Einstein'ın Beyninin İnanılmaz Hikayesi
Yazan ve doğrulayan psikolog Sergio De Dios González
Patolog Thomas Harvey, 1955’te Albert Einstein’ın beynini, otopsisi yapıldıktan sonra çaldı. Ardından, başlı başına vahşilik ve bilimsel merakla dolu bir serüven başladı. Elbette Einstein’ın dehasının sırrını öğrenmek isteyen birçok kişi vardı. Bazıları ise beyninin çalınmasının bu noktada ne işe yarayacağına anlam vermedi. Her iki taraf için de, analizin sonuçları açıklayıcı olmaktan çok daha fazlasıydı.
Gerçek şu ki, bilim tarihinde yer alan hesaplaşmalardan bazıları büyüleyici oldukları kadar rahatsız ediciler. Bu hikayenin ise oldukça trajik olan bir yanı var; aynı zamanda, insanın kendisini anlamak için duyduğu şiddetli arzu da içinde mevcut. Ne de olsa dünyayı değiştirme yeteneğine sahip beyinlerin tüm detaylarını bilmek, büyük şeylerin keşfi söz konusu olduğunda oldukça güçlü bir araçtır.
İzafiyetin babası bu güçlü araçlardan bir tanesiydi. Albert Einstein aynı zamanda başka bir şeydi: büyük bir sosyal etkinin simgesi ve medya figürü. O da bu gerