Nöroinflamasyon Ya Da Depresyonda İnflamatuvar Teorisi
Yazan ve doğrulayan psikolog Valeria Sabater
Depresyonda inflamasyon teorisini destekleyen çalışmalar gün geçtikçe çoğalmaktadır. Bu çalışmalara göre, depresif bozuklukların bazı türleri stresle bağlantılı kronik nöroinflamasyon durumuna bağlı olarak gelişmektedir. Yani bu hemodinamik değişiklikler lenfatik ve aşırı derecede sikotin salımına neden olmakta, bunun sonucunda da psikolojik bir rahatsızlık haline dönüşmektedir.
Bu hipotez aslında yeni ileri sürülmüş bir hipotez değildir. Aslında bu durum, depresyon sıkıntısı teorisi olarak bilinen ve endojenöz (iç kaynaklı) depresyonu ciddi olarak etkileyen diğer birçok faktörle bağlantılıdır. Yani ilk başta belirli patojen ve inflamatuvar maddelerin duygusal rahatsızlıklarımızı bu şekilde tedavi edebileceği düşüncesi çok çarpıcı gibi görünse de, aslında son yıllarda konu üzerinde önemli oranda bir fikir birliği sağlanmış olduğu söylenebilir.
“İnsan vücudunda, hiçbir zaman gözle görülmeyen, kanayan bir yaradan çok daha derinlerde bulunan ve çok daha fazla acı veren yaralar bulunmaktadır.”
– Laurell K. Hamilton
Bu konu ile ilgili yapılan birçok çalışma bulunmaktadır. Buckingham Üniversitesinden Dr. Bruce Charlton, on yıldan daha uzun bi süredir sikotin seviyesinin aşırı derecede yükselmesi ile depresyon arasındaki ilişkiye yönelik çalışmalar yayımlamaktadır. Nörolog Antonio Damaso ise “somatik işaret” hakkında çeşitli araştırmalar yapmaktadır. Bu teoriye göre insan vücudu tehlikeli olarak gördüğü belirli bazı uyarıcılara karşı psikolojik olarak reaksiyon göstermektedir (Örneğin, taşikardi (kalp çarpıntısı), inflamasyon ve ateş gibi durumlarla karşılaşırız). Daha sonrasında ise psikolojik rahatsızlıklar ortaya çıkmaya başlar.
Şimdi konuya ilişkin biraz daha detaylı bilgi sahibi olalım.
Depresyonda İnflamatuvar Teorisi Neye Dayanıyor?
Eğer sokağa çıkıp insanlara depresyonun ne olduğunu soracak olsak, bu insanların büyük kısmı sadece bu hastalığın belirtilerinden bahsedecektir. Bitkinlik, cesaretsizlik, kötü ruh hali, umutsuzluk, kendini boşlukta hissetme, karanlık, acı çekme ve hatta fiziksel olarak hissedilen acılar… Daha sonra bu insanlardan, tarif ettikleri durumlara yol açan faktörleri açıkça belirtmelerini ya da sınırlandırarak açıklamalarını istesek, neredeyse hiç kimse mantıklı ve objektif bir cevap veremeyecektir.
Son cümlede belirttiğimiz soru aslında tıp ve bilimin ilgi alanına giren bir konuya işaret etmektedir. Bu bağlamda, bu hastalığa hangi etmenlerin yol açtığı ile ilgili olarak açık bir fikir birliğinin bulunmadığını da ifade etmekte fayda vardır. Bunun en önemli nedeni, birçok farklı çeşit depresif bozuklukların bulunması nedeniyle böyle bir konsensüs sağlamanın zor bir mesele olmasıdır. O halde, çok faktörlü bir durumla karşı karşıya bulunmaktayız. Bu da her hastada farklı bir biçimde ortaya çıkan bir sorun anlamına gelmektedir.
Ancak son yıllarda depresyonda inflamatuvar teorisi sık başvurulan ve kabul gören bir teori haline dönüşmüştür. Yani daha önceden anksiyete bozukluğu, stres vb. hastalık geçmişi olan kişilerle ilgili klinik bir gerçeklik haline geldiği söylenebilir. Bu yaklaşımı daha iyi anlayabilmek için, The Journal of Clinical Psychiatry dergisinde 2016 yılında yayımlanmış olan bir çalışmada yer alan bilgilerden yardım almamız faydalı olacaktır.
Bir Psikolojik Bozukluk Olarak Depresyon
New Jersey’de bulunan Janssen Araştırma ve Geliştirme Merkezi Epidemiyoloji Bölümünde, depresyon sorunu yaşayan 14.275 kişi üzerinde gerçekleştirilen bir araştırmada çok ilginç verilere ulaşılmıştır.
- Bu araştırma 2007 ila 2012 yılları arasında yaklaşık olarak 5 yıl sürmüştür.
- Yapılan değişik kan testleri sonucunda, araştırmaya katılan hastaların yaklaşık olarak % 60’ında C-reaktif protein (CRP) miktarı normal değerlerden % 46 oranında daha yüksek çıkmıştır. Bu seviye, inflamatuvar bir hastalık durumunun olduğuna işaret etmektedir.
- Bu hastaların bir çoğu, depresyon tedavisinde kullanılmakta olan sıradan terapilere herhangi bir cevap vermemiştir.
- Ayrıca hastalar, belirli stres ve / veya anksiyete bozukluğu durumlarına sahip kadın ve erkeklerdir.
- İnflamatuvar bir hastalığı işaret eden göstergeleri taşıyan bu insanların aynı zamanda bağışıklık sistemlerinin de daha zayıf olduğu ortaya çıkmıştır. Örnek olarak bu hastaların yaraları daha uzun sürede iyileşmiş, daha fazla gribe yakalanmış ve daha çok alerjiye sahip olmuşlardır.
Doktorlar bu hastaların psikolojik (psychoneuroimmün) bir rahatsızlık yaşadıkları sonucuna ulaşmıştır. Depresyonda inflamatuvar teorisinin, stresli uyarıcılara karşı vücudun belirli bir reaksiyon gösterdiği durumlarda uygulanabilir olduğu kanısına varılmıştır. Kanda bulunan kortizol seviyesindeki bu artış, sikotin, vazoaktif amin, nitrik oksit ve glukokortikoid gibi maddelerin ortaya çıkmasını sağlamaktadır. Tüm bunlar da er ya da geç yüksek seviyelerde psikolojik tehlikelerin ortaya çıkmasına yol açmaktadır.
İnflamasyonla Bağlantılı Bu Tür Bir Depresyon Riskini Azaltmak İçin Ne Yapmalıyız?
Depresyonda inflamatuvar teorisi bizlere bu tür durumların önlenebileceğini söylemektedir. Bu durumun çıkış noktası her şeyden önce stres merkezlerimizdir: Bunlar kaygılarımızı ve endişelerimizi kontrol altında tutabildiğimiz bölgelerdir. Bunu başaramadığımız durumda, yani bu tür durumlar artık kronik bir hale geldiğinde vücudumuz kendini korumak adına reaksiyon gösterir. Bunun hemen sonrasında ise biyokimyasal ve inflamasyon bağlamındaki çeşitli değişimler meydana gelir.
Bu yüzden, bu tür zayıflatıcı durumların önüne geçmek için şimdi birtakım önleyici stratejiler üzerinde duralım.
Stres Seviyemizi Azaltalım
Olayları ve ihtiyaçları önceliklendirmeyi öğrenin. Unutmayın ki sadece zihnin dinlenmesi yetmez, aynı zamanda vücudumuz da sakinleşme halini ve iç dengeyi algılayabilmeli ve böylelikle dengesine (homeostaz – organizmada normal şartların devamlılığı) yeniden kavuşabilmelidir. Bunu sağlamak için ise gerekli zamanı ve dikkatimizi verelim. Kendimize rahatlamak için yeterince zaman tanıyalım.
Daha İyi Bir Beslenme Düzeni
İnflamasyona yol açan yiyeceklerden uzak durun: şeker, beyaz un, doymuş yağlar vb. Bunlar yerine aşağıda sıraladığımız seçenekleri tercih etmeye gayret edin:
- Kırmızı meyveler: çilek, yaban mersini, kuş üzümü…
- Limon ve portakal.
- Zerdeçal.
- Tam tahıllar.
- Sert kabuklu yemişler.
- Yeşil lifli sebzeler.
- Sarımsak.
- Ananas.
- Domates.
- Pancar.
Düzenli Olarak Yapılacak Fikizsel Egzersizler
Her gün yarım saatlik bir yürüyüşe çıkmak, koşmak, yüzmek, dans etmek… Vücudumuzun düzenli bir biçimde hareket etmesini sağlayalım ve onu canlandıralım. Kalbimizin çalışmasına ve beynimize yeterince oksijen gitmesine yardımcı olalım. Vücudumuzun endorfin ve serotonin (mutluluk hormonu) salgılamasını sağlayalım.
İlişki Egzersizleri
Günlük yaşantımızda sık sık yoganın ve farkında olmanın faydaları hakkında konuşuruz. Depresyonda inflamatuvar teorisi bizlere, bu tür seçeneklerin iç dengemizi yeniden sağlamak adına oldukça faydalı ve tavsiye edilen yöntemler olduğunu hatırlatmaktadır. Ancak daha fazla rahatlamamız konusunda yardımcı olacak bu tür uygulamalara kişisel olarak ulaşmamız yeterli olmayacaktır.
Kimi insanlar yazı yazmaktan, resim yapmaktan, basit nefes alıp verme egzersizleri yapmaktan ya da belki de insanlarla vakit geçirmekten hoşlanır. Bu, insanın vücudu ile zihninin uyumlu hale geldiği kusursuz bir denge noktasını bulma ile ilgili bir durumdur. Bu noktaya ulaşıldığında artık hiçbir şey acı vermez, hiçbir şey endişeye kapılmamıza neden olmaz ve her şey çok ince bir biçimde ayarlanmış durumdadır.
O halde bu durumu yakalayabilmek için çaba sarf edelim. Bunu yapmaya değer… elbette yaşam da buna değecektir.
Bu metin yalnızca bilgilendirme amaçlı sunulmuştur ve bir profesyonelle görüşmeyi yerine geçmez. Şüpheleriniz varsa, uzmanınıza danışın.