İçimdeki Deniz: Hayat Bir Zorunluluk Haline Geldiğinde
Yazan ve doğrulayan psikolog Sergio De Dios González
İçimdeki Deniz 2004 yılında En İyi Yabancı Film Ödülünü kazanmış, Alejandro Amenábar tarafından yönetilmiş ve Javier Bardem’in başrolde oynadığı bir İspanyol filmidir. Elleri ve ayakları felç olmuş ve hayatını sona erdirmeye karar vermiş olan Ramón Sampedro’nun gerçek hayat hikayesine dayanır.
Ramón Sampedro’nun hikayesi tartışmalıdır. Çünkü İspanya’da yasa dışı olan ötanaziyle mücadele eder. Onun ölümünden 20 yıl sonra desteklenmiş intihar hala yasaya aykırıdır. İşte bu yüzden bu hikaye bugün hala geçerlidir.
İçimdeki Deniz kısmen çözülmüş olan bu sorunu tetikleyerek tekrar gündeme getirir. Onun ölümüne yardım eden kadın Ramona Maneiro, delil yetersizliğinden serbest kaldı. Yine de daha sonra bu suçta katılımı olduğunu kabul eder. Bu hikayeden yola çıkarak yapılan ilk film Yaşamaya Mahkum adıyla 2001 yılında gösterime girmişti. Fakat o kadar başarılı olamamıştı. İçimdeki Deniz ise En İyi Yabancı Film Oscar Ödülü alarak en çok alkışlanan film oldu.
Film başarısına rağmen, Sampedro’nun hayata karşı tutumunu eleştiren medyadan ve bazı felçli insan topluluklarından olumsuz eleştiriler aldı. Film yine de gerçek bir konuyu ele alır: Onurlu bir ölüm ve tercih özgürlüğü hakkı…
Onunla ilgili medyada çıkan yayınların ve filminden kalan mirasın yanında, Ramón Sampedro’nun hikayesi iki yazılı esere de ilham oldu: Cehennemden Mektuplar ve Düştüğüm Zaman. Bu kitaplar onun ölümünden sonra yayınlandı. Gerek film, gerekse kitaplar olsun hepsi de Ramón’u İspanyol halkı gözünde iyi tanınan bir figür haline getirdi.
“Derler ki; bazen insanlar öleceklerini hissettiğinde, hayatlarını etkileyen bütün olaylar ve her şey tıpkı bir film şeridi gibi kafalarının içinden geçip gider.”
– Ramón Sampedro
İçimdeki Deniz: Yaşamak mı yoksa ölmek mi?
Ramón Sampedro İspanya’nın Galiçya bölgesinde 1943’te doğmuştur. O bir denizciydi. 25 yaşında bir kaza geçirdi. Bu kaza onu hayatının geri kalanında yatağa bağladı. Bir daha hiç yürüyemeyeceğini bildiği ve bundan sonra hayatında hep başkalarının yardımı ve bakımıyla yaşayacağını bildiği için kendisine onurlu bir ölüm şekli seçti. Böylece desteklenmiş bir intihar için talepte bulunan ilk İspanyol oldu. Onun durumu hem medyada hem de mahkemelerde tartışmalı hale geldi.
Kanunun ona yardım etmeyeceğini gördüğü için gizlice ve arkadaşı Ramona Maneiro’nun yardımıyla hayatına son vermeye karar verdi. Çünkü elleri ve ayakları felçli bir hasta olarak kendi başına bunu yapması zordu.
Bir bardak potasyum siyanür içerken bir video çekti ve niçin onurlu bir şekilde ölmeyi hak ettiğini, buna nasıl karar verdiğini açıkladı. Ayrıca kimsenin bu ölümden sorumlu olmadığını açıkladı, çünkü her şeyi kendisi planlamıştı ve başkaları sadece ona yardım etmişti.
Filmde Ramón’un bu kararı alırken kendisiyle mücadele ettiği bazı sahneleri görüyoruz. Öte yandan, ailesinin diğer üyeleri onun ölmesini istemiyorlar. Erkek kardeşi Ramón için en iyisinin yaşamaya devam etmek olduğunu söylüyor. Fakat diğer yandan avukat Julia ve komşusu Rosa daha sonra ölmesi için ona yardım ediyorlar.
Rosa karakteri önemlidir. Ramona Maneiro’dan kısmen esinlenmiş bir karakter olan Rosa, Ramón’a yardım eder. Onu televizyonda izledikten sonra ona tekrar yaşama arzusu kazandırmak için onunla buluşmaya karar verir. Ama sonunda Ramón’a aşık olur ve onun kararını anlar ve kabul eder.
