12 Maymun: Güncel Bir Distopya
Yazan ve doğrulayan film eleştirmeni Leah Padalino
Gerçek her zaman kurguyu aşar. Bu cümlenin bize şu anki kadar mantıklı geleceğini asla düşünmezdik ve hatta sadece birkaç ay önce bize XXI.yüzyılda sosyal sağlık düzeyinde böylesine kritik bir durum yaşayacağımızı söyleselerdi, buna inanmazdık. İşte 12 Maymun filmi.
Kurgu o kadar aşıldı ki distopya artık bizi şaşırtmıyor, Black Mirror‘ın yaratıcısı Charlie Brooker bile dizisine devam etmek istemiyor. Ancak koşullar ne olursa olsun, karşımıza çıkan zorlukların bir gün tekrar yolumuza çıkacağını öngöremezdik.
Bugün, 90’lı yılların neşesinden, bir virüs sonucu bize hayatı yaşanmaz bir yer haline geleceğini konusunda bizi uyaran; 12 Maymun filmini konu alıyoruz (Gillian, 1995).
12 Maymun: Distopik Bilim Kurgu
Bilimkurgunun bir dalı olarak distopyanın bizi kasvetli ve beklenmedik gelecekler konusunda uyardığını başka konularda da yorumlamıştık. Bundan kaçınmak için gerekli önlemleri almazsak, gelecekte karşılaşacağımız olayların sonuçları doğrudan bugünümüzü etkileyecektir.
Böylelikle distopya, birçok kişinin benzeri görülmemiş bir teknolojik ilerlemenin olumsuz sonuçlarını önceden tahmin ettiği 21. ve 20. yüzyılın sonlarında özellikle üretken bir tür haline geldi.
Bugün, tüm bu distopyalar arasında, 12 Maymun beklenenden çok daha gerçek görünmektedir. İnsanlığın bir virüs nedeniyle yeraltında yaşamaya mahkum edildiği bir gelecek, bugün her zamankinden daha anlamlı gelmektedir.
Monty Pythons’la başarının tadını çoktan almış olan film yapımcısı Terry Gilliam, ünlü 12 Maymun filmini yaratmak için Fransız filmi La Jetée’den (Marker, 1962) ilham almıştır.
Başrolde özellikle Bruce Willis’in olması filmi daha da ön plana çıkartmaktadır. 80’lerin sonunda doğmuş, tanıdığı dünyanın bir virüs nedeniyle nasıl ortadan kaybolduğunu gören bir adamı canlandırır. İnsanların geri kalanıyla birlikte yeraltında yaşamaya mahkum edilmiştir. Geçmişin hatalarını düzeltmeyi amaçlayan bir dizi göreve gönderilecektir. Yani, virüsün nasıl meydana geldiğini anlayacak ve bilim adamlarının bir aşı geliştirmesine izin veren örnekler elde edecektir.
Filmde düşman karakterini canlandıran, ”yakışıklı erkek” imajından kurtulmak isteyen Brad Pitt’in gençliğini görüyoruz. James Cole’un (Bruce Willis) yaşadığı yeraltı dünyası, kirli, karanlık, yaşanması zor ve kasvetli görüntüsünü ortaya koymaktadır.
Sinema sahnesinde önemli bir yer edinen bu baş yapıtın yönetmeni de yetenekli olduğunu kanıtlamıştır. Zamana yapılan yolculuklar, günümüzde bile benzer film türlerinde bu kadar yoğun bir ilgi çekmemiştir.
Bilim kurgu sadece makinelerden ve uzayda seyahat etmekten ibaret değildir, aynı zamanda ıstırap verici ve karanlık bir perspektiften geçmişe (veya şimdiye) seyahat etmektir. Şu anda buna göre hareket etmezsek gelecek korkunç olabilir.
Özel efektlerin büyüsüne kapılmak bir yana dursun, Gilliam, baş kahramanın tedavi bulmak veya virüsün ilerlemesini durdurmak için olanlara yol açan tüm eylemleri çözmesi gereken thriller (gerilim) benzeri bir yaklaşımı tercih etmiştir.
Tüm distopyalarda olduğu gibi bizi oldukça belirsiz bir sonla karşı karşıya bırakır. Bu sonda, kaçınılmaz olanın bilimsel ve teknolojik ilerlemeden daha güçlü göründüğü kolayca anlaşılabilir bir durumdur.
Deliliğin beyaz perdeye yansıtılışı
12 Maymun filmiyle hoşumuza en çok giden şeyi söylemek gerekirse, o da bir tımarhanenin duvarlarından geçen insan türünü görmek olurdu. Hiçbir şey bundan daha keyif verici olamaz. Brad Pitt’in canlandırdığı Jeffrey Goines karakteri, yer aldığı sahnelerde özel bir ilgiyi kendine çekiyor. Gelecekten gönderilen, filmin baş kahramanı James Cole’u tımarhane gibi bir duruma maruz bırakma gerçeği aslında türümüzün sonunu açıkça ortaya koyuyor.
Bu nedenle tımarhane gözlerimizin önünde tam bir kaos olarak gösteriliyor. Kurulu düzenden uzaklaştırılan, dışlanan insanların toplandığı ve sonunda da toplumdan tamamen izole edilen bir yer olarak gösteriliyor.
İzleyici, James Cole’un aklı başında olduğunun tamamen farkındadır, ancak dünya onu aynı şekilde görmez ve sonuç olarak, kıyametin kendisinden neredeyse daha dışlayıcı olduğu, kaotik bir ortama maruz kalıyor.
“Deli”nin dışlanması bizi Foucault ve klasik zamanlardaki Deliliğin Tarihine götürüyor. “Deli”nin zaman içinde nasıl değiştiğini ve aynı şekilde kendisini dışlanmaya mahkum olduğunu gözlemlediği bir eserdir.
Çözümü yok
Son olarak, zaman içinde yapılan yolculuğa ve Cole’ün geçmişi değiştirmeye yönelik çok sayıda girişimine rağmen, 12 Maymun’un mesajı açık görünüyor: tarih kendini bir kısır döngü gibi tekrarladığı için hiçbir çözüm yoktur, geçmişi değiştirmeye çalışma bile.
İnsanlık bir şekilde virüsün sonuçlarına katlanmak zorunda kalır. Bu nedenle tek çözüm, hastalığı hafifletebilecek bir aşı veya ilaç aramaktır.
Bu anlamda filmdeki kadın rolü, özellikle güncel bakış açısını yansıtması nedeniyle ilgi çekicidir. Distopyanın, The Handmaid’s Tale’de (Hizmetçi) veya V for Vendetta’da gördüğümüz gibi kadınları büyük ölçüde cezalandıran bir tür gibi olduğu görünür. Kadın, sıklıkla dışlandığı için, kendisini distopyada daha savunmasız bir konumda gibi görünür.
12 Maymun’da meydana gelen olay nedir? Filmdeki tek kadın karakter, Cole’ye araştırmasında yardımcı olan Psikiyatri doktoru Railly’dir. Çarpıcı olan – günümüzden de örnek verdiğimiz gibi – karakterin bir erkek etrafında inşa edilmiş olmasıdır. Onu kaçıran ve hikayenin sonunda birlikte bir aşk hikayesi yelken açan bir erkek karakter vardır. Ancak o zamanlar 90’lı yıllardı ve bu tür hikayeler son derece sık yaşanırdı. Dolayısıyla normalleşmişti.
Bu soruyu geride bırakarak, çaresizlik içinde yürüyen, bizde acı-tatlı bir tat bırakan ve sonunda kendimizi “çare yok, çare yok” diyen bir filmin karşısında buluyoruz kendimizi. Bu nedenle, insanlık kendini kaçınılması mümkün olmayan bir felakete hapsolmuş gibi hissediyor. Bizi yer altında tıpkı filmde olduğu gibi içine hapsediyor.
Bu metin yalnızca bilgilendirme amaçlı sunulmuştur ve bir profesyonelle görüşmeyi yerine geçmez. Şüpheleriniz varsa, uzmanınıza danışın.