Eğer Kırıntılarla Yetinirseniz, Her Zaman Çelimsiz ve Aç Olacaksınız
Kırıntılar, size hayatta kalacak kadar enerji verir, bir yerden diğerine sürüklenirken anca nefes almanıza yardımcı olur. Bir sonraki adımı atmanıza olanak sağlayan kırıntılar, kendinize duyduğunuz saygının en ufak rüzgarda savrulmasına engel olamaz, yani ayaklarınızın yere sağlam basmasını sağlayamaz. Yüreklerinde kocaman bir hassasiyet ve yetenek taşıyan onca güzel insan, maalesef bir ömür boyu kırıntılar ile yetinmeye çalışıyorken, bu hassasiyetten, insanı duygulardan ve iyilikten nasibini almamış bir çok insan da, bu hayatın kaymağını yemeye devam ediyor.
Eğer şu hayatta kırıntılarla yetinen insanlar olmasaydı, o koca kafasının içi bomboş duran, sadece kendi çıkarlarını düşünen insanlar da olmaz ya da onların hayatı bu kadar lay lay lom olmazdı. Bu tür insanlardan kastımız, çevresine zarar verenlerdir, maçoluk taslayan sadistler, her zaman daha fazlasını isteyen patron ile sömürülen işçiler, kendini eşine ve ailesine adayan kocalar ile hiç bir şeyden memnun olmayan eşler, temiz ve ahlaklı anneler ve babalar ile ‘küçük bir canavara‘ dönüşen çocuklar.
Sizce, bazılarımızın kırıntılar ile geçinmeye çalışırken, diğerlerinin hayatın kaymağını yemesi kader olarak adlandırılabilir mi? Mantıksal olarak baktığımız zaman, durum böyle değildir.
Yaşadığı dertlere ve sıkıntılara baş kaldırmama hali, çok eskilere dayanan bir durumdur ve sonuç, aslında birer gölgeden öteye gidemeyen korkularımız ve sadece birer toz bulutu, gerçekte hiç bir karşılığı bulunmayan düşüncelerimiz tarafından esir alınmış bir öz güven olur.
Sadece bugünü çıkaracak kırıntılar
Sadece bugünü çıkaracak kırıntılarımız yarınki açlığımız ve yarınki belirsizliğin temsilidir. Size ne zaman kırıntı verildiğinin ve ne zaman kendinizi güçlü ve tek parça halde hissettirecek ‘kaymağın’ sağlandığının farkına varmak kolay değildir. Gerçek aşkın peşinde koşan ama her seferinde yalan söyleyen, kendisini görmezden gelen, hayatına dair figüran roller veren erkekler ile karşılaşan bir kadın düşünelim.
Bu kadın, aşka, birliktelik hissine, sarılmanın önemine değer verir. ‘Hayatına devam etmek’ için bunların toplamının bir dozuna ihtiyaç duyar. Fakat bu kadın, kendinden o kadar çok şey verirken, cevap olarak o kadar çok şey geri alır ki, yaptığı eylemi ne için yaptığını unutur. Yüzlerce hakaretin arasından, bir öpücük bulur; kendisinin hoşuna gitmeyen binlerce hal ve hareket arasından tatlı bir jest hatırlar ve her geçen gün daha da az tanıdığının farkına vardığı bir adam ile aynı yatağı paylaştığını fark eder.
Birçok insan, karşılığında hiçbir şey beklemeden sevmenin harika bir duygu olduğunu düşünüyor. Bu dengesiz duygusal ilişkiyi Machiavelli temelinde incelersek, karşılığında hiçbir şey almadan çok şey vermenin, bazen bireyin tamamen kendisini kaybetmesi ile sonuçlanacağı ortaya çıkar.
Karşılığında hiçbir şey almadan sevmek, harap, bitap ve yıkık bir halde, elinizde avucunuzda herhangi bir şey kalmadan, sınırı olmayacak bir şekilde kendinizden vazgeçmek manasına gelir. Bir fırtınaya yakalanmış geminiz, sığınacak bir liman bulamadığı için rüzgar nereden eserse oraya savruluverir.
Her seferinde ne kadar kaybetmeyi göze aldığınızı bilmek için bir sözleşme imzalamak zorunda değilsiniz. Olası zararları ya da size karşı yöneltilebilecek ön yargıları görüp görmeme meselesi de değil bu. Öz güveniniz, pür dikkat kesilmiş gözler, her bilgiye ulaşabilen kulaklar ve az önce başınıza gelen ile bir daha asla yaşamak istemediği tecrübe arasındaki ilişkiyi kurabilecek bir hafızayı gerektirmektedir.
Kendinize duyduğunuz saygı kırıntılardan ibaret değil
Kendinize duyduğunuz saygı, sadece kırıntılar ile yaşayamaz. Bu saygı türü, empati yapmaya, iddialı ve özgür olma becerisini baz alır. Bireyin kendine duyduğu saygı yara almış ise, bu durum, hiç ara vermeden saatler boyu çalışan, hayattan hiç ama hiç tat alamayan bir işçiyi ortalama bir düzeyde ödüllendirmeye benzer.
Aşk ya da başkaları uğruna her şeyinizi vermek ya da başkalarını memnun etmek için çabalamak ve bazı şeylerden vazgeçmek bizi hiçbir yere götürmez.
Eğer kendinize duyduğunuz saygıyı geliştirmek ve hayallerinizin dalgalara yenik düşmesinden daha ziyade, sağlam adımlar ile ilerlediğini görmek istiyorsanız, başkalarının sizi sadece kırıntılar ile yaşamaya zorlamasına izin vermeyin ve buna da minnet ya da şükran duymayın. Aksi takdirde elde edebileceğinizin sadece bu olduğunu düşünebilirsiniz.
Sonuç bir kısır döngüdür: bir ilişkiyi bitirdiğiniz zaman, kendinizi hep zayıf ve aç hisseder, kırıntılar ile yaşamaya çalışır, kendinizi daha fazlasını hak etmediğinize ikna ettiğiniz ve başkaları da böyle düşündüğü için, hayatın o tatlı ‘kaymağını’ yiyemeden, bu dünyadan göçüp gidersiniz. Böyle bir yaşam, başkalarının rahatı ve huzur için, onları mutlu bile eder.
Bu metin yalnızca bilgilendirme amaçlı sunulmuştur ve bir profesyonelle görüşmeyi yerine geçmez. Şüpheleriniz varsa, uzmanınıza danışın.