Fonksiyonel Çeşitlilik: Engellilikle İlgili Yeni Bir Bakış Açısı
Yazan ve doğrulayan psikolog Gema Sánchez Cuevas
Tarih boyunca, farklı modeller, engelliliği açıklamaya çalıştı. Ancak bu yazıda fonksiyonel çeşitlilik modelinden ayrıntılı bir şekilde bahsedeceğiz. Ne anlama geldiğini tartışmadan önce konseptin geçmişini daha iyi anlamaya çalışalım.
Dünyanın engelli insanlara nasıl baktığını değerlendirelim. Geçmişe yapacağımız bu yolculukta demonolojik modelden fonksiyonel çeşitliliğin modern versiyonuna pek çok modelle karşılaşacağız.
Engellilikle ilgili tarihi fikirler
İnsanlar gibi engellilik konsepti de evrim geçirdi. Her dönemin tabiatı bu konseptin tanımını ve engellerle ilgili beklentileri etkiledi. Bu etkenlerin arasında kültürel, tıbbi, teknolojik ve sosyal faktörler yer alıyor.
Orta Çağ’da toplum engelliliği tanrılar tarafından gönderilen bir ceza gibi gördü. Bunun temeli engelli olan bireylerin cinler tarafından ele geçirildiğine inanılmasıydı. Bu toplumda engelli insanlar en iyi ihtimalle izole ediliyorlardı. Ancak “kötülüğün” yayılmaması için engellilerin öldürülmesi yaygın görülen bir uygulamaydı.
Hipokrat ve Galen modeli 20. yüzyıla kadar yükselişe geçmedi. Bu modelin merkezinde fiziksel ve organik patoloji vardı. Eğer bir insanın bir engeli varsa, bunun sebebinin vücudunda yolunda gitmeyen bir şeyler olması olduğu anlaşıldı.
Bu modelde engelli insanlara yardıma ve korumaya muhtaç olan çaresiz insanlar gözüyle bakıldı. Bağımsız ve özgür değillerdi, tek seçenek onları hastaneye yerleştirmekti.
Modern modeller ve fonksiyonel çeşitlilik
Savaş sonrası dönemde engelli bireylerin sayısında artış oldu. Toplum, sakat insanları yeniden topluma kazandırma sorunuyla karşı karşıya kaldı. Bu yüzden, sosyo-çevresel model sahneye çıktı.
Bu modele göre toplum, engelli insanları normal hayata dönen sosyal bireyler olarak gördü. Bu dönemde tedavinin merkezinde teknoloji odaklı bir şekilde destek yaratmak vardı. Amaç engelli insanların mümkün olabilecek en iyi şartlarda çevreleriyle etkileşimde olmalarını sağlamaktı.
Bugün, engellilikte iyileştirici model hala varlığını sürdürüyor. Engelli insanları aktif, bağımsız ve özgür bireyler olarak görüyoruz. Kendileri rehabilitasyon sürecine dahil oluyorlar. Amaç topluma tam katılım sağlamak.
Bu modelde, rehabilitasyon uzmanlarına büyük görev düşüyor. Öte yandan engellilik durumuna yol açmış olabilecek çevresel faktörlere gerektiği kadar önem verilmiyor.
Tümleyici model, bu soruna çözüm üretmek için doğdu. Bu model artık sosyal normlara ayak uydurabilmeleri için engelli insanların nasıl değiştirilebileceğine odaklanmıyor. Bunun yerine engelliliğe fonksiyonel bir çeşitlilik gözüyle bakıyor.
Uyum sağlanamaması, yalnızca biri farklı olduğu için çevrenin onu reddetmesinden kaynaklanır. Bu model, eksiklikler yerine farklılıkları vurgulayarak normaliteye karşı ön yargıları yıkmak istiyor.
Fonksiyonel çeşitlilik nedir?
Fonksiyonel çeşitlilik konsepti, engelli insanların onları acizleştiren bir bozuklukları olduğu fikrine karşı çıkıyor. Onları engelli bireyler olarak kategorize eden toplumun ta kendisi.
Tehlike artık yalnızca etikette ve onun yarattığı çağrışımlarda değil. Tehlike, engelli insanların karşılayamayacağı standartların neler olduğuna toplumun bizzat karar vermesinde yatıyor.
Bu, şimdi söyleyeceğimiz cümleyle çok daha kolay anlayabileceğiniz yapılandırmacı bir fikir. Eğer herkes kör olsaydı, körlük bir sorun olmazdı çünkü toplum körlüğe uyum sağlardı.
Fonksiyonel çeşitliliği olan insanları, onlara uygun ürünler, kaynaklar ve cihazlar üretmeyerek “normallik”ten alıkoyup dışlayan toplum. Bu dışlama bir şekilde faydacı. Azınlıkları düşünmektense sadece çoğunluğu düşünmek daha pratik. Ancak bunu yaparken, biz böyle davranmasak sıkıntı çekmeleri gerekmeyecek olan insanlar için engelleyici koşullar yaratıyoruz.
Evrensel tasarım
Mimar Ronald L. Mace’in ortaya attığı evrensel tasarım fikrinin kökeninde bu fikir yatıyor. Evrensel tasarım, insanların yalnızca “normal” çoğunluğu düşünerek ürünler yaratıp sonra da onları diğerlerine uydurmaya çalışmasının yanlış olduğunu söylüyor. Dünyamızı tasarlarken var olan bireylerin tamamını göz önünde bulundurmalıyız.
Evrensel tasarımın yedi temel prensibi var:
- Adil kullanım: Farklı yetenekleri veya becerileri olan insanlar kullanabilmeli.
- Esneklik: Tasarım, farklı zevkleri ve becerileri olan pek çok insana uygun olmalı.
- Kolay kullanım: Herkes için anlaması ve öğrenmesi kolay olmalı.
- Anlaşılır bilgi: Tasarım, onu kullanmak için gereken bilgiyi etkili bir şekilde aktarabilmeli.
- Hata toleransı: Tasarım olası kazaları ve beklenmedik elverişsiz sonuçları en aza indirgemeli.
- Asgari fiziksel çaba: Asgari yorgunlukla rahat bir şekilde etkili olarak kullanılabilmeli.
- Uygun boyut: Faaliyet alanına, yöntemine ve kullanımına uygun bir boyutu olmalı.
Gerçek şu ki, dünyadaki insanların çoğu fonksiyonel çeşitliliğin asıl manasını anlamanın yanından bile geçmiyor. Ancak evrensel tasarım ütopyasına yavaş yavaş yaklaşmak faydalı olabilir. Şu anda özgür bir hayat yaşamaktan alıkonmuş pek çok insanın hayat kalitesinin hatırı sayılır ölçüde artmasını sağlayabilir.
Bu metin yalnızca bilgilendirme amaçlı sunulmuştur ve bir profesyonelle görüşmeyi yerine geçmez. Şüpheleriniz varsa, uzmanınıza danışın.