Bazen Yorgun Olduğumuzu Söyleriz Ama Aslında Üzgünüzdür
Yazan ve doğrulayan psikolog Gema Sánchez Cuevas
Kimi zaman moralimiz bozuktur hayat boş ve anlamsızmış gibi gelir. İnsanlar bize neyin var diye sorduğunda yorgun olduğumuzu söyleriz. Hepsi bu. Ama o belirsiz tükenmişliğin ardında aslında üzüntü vardır. Kalbimizde ve ruhumuzda yuva kuran o gri dost vardır. İzin almadan içeri girer ve bizi duygusuzlukla doldurur.
Kabul edelim, hepimiz kimi zaman bunu yaşıyoruz. Moralimiz bozuktur, yıkıcı bir üzüntü duygusuna kapılırız ve hemen “Doktor Google”a başvururuz. Aradığımız şey, bir teşhistir. “Depresyon“, “anemi”, “hipotiroid” gibi kelimeler belirir ekranda.
“Günaydın hüzün, çatı kirişlerine yazılmışsın. Tam olarak sefalet denemez sana ama en üzgün dudaklardan bir tebessümle çıkarsın…”
– Paul Éluard
Üzüntü içimizde bir yuva bulduğunda onu hemen kötü bir şey gibi görürüz. Sanki mümkün olan en kısa sürede kurtulmamız gereken bir hastalık gibi. Sanki elbiselerimizdeki tozu silkiyormuşuz gibi. Bundan hoşlanmayız ve anlamaya çalışmaksızın kendimizi savunmak isteriz. Üzüntünün karanlık köşelerini kazımak yoluna gitmeyiz, oysa buralarda kendimize dair pek çok şey öğrenebiliriz.
Şunu unuturuz ki üzüntü bir hastalık değildir. Üzüntü ve depresyonun aynı şey olmadığını unuturuz. Bu duygu çok uzun sürmediği ya da sürekli olarak hayatımıza müdahale etmediği sürece aslında bir fırsattır. Ne kadar çelişkili olsa da ilerlemek ve insan olarak büyümek için bir fırsattır.
Her zaman yorgunuz ama bunun altında bir şey olabilir
Kimi zaman yatağımıza yorgun gidip sabah yorgun uyandığımız olur. Doktora gidebiliriz ama testler hiçbir sorun olmadığını gösteririz. Hormonal bir dengesizlik yoktur demir eksikliği ya da bir başka biyolojik hastalık yoktur. Doktor durumun mevsim değişikliğinden kaynaklanıyor olabileceğini söyler. Mevsimle ilgili ufak bir rahatsızlıktır sadece. öyle küçük bir şeydir ki birkaç ilaçla geçecektir.
Bazı duygusal durumlar hiçbir tıbbi yardımı gerektirmez. Ama bedenimizdeki psikomatik etkileri yaşadığımızda korkuya kapılırız. Sonra asıl nedenle uğraşmadan belirtiyi tedavi yolun gideriz: üzüntü.
Üzgünken neden kendimizi yorgun hissediyoruz?
Duygusal durumları kontrol eden beyin mekanizmaları birbirinden çok farklıdır. Mutluluk, beynimiz ve hücrelerimizde bir bağlantı ve hiperaktivite dizisi yaratır. Ama üzüntü çok daha çıplaktır ve kaynakları bölüştürmeyi tercih eder. Ve bunu çok özel bir maçla yapar. Şimdi buna daha ayrıntılı bir şekilde bakalım.
Üzüntü bedenimizde gözle görülür bir enerji düşüşü yaratır. Ayrıca sosyalleşmekten kaçınmaya çalışırız. Kendimizi çok rahatsız hissederiz. Sesler bile canımızı acıtabilir. Çevremizin gürültüsünden rahatsız oluruz ve yalnız bir köşeye çekilmeyi tercih ederiz.
- İlginç bir gerçek şu ki beynimizde bununla görevli yapı, amigdaladır. Ama tam sağ tarafıdır.
- Beyindeki bu küçük alan, izolasyon, eylemsizlik ve fiziksel yorgunluk hislerine yol açan alandır… Bu enerji düşürme eyleminin tek bir amacı vardır: içimize bakmayı teşvik etmek.
Bu yüzden üzüntü, kendi dışımızdaki bütün uyarıcılara odaklanma becerimizi azaltır. Böyle olmasının bir nedeni vardır. Beynimiz bize durup düşünme vaktinin geldiğini söylemeye çalışmaktadır. Hayatımızın belli yönleri üzerinde düşünme zamanı gelmiştir.
Ara sıra yaşadığımız üzüntü hakkında bilmemiz gerekenler
Ara sıra yaşanan üzüntü, yani birkaç gün süren ve kendimizi yorgun, bitkin gerçeklikten kopuk hissetmemize neden olan üzüntü türü, ilgimizi hak eder. Belirtileri tedavi ederek yorgunluğumuzu vitaminlerle iyileştirebilir veya baş ağrımızı ağrı kesiciyle geçirebiliriz. Ama sorunun gerçek merkezine inmediğimiz sürece bu hiçbir işe yaramayacaktır.
“Aklıma takılıp duran o tatlı, tuhaf duyguya üzüntü demeyi seviyorum.”
– Françoise Sagan
Bunu yapmazsak bir an durup aklımızı bulutlandıran ve bizi endişelendiren şeylerin ne olduğuna bir bakmazsak bu üzüntü daha da büyüyebilir. Üzüntü hakkında bilmeniz gerekenleri aşağıda belirttik. Bazı ufak detayları açıklığa kavuşturmamıza yardımcı olacağından eminiz.
Üzüntü üç şekilde iyi olabilir
- Üzüntü bir bir uyarıdır. Bundan daha önce bahsettik: enerji kaybı, yorgunluk ve odaklanmada zorluk çekme. Bunlar, bir problemimiz olduğu ve bu konuyla ilgilenmemiz gerektiğini gösteren işaretlerdir.
- Bir ayrılmanın sonucu olarak üzüntü. Bazen beynimiz bizi bilinçli zihnin fark etmediği bir şey hakkında uyarır. “O ilişkiyi sonlandırmanın vakti geldi.” “İyi bir hedef değil bu.” “İşinde mutlu değilsin, kendini yıpratıyorsun… Belki de istifa etmelisin…“
- Hayatta kalma içgüdüsü olarak üzüntü. Bu oldukça ilginç. bir nokta. Bazen üzüntü bizi “kış uykusu” yapmaya çağırır. Geçici olarak yaşamdan kopup enerjimizi korumaya davet eder bizi. Mesela, büyük bir hayal kırıklığı yaşadığımızda çok yaygındır bu durum. Mümkünse bir kaç günlüğüne uzaklaşmak iyi olacaktır. Böylece öz güveninizi ve saygınızı koruyabilirsiniz.
Sonuç olarak hayatımızda yorgunluğun, fiziksel olmaktan ziyade duygusal olduğu zamanlar vardır. Üzüntüyü tedavi edilecek bir hastalık şeklinde görmek yerine dinlememiz gereken bir iç ses olarak görmeliyiz. Geliştirmemiz gereken değerli ve faydalı bir duygu olarak görmeliyiz.
Bu metin yalnızca bilgilendirme amaçlı sunulmuştur ve bir profesyonelle görüşmeyi yerine geçmez. Şüpheleriniz varsa, uzmanınıza danışın.