Bu sırada Julia da dava açar. Rosa’dan farklı olarak, o başından beri Ramón’un durumunu biliyordur. Çünkü o da kendisine intihar etmeyi düşündüren dejeneratif bir hastalığa tutulmuştur.
Niçin Ramón Sampedro ölmek istemiştir? Niçin hayatının yaşamaya değer olmadığını söylemiştir? Birçok grup elleri ve ayakları felçli olan insanların mutlu olabileceği ve onurla yaşayabileceği fikrini desteklemektedir.
Hayatının en kritik anlarından biri kendisi de felçli olan rahibin onunla konuşmaya geldiği zamandır. Ve ikisi etik, ahlaki ve dini konularda konuşmaya başlarlar. Rahip hayatımızın Tanrı’ya ait olduğunda ısrar eder ve yaşamanın sadece koşmak ve kollarını hareket ettirmek olmadığını vurgular. İnsanın bir tekerlekli sandalyede de en şerefli hayatı yaşaması mümkündür. Sampedro’nun demek istediği bütün bunları reddettiği ve bu durumu anlamaması değildir. O sadece artık yaşamak istememektedir. O artık mücadeleyi bırakmış, tekerlekli sandalyeyi kabullenmekten vazgeçmiş ve huzurla ölmeyi seçmiştir.
Bütün bunlar böyle şartlarda hiç doğru veya gerçek bir durum yok diye bizi düşündürüyor. Yaşamayı veya ölmeyi seçmek hiç kimsenin karışmaması gereken kişisel veya bireysel kararlardır. Tabi bir insanı ölmeye zorlamak çılgınca görünüyor. Ama ya birini yaşamaya zorlamak nasıl bir şeydir?
İçimdeki Deniz: Ötanazi tartışması
Gerçekte ötanazi hassas bir konudur. Çünkü sadece bireysel bir karar değildir, kültürel ve dini değerler de işin içine girer. Bir insan için ölümü kabul etmek asla kolay değildir, ama birinin ölümü seçmesini kabul etmek daha da karmaşık bir olaydır.
Ramón Sampedro için hayat bir zorunluluktu. Onun engelli oluşu kendisi için bir cehennemdi. Ve yaşama arzusunu tekrar kazanmak yerine o ölmek için mücadele etti. İçimdeki Deniz filminde, bu güne kadar devam edegelen yasalarla bir mücadeleye tanık oluruz.
Belçika, Hollanda gibi bazı Avrupa ülkelerinde ve Amerika Birleşik Devletlerinin bazı eyaletlerinde ötanazi yasaldır ve bu yolla ölmeyi giderek daha çok insan tercih ettiği için sağlık sistemi tarafından desteklenir. Bu ötanazinin popülarite kazandığı anlamına gelmez. O zaten önceden de vardı. Asıl olan şey onun gölgelerin ardında kaldığıdır.
Böyle bir durumu tartışmak, Ramón’un ölümüyle ilgili belgesel film ve İçimdeki Deniz’in piyasaya sürülmesi, İspanya’da ötanaziyle ilgili tartışmayı açığa çıkardı. Fakat bunların hiç birinin önemi yok, çünkü bir insan istediğini yapmaya ikna olduğunda, bunu gerçekleştirmek için mümkün olan her şeyi yapar.
Normalde aile fertleri bu durumdan en çok etkilenenlerdir ve sevdikleri birinin ölmeyi istemesini kabul etmezler. Bu tür durumlarda anlayış, sevgi ve hatta psikolojik destek kabullenmelerine yardımcı olabilir.
Biz başkalarını verdikleri kararlarda veya davranışlarında yargılayamayız. Onları kararlarını değiştirmeye de zorlayamayız. Doğru olan nedir? Belki de hiçbir şeydir. Biz sadece verilen kararı kabul etmeliyiz. İçimdeki Deniz gösteriyor ki; onaylasak da, onaylamasak da sonunda sevgi ve anlayış herhangi birinin fikrinden daha önemlidir.
“Özgürlüğü olmayan bir hayat, hiç de bir hayat değildir.”
– İçimdeki Deniz
Bu metin yalnızca bilgilendirme amaçlı sunulmuştur ve bir profesyonelle görüşmeyi yerine geçmez. Şüpheleriniz varsa, uzmanınıza danışın.