Öğrenilmiş Çaresizlik: Umutsuz, Derin Bir Çukur
Yazan ve doğrulayan psikolog Sergio De Dios González
Öğrenilmiş çaresizlik, içine düşebileceğimiz en kötü ve dipsiz çukurlardan biridir. Anksiyete ve depresyon için mükemmel bir üreme alanıdır. Esasen, atılgan olmamanın ve esaret eksikliğinin hem bir sonucu hem de nedenidir: “Eğer hiçbir işe yaramayacaksa, fikirlerimizi ifade ederek çatışmalara neden olmak niye?”. İşte bu düşünce ve soru, bizi ölü ruhların doldurduğu ama içi boş bedenlere dönüştürür.
Bu durum, “sen ne yaparsan yap, yanlış olacak” şeklinde özetlenebilir. Ya da “sen ne yaparsan yap, hiç bir önemi yok, hiçbir işe yaramayacak. Çünkü sonuç daima aynı olacak” şeklindeki düşüncelerdir bu.
Ve işte burada öğrenilmiş çaresizlik ortaya çıkar. Farklı eylem şekillerini denedikten ve bunların hiçbirinin sonuçları etkilemediğini gördükten sonra öğrenmiş olduğumuz çaresizlik duygusu. Bu nedenle, içinde bulunduğumuz durumuma tepki vermek için hiçbir sebep ve motivasyon kaynağımız yok gibi hissederiz.
Belki de bu tür durumları siz de yaşamış olabilirsiniz. Örnek vermek gerekirse, çalıştığınız işte veya yaşadığınız bir ilişkide bu derin çukurda bulmuş olmanız muhtemel kendinizi. Yaptıklarınızın doğru veya yanlış olduğuna karar veren başka bir kişinin bulunduğu bir ortamda yaşamış olabilirsiniz.
Mantıklı değildir, tutarlı değildir bu durum. Ne yaparsanız yapın, neredeyse her zaman yanlış olacaktır yaptığınız şey ve yanlış olmadığı zamanlarda ise bunun neden ya da nasıl doğru olduğunu bilemezsiniz bir türlü. İşte bu yüzden, ne kadar uğraşsanız da çaba gösterseniz de doğru olanı tekrar edemezsiniz.
Öğrenilmiş çaresizlik kontrolden vazgeçmemize neden olur
Bir şekilde bu çarpık tavrın ardında şöyle bir ses duyarız: “Yaptığını yargılayan benim. Kuralları ben koyuyorum.” Ve bu sesin söylediği şeylere inanmayı tercih ederiz. Başka insanlarda öğrenilmiş çaresizliğe yol açan kişiler, o insanlar üzerinde etkiye sahip olarak izahı mümkün olmayan bir değer yargısında bulunmaktadır.
Öyleyse, bu tür muamele gören bir kişi bu yaşadıklarından hangi dersi çıkarır, ne tür bir mesaj alır? Çabalamanın anlamsız olduğuna çünkü sonucun rastlantısal olacağına inanır. Bu kişi ne yaparsa yapsın sonucu kontrol edemeyeceğini düşünür.
Yaşadığımız olaylar üzerinde kontrol gücüne sahip olamama şeklindeki bu duygu, acı verici ve çok kısıtlayıcı bir özelliğe sahiptir. Çünkü bu konuda elimizden bir şey gelmediğine kendimizi inandırmışızdır.
Çoğu zaman bu durum, duygusal istismarın başlangıcı olur. “Senin nasıl hissedeceğine ben karar veririm. Sen karar veremezsin. Kontrol bende, sende değil.”
Bırakmak çözümdür ama öğrenilmiş çaresizlik bunu güç hâle getirir
Martin Seligman bu fenomeni 70’li yıllarda keşfetmiştir. Etik nedenler dolayısıyla bugün gerçekleştirilmesi mümkün olmayan bir deneyde Seligman, köpeklerin bir şoka maruz bırakıldığında kaçma çabalarına ve isteklerine rağmen pasif bir tavır benimsediğini ortaya koymuştur. Köpekler, bu durumda sessizce acı çekmeyi kabuk etmiştir.
Bu fenomen, depresyon denen derin kuyuya düşen birçok insanın nedenleri ve tutumlarıyla hızlıca ilişkilendirilmiştir. Kaygı, depresyon ve motivasyonun eksikliği kişinin tavrını ve davranışını kontrol altına alır. Sonunda, bu kişiler tamamen pasif hale gelirler.
Böylece, durumu değiştirme fırsatı ortaya çıkarsa, o fırsatı görmeyecek, fırsat ve imkânların geçip gitmesine izin vereceklerdir. İnanç ve umutları ortadan kaybolmuştur; çünkü ne yaparlarsa yapsınlar, hangi yönü seçerlerse seçsinler, istedikleri sonuçları göremeyeceklerine inanırlar.
Bu psikolojik olgu çok güçlüdür çünkü hareket etme kabiliyetimizi tamamen ortadan kaldırarak bizi felç eder. Alternatif yolları görmek ve sorunları çözmek için ihtiyaç duyduğumuz yaratıcılığımızı çalar. Sorunlarımızın çözümlerini görmemize engel olur. Bu yıkıcı yerden kaçmak son derece zor bir iştir.
Çaresizlik düşüncelerimizi, davranışlarımızı ve duygularımızı kavrayıp tutsak eder
Birçok kişi onlara zarar veren bir durumdan ayrılmanın ya da bu duruma son vermenin mümkün olmadığını hisseder. Öğrendikleri bu çaresizlik onları tamamen şartlandırılmıştır. Düşünceleri, davranışları ve duygularını kavrayıp tutsak eden bir çaresizliktir bu.
Bu büyüyen sarmalın kırılması için sorunun köküne varmak zorundasınız. Yüzeyde kalamayız. Bir kişiye içinde bulundukları hapishaneyi terk etmesini söylemek, ” gerçeği nasıl olur da göremezsin?” demek ona yardım etmek için yeterli değildir.
Bu insanlar böyle hissetmek istemiyorlar. Bu durumu kendileri seçmedi, onlar istemedi. İşte bu nedenle, buraya nasıl vardıklarını anlamaları gerekiyor. Nasıl oldu da yaşadıkları her şeyin kontrolünü başka inanlara bıraktılar? Çözüm onlara güç sağlamaktır. Sevdiklerinize kendi hayatlarını yeniden kontrol etme gücünü verin.
Onlara kötü muamele eden kişiler çaldığı için bir süre önce kaybettikleri kontrol hissini kazanmalarına yardım edin. Bununla birlikte, şunu fark etmelerini sağlayın: Hayatları daima kendi hayatları olmuştur. Sadece onu geri alma konusunda yardıma ihtiyaçları var, hepsi bu. Neler olduğunu anlamak ve kabul etmek bu yolda atılacak ilk ve en doğru adımdır.
Bu metin yalnızca bilgilendirme amaçlı sunulmuştur ve bir profesyonelle görüşmeyi yerine geçmez. Şüpheleriniz varsa, uzmanınıza danışın.