Kusurlarınızı Erdem Olarak Görmenize Yardımcı Olacak Bir Kısa Film
Büyük klasiklerin ve büyük sanat eserlerinin, her bir izleyicide farklı duygular uyandırdığı için, o kategoride yer alması uygun görülür. Ve yazımızda bahsedeceğimiz bu kısa filmi farklı bir şekilde yorumlasanız bile, bugün, bana ilham veren şeyleri sizler ile paylaşmak istiyorum.
Hayatın sizi yorduğunu, sıktığını veya bunalttığını hissedebilirsiniz. Neredeyse hiçbir şey sizi tatmin etmiyor ve varlığınızın bir anlamı da pek yok gibi. Hiçbir şey size bir şey ifade etmiyor ve en ufak bir olay bile size bir damla umut vermeye görsün, hemen onun beklediğiniz şey olmadığının farkına varıyorsunuz.
Bir sürü karışık ruh haliniz var ve her geçen gün bu haller daha da ağırlaşıyor. Kendinizi hiç bir koşulda sevmediğinizi bile söyleyebilirsiniz. Bir “kusur” olarak gördüğünüz her şeyi yeniden şekillendirmek ve daha güzeli ile değişmek için, kendiniz olmamayı bile düşünürsünüz arada bir. Kendinizi tanımlamak için kullanacağınız sıfatlar, yalnızca negatif sözcüklerden oluşurdu ve bazen kendinizi tanımlayacak kelimeleri bulmakta güçlük bile çekerdiniz.
Sizi yeniden gülümsetecek, sizi motive edecek veya sizi mutlu hissettirecek hisleri aramaktan yorulup usandınız. Yaşadığınız bu hayatın, istediğiniz bir yaşam olmadığını düşünüp durursunuz. Ve buna göre hareket edip, sanki hayatınızdan zevk almaya ve mutlu olma hakkına sahip değilmişsiniz gibi yaşamaya çalışıyorsunuz.
Hikayemizin baş karakteri Anton da aynı sizin gibi düşünüyor. “Karışık ruh halleri” ve “kusurları” ile yorgun, bitkin ve bunalmış bir vaziyette, acısına son vermek ve sahip olduğu karakteri değiştirmek konusunda büyük bir karar veriyor.
Kendimizi bir kusur abidesi olarak gördüğümüzde
Kısa filmimizin baş kahramanı olan Anton, ortadan kaybolmaya ve varlığını sona erdirmeye karar verir. Bu şekilde, korkuları kimse tarafından görülmeyecek, kusurlarını görmek zorunda kalmayacak ve sınırlarını fark etmeyecektir.
Bazen, baş kahramanımız kadar büyük kararlar verecek şekilde hareket edemesek de, kendimizi görmezden geldiğimiz ve kendimize dikkat etmeden yaşamamaya çalıştığımız zamanlarda olmuştur. “Kendimi sevmiyorum, o yüzden kendim ile ilgilenemiyorum”, “Ben bu işte kötüyüm, bu yüzden çok da umursamıyorum.” gibi laflar ede ede, neredeyse kendimizi hiç tanıyamadığımız bir hale geliyoruz.
Ama bu söylediklerimizin tersini de yapabiliriz. Her şeyden önce, kendimize o kadar düşkün oluruz ki, üstesinden gelemeyeceğimiz hatalarımız ve diğer durumlarımız dışında hiç bir şeyi göremeyiz. Her iki şekilde de, kendimizi tanıyamayız. Yalnızca hatalı olabileceğimize inanır ve bunu değiştirmenin hiçbir yolu olmadığını düşünürüz. Böyle yaparak sadece kendimizi engellemiş olur ve kendimizi bir kusur abidesi olarak kabul ederiz.
Mutluluk içimizde var olan bir tutumdur
Bizler, bir şeyler satın alır, umutlara bağlanır, geleceğimizi ve çevremizdeki kişileri idealleştiririz. Kendimize koyduğumuz hedeflere ulaşınca mutlu olacağımıza inanıyoruz. Ancak beklenen bu mutluluk asla gelmez. Neden mi? Çünkü mutluluk, ancak içimizden gelen bir tutumdur.
Mutluluk, satın aldığımız şeylerle, elde ettiğimiz hedeflerle ya da sevdiğimiz biriyle birlikte olmayla gelmez. Bunların hepsine sahip olabiliriz ama mutluluğun zerresi okunmaz yüzümüzde. Mutluluk bir tutumdur ve böyle olduğu için de, hepimiz mutlu olmayı, sadece içimizden geldiği şekli ile öğrenebiliriz.
Çok yakışıklı, aşırı başarılı, ultra-zengin ya da süper-mükemmel olmayan, ama gerçekten de yeteri kadar mutlu olan binlerce insanlar tanıyorum. Mutlu insanlar, sahip olduklarından veya başardıklarından ötürü mutlu değillerdir; yaşamın onlara sunduğu her şeyi takdir etmekten ve minnettar olmak ile mutluluğa erişirler. Bunu, onların gözünden anlayabilirsiniz. Mutlu olmaya, kendilerini kabullenip sevmeye yönelik tutumlarını geliştirmeye karar verdikleri için mutludurlar.
Her kusurda bir tutam erdem vardır
Mutlu insanlar mutsuz değillerdir, çünkü kusurlarından daha ziyade, her bir kusurun içinde bulunan büyüklüğü keşfetmeye odaklanmışlardır. Kendilerini, başkalarıyla karşılaştırmayı uzun süre önce bırakmışlardır, çünkü herkesin belirli hayat tecrübeleri olduğu, kendilerini tanımlama şekillerinin farklı olduğu ve hayata farklı bir pencereden bakmayı bildikleri için, kendilerini başkaları ile karşılaştırmanın hiçbir yararı olmadığını anlamışlardır.
Boyunuz Şunu anlamamız lazım; “kusurlarımız” bizi daha iyi ya da daha kötü bir insan haline getirmez. Bizi, biz yapan kusurlarımızdır. Her kusurda gizemli bir erdem vardır. Yapmanız gereken, onu keşfetmektir.Belki hitabet, sizin güçlü yanınız değildir, ancak kendiniz yazılı olarak harika bir şekilde ifade edebilirsiniz. Belki el işleri size zor geliyordur ancak spor yaparken gayet başarılı bir atlet olup çıkabilirsiniz. Sahip olduğunuz gücünüzü keşfetmeye başladınız mı? Anton, öykünün sonunda bunu şans eseri fark ediyor.
Bana güvenin, kendimizi keşfetme yolculuğumuzu asla durduramayız. İçimizde bulunduğunuzu bile bilmek istemediğimiz pek çok sırrımız olabilir. Fakat bir gün, bu sırlar gün yüzüne çıkabilir ya da siz onları daha öncesinden fark edebilirsiniz. Temel koşul, kendimizi sevmeye başlamaktır.
Şunu unutmayın: Sizin gibi biri hiç bir zaman var olmadı, olamaz da. Bu nedenle, kendinizi keşfedin, kendinize önem verin verin kendinizi sevin. Bunları yaparsanız, artık bir daha asla eskisi gibi hissetmeyeceksiniz.
Eğer tutumumuzu değiştirir, kendimizi başkaları ile karşılaştırmayı bırakıp, kendimizi sevmeye başlar ve her bir olaydan bir ders almaya çalışırsak, tükenmişlik ve isteksizlik hali peşimizi bırakacaktır. Anton gibi olup da, iş işten geçene değil beklemeyin. Çünkü kendinizi, kendi içinizden büyütüp, geliştirmek ve çevrenizdeki her şeyin, sizin bakış açınıza göre nasıl değiştiğini gözlemlemeye başlamaktan daha güzel bir şey yoktur şu hayatta.
Bu metin yalnızca bilgilendirme amaçlı sunulmuştur ve bir profesyonelle görüşmeyi yerine geçmez. Şüpheleriniz varsa, uzmanınıza danışın.