Esterlin’in paradoksu psikolojik ve ekonomik bir kavram. İşin garibi, bu iki bilim dalının günümüzde pek çok ortak alanının bulunması. Ortak alanlarından biri, paraya sahip olma ve tüketim yapmanın bizi mutlu olduğumuzu düşünmemizi sağlamasıdır.
Kimse paranın önemini inkar edemez. Ancak, hep duyduğumuzun aksine para ve mutluluk birbirleriyle bağlantılı değildir. Aynı zamanda, istediğimiz şeyi satın almak için yeterli paramız olmadığında da hüsrana uğruyoruz. Gezi ve kıyafetlerden, daha iyi bir sağlık hizmetine ve yeni bir arabaya kadar her şey olabilir.
“Zenginin, servetinin tadını çıkarmak için fakirin iştahına ihtiyacı vardır.”
– Conde de Rival
Easterlin’in paradoksu, paraya sahip olmanın ve mutlu olmanın ilişkili olmadığı fikrini pekiştiriyor. Bu ilginç fikre dahada derinden bakalım.
Esterlin’in paradoksu
Richard Easterlin’in ilk etkisi küresel olmuştu. Aslında bu, hepimizin alışmış olduğu bir gerçek hakkındaydı: Daha yüksek gelir düzeyine sahip vatandaşlara sahip olan ülkeler en mutlu değil. Düşük gelirli ülkeler de en mutsuz değil.
Kanıtlarıyla desteklenen bu teori tek başına, gelir ne kadar büyük olursa, mutluluk o kadar büyük olur, fikriyle çelişir. Akıllara gelen ilk soru insanların belli bir gelir seviyesine ulaştıklarında mutlu olabilme yeteneklerini sınırlandırmalarıydı. Easterlin’in paradoksunun bir başka yönü de, aynı ülke içindeki gelir farklılıklarını karşılaştırdığımızdasonuçların değişmesidir. Aynı ülkede, daha az gelirli insanlar daha az mutlu ve fazla gelirlilerinde daha mutlu olmaları. Bunu nasıl açıklarız? Easterlin’in paradoksu, paraya sahip olmanın ve mutlu olmanın ilişkili olmadığı fikrini pekiştiriyor.
Gelir Göreliliği
Tüm bu gözlemleri açıklamak için Easterlin bir Karl Marx metaforu kullandı. Marx bir zamanlar,” bir kişinin kendi ihtiyaçlarını karşılayan bir evi varsa, bunun kendisini tatmin edebileceğini söylemiştir. Fakat eğer komşuları bir konağa sahip ve aynı zamanda milyoner ise, evlerinin basit bir kulübeden başka bir şey olmadığını düşünmeye başlayacaklardır.” demiştir.
Easterlin buna dayanan iki sonuç çıkarır. Birincisi, yüksek gelirli insanların daha mutlu olma eğiliminde olmadıklarıdır. İkincisi, insanların gelirlerini, etraflarındakilerin gelirlerine bağlı olarak “yüksek” olarak algıladıklarıdır. Bu mutluluk ve gelir arasındaki ilişkiyi açıklar.
Bu nedenle, Easterlin’in paradoksu, etrafımızdakilere yaptığımız karşılaştırmaların refah algımızı etkilediğini belirtmektedir. Diğer bir deyişle çevre, gelir düzeyimizin mutluluk ya da üzüntü vermesi açısından çok önemlidir.
Gelir veya eşitlik?
Richard Easterlin, daha yüksek veya daha düşük gelirlerin mutluluğun veya mutsuzluğun nedeni olduğunu asla doğrudan doğruya söylemez. Easterlin’in paradoksal durumları, daha yüksek bir gelir düzeyinin zorunlu olarak daha büyük bir mutluluk hissi oluşturmamasıdır. Mutluluk ortamına bağlıdır. Bu bize şu soruyu sormamızı sağlıyor: Mutluluğun ya da mutsuzluğun gerçekte ne ürettiği, eşitlik değil gelir mi olduğu doğru mu?
Başka bir deyişle, Easterlin’in paradoksundan yola çıkarak, bir toplumdaki gelirdeki büyük farklılıkların rahatsızlık kaynağı olduğuna inanmak mümkün mü? Büyük eşitsizlikler olduğunda, başkalarının üstünde olmak bizi çok tatmin ediyor. Ancak, başkalarının altında olduğumuzu hissettiğimizde, hayal kırıklığı ve üzüntü hissediyoruz.
Bunun doğrudan ihtiyaçlarımızı karşılaması gerekiyor. Temel olarak, gelirim iyi yaşamamı sağlıyor. Fakat diğerlerinin benden daha iyi yaşadığını fark edersem, yaptığımın yeterli olmadığını hissediyorum.
Bu muhtemelen en zengin ülkelerde olan şeydir. Nüfusun çoğunluğunun ihtiyaçları karşılandığı ölçüde, zengin elitlerin zenginliklerinin gösterilmesi şanslı olmayanlara gölge düşürüyor. Buna karşılık, yoksul ülkelerdeki insanlar kendilerini daha iyi hissetmeleri nedeniyle daha mutlu hissedebilirler.
Üniversitede eğitim alma ve genel olarak üniversite yaşamı etrafında dönen pek çok beklenti vardır. Onları analiz etmek ve gerçekte olanlar ile karşılaştırmak iyi bir fikirdir. Bazı popüler fikirleri daima üniversiteler dünyasıyla ilişkilendirdik. Üniversite hayatı birçok farklı şekilde algılanabildiği için bu…
Okuma bir hediyedir. Bizi zenginleştirir, heyecanlandırır ve başka dünyalara ulaştırır. Aynı zamanda yeni bakış açıları edinmek, empati kurmak ve keşfetmek için bir fırsattır. Bu yazıda okumanın yararları sizlerle. Bir kitap bizi birçok yeni yere götürebilecek bir şeydir ve yine de…
Bu güzel hikaye, Japonya’dan 16. yüzyıldan efsanevi kılıç ustası olan Tsukahara Bokuden hakkındadır. Dövüş sanatları yapan ve yeteneği ile ün kazanmış bir ustaydı. Fakat en çok da bilgeliği ile tanınırdı. Hikayeye göre Bokuden’in üç çocuğu vardı. Bokuden onların ne kadar…
Francisco de Goya portreleriyle ünlü bir İspanyol ressamdır. İspanyol soylularının favorisi olduğu için çok fazla sayıda komisyon kazanmıştır. Portreleri kişisel ve gerçekçidir. Çizdiği konuları güzelleştirmemiştir fakat her zaman natüralist bir stili korumuştur. Sanat tarihçileri Goya’yı 18. yüzyılın sonundan 19. yüzyılın başından…
River Jude Phoenix Amerikalı popüler bir aktördü. Ne yazık ki, 1993’te, 23 yaşında vefat etti. River Phoenix çekici görüntüsü ile dikkat çektiği kadar tartışmasız yeteneği ile de öne çıktı. Ancak, ölümüne yol açan tesadüfi doz aşımı insanların kendisinin dürüst bir yaşamı…
“Taciz” kavramı günlük yaşantımızda sıkça karşılaştığımız bir konu. Örneğin, okuldaki çocukların birçoğunun elbet bir noktada zorbalıkta baş etmek zorunda kaldığını biliyoruz. Bu ev içerisinde de yaşanabilecek bir durum. Bir de “mobbing” kavramı var; her ortamda size karşı örgütlenip cephe alan…