Orta Yaş Krizi? Aslında Bir Uyanış!
Yazan ve doğrulayan psikolog Gema Sánchez Cuevas
Bir şekilde hala herkesin sözde bir orta yaş krizinden geçmesi gerektiğine inanıyoruz. Yine de bu durum, kilometre taşı olan 40 ya da 50 yaşlarına ulaşanların çoğu için aslında deneyimledikleri bir uyanıştır. Eski inançları, stereotipleri ve bazı şeyleri yapma biçimlerini bir kenara bırakma şansıdır. Kendini yeniden icat etme ve gelecek için yeni ve daha iyi bir yol çizme zamanıdır.
İnsanların tamamen aşırı kullanma eğiliminde olduğu bir kelime varsa, bu “kriz” kelimesidir. Toplumsal krizler, ekonomik krizler, kültürel krizler ve kişisel krizlerimizden bahsetmiyoruz. Krizlerin, inişler ve çıkışların, insanların hayatları boyunca, belli bir nedenden ötürü ya da ara sıra karşılaştığı bir şey olmaktan ziyade, sürekli yaşadıkları bir hal olduğuna inandırıldık.
“Yavaş değişimlerden korkmayın, sadece hareketsiz kalmaktan korkmanız yeterli.”
– Çin atasözü
Yeni nesil
Bu terimi bir an için durup analiz edersek, bir şeyler fark ederiz. Klinik olarak kriz, geçici bir düzensizlik aşamasını içerir. Bu, bir kişinin bazı şeyleri o ana kadar sahip olduğu yöntem ya da kaynaklarla halledemediğini hissetmesi anlamına gelir. Ayrıca, yaklaşmakta olan bir travma tehdidi de olur. Bu travma çoğu zaman tehdit edilme ya da çökme korkusu gibi beklentilerden kaynaklanır.
Bu tanımı sözde orta yaş krizine uygularsak, bu noktaların çoğunu tam olarak karşılamadığını göreceğiz. Ya da en azından erkeklerin yeni nesillerinde ve özellikle de yaşamlarında bu dönüm noktasına ulaşmış olan kadınlarda değil. Zaten, bu yeni kuşaklar hayatlarının bu zamanı ile ilgili geleneksel fikirleri zorluyor. Kriz ve zorluğu vurgulayan bu fikirler üretiyor ve bunlarla yaşıyor. Bunun yerine, şimdi sahip olduğumuz şey, “bir uyanış” olarak tanımlanabilecek bir şeydir. İnsanlar daha iyi bir şey elde etmek istiyor. Kişisel olarak geliştikleri ve deneyimledikleri olumlu bir keşif oluyor.
Bugün orta yaşta bir krizi diye bir şey var mı?
Psikolojide, insan varoluşundaki her aşamanın bir dizi zorluğu ve mücadeleyi içerdiğini anlıyoruz. Gelişim krizleri ya da geçişler, çocukluk ve yaşlılık arasında belirli zamanda ortaya çıkar ve genellikle kimliğimizi, beklentileri ve kontrol duygusunu tehlikeye atan çeşitli rahatsızlıklara neden olur. Kişi ister istemez ister belirli fikirleri ardında bırakıp yeni gerçekleri kabul etmek zorundadır.
Her zaman “öngörülebilir” olan belirli krizlerin var olduğunu ve bunun bir örneğinin ergenlik olduğunu varsayarız. Ancak günümüzde, sözde orta yaş krizi, bunun yeniden tanımlanmasını talep eden değişiklikler geçiriyor. Çok uzun zaman öncesine kadar, hayatın “yaz”ından “sonbahar”a geçmek tek bir şeyi ima ediyordu: gençliğimizin artık geride kaldığını kabul etmek ve yoldaki değişimlerin farkında olmak. Yaşlanma, menopoz, ebeveynlerimizi kaybetme ve çocukların yuvadan ayrılması gibi değişiklikler.
Ancak bugünlerde, bu durumları oldukça farklı bir şekilde görmeye başlıyoruz. Rüzgarlar yön değiştirdi ve yeni fikirler geliyor.
Olgunluk kayıplarla değil, kazançlarla eşanlamlıdır.
Günümüzde, orta yaş kriz döneminin “hayatın ortasında bir kimlik arayışı” gibi bir şeye dönüşmesini talep eden birçok ses var. Bu dönemde bir geçiş yaşanıyor ve buna kesinlikle şüphe yok. Ancak, “bir şey”in kaybolması yerine, kişisel bir arayış gerçekleşiyor. Yeni bir aşamaya geçmek için hayatımızın bir kısmını geride bırakmaya dair bir istek doğuyor. Daha iyi kaynaklara, daha fazla özgürlüğe ve daha net bir kimliğe sahip bir sahne çiziyoruz.
İşte bu dönem aşağıdakileri fark ettiğimiz bir zamandır:
- Yirmi yıl önce sahip olduğumuz enerjiye ve heyecana geri dönme gibi bir arzu yok.
- Geçmişin iyi yaşanmış olduğuna dair bir kanaat var. Geçmiş bize yararlı oldu, ama artık daha sonraki yıllar kişisel tatmin için kendimizi geliştirmeye adanmalı.
- Bu zamanda birçok insan, özellikle de kadınlar, istedikleri şeyin dünyadaki yerlerini bulmak olduğunun farkına varırlar.
- Bu gerçekten hayatımızda oluşturabileceğimiz büyük değişikliklere karşı bir dürtü olabilir.
Genişleme zamanı
Sosyal ağlar, günümüz gerçekliğinin bir yansımasıdır. Orta yaş krizinde söz konusu değişimin özünü anlamak için sadece #FaB (“elli ve ötesinde harika”) hashtag’ini arayın. Orada canlılık dolu bir neslin hareketini bulacaksınız. Bunun nedeni olgun yaşın yaşlılık anlamına gelmemesidir. Bu kayıp değildir; her şeyden önce, kazanımdır.
Bugün elli yaşlarındaki insanlar hem entelektüel hem de profesyonel olarak çok aktif. Onlar, şirketlere, organizasyonlara ya da projelere mükemmeliyet ve kalite sunan insan kaynaklarıdır. Daha büyük bir eleştirel anlama sahip oldukları için, problemleri daha iyi nasıl çözeceklerini de bilirler. Yaşam boyu bir deneyime sahiptirler, ama genellikle yan kanallardan düşünmeyi, güncel şeyleri takip etmeyi ve güncel kalmayı bilirler.
Aynı şekilde, kadınların yaşadığı durdurulamaz ve cesaret verici sosyal değişimi de göz ardı edemeyiz. Onları iktidar pozisyonlarına ulaşırken ve kendi liderlik projelerini gerçekleştirirken görüyoruz. Ayrıca, genellikle orta yaşa geldiklerinde, gençlik hayallerini gerçekleştirmek için radikal değişiklikler yapabiliyorlar.
Sonuç olarak söylemeliyiz ki, orta yaş krizi artık eskisi kadar kritik bir şey değil. ORta yaşa gelince hiç bir şey kaybolmuyor ama bir çok kazanım oluyor. Refah, tatmin ve umut artık yaşa bağlı bir şey değil. Kişi her gün yaşlandığını düşünürse plan yapamaz. Kişinin amacının bulanıklaştığı gün, korkuların gölgesine düşer ve korku engeline çarpar.
Haydi artık buna kriz demeyelim ve gerçek anlamıyla konuşalım: Orta yaş bir uyanıştır!
Bu metin yalnızca bilgilendirme amaçlı sunulmuştur ve bir profesyonelle görüşmeyi yerine geçmez. Şüpheleriniz varsa, uzmanınıza danışın.