve durum gerektirdiğinde durabilmekle ilgili, özellikle de konu kendi düşüncelerinizse. Aslında, kendinizi ne kadar bunalmış bulursanız, – düşünce ağınız daha da büyümeden – o kadar düşünmeyi bırakmalısınız.
Hiçbir şey yapmamak, bir şeylere zaman vermek ve beklemek, tedirgin bir beyni sakinleştirmek için iyi seçeneklerdir. Budistler, kafanız yorulana ve karışana kadar düşünceden düşünceye tedirgin bir biçimde atlayan bir beyne, ‘maymun beyni’ derler.
Sabırsızlık, öfke, stres ya da hayal kırıklığı gibi duygulara kapılırsanız, aceleci kararlar vereceğiniz kesindir. Bundan dolayı, nefes alabilmek adına birkaç dakika durmak daha iyidir. Kendinizi, olanlardan duygusal bağlamda uzaklaştırın ve kendinizle temasa geçin. Ancak o zaman, bu Budist hikâyenin sonunda da olduğu gibi, iç huzuruna ulaşacaksınız.
Bazen, önemli olan şey aksiyon almak ya da bir şeyleri hızlıca yapmak değildir. Aksine, sakin kalmak ve arzuların ve aciliyetin yarattığı dikkat dağınıklıklarına kapılmamaktır. Diğer bir deyişle, beyninizin sularını sakinleştirmeli ve gerektiği kadar beklemelisiniz. Çünkü, beyninizi sakinleştirip suyun berrak olduğu o içsel noktaya ulaştığınızda; duygularınız, düşüncelerinizle uyumlu olacaktır. Bu da farklı bakış açılarını benimseyebilmenize yol açacaktır.
“Sessizce oturmak, önünüzden geçen düşüncelere tanık olmak. Müdahale etmemek, yargılamamak bile, sadece tanık olmak; çünkü yargıladığınız anda o saf tanıklığı kaybedersiniz. “Bu iyi, bu kötü,” dediğiniz anda, çoktan düşünce sürecine girmişsinizdir.”
– Osho
Bu metin yalnızca bilgilendirme amaçlı sunulmuştur ve bir profesyonelle görüşmeyi yerine geçmez. Şüpheleriniz varsa, uzmanınıza danışın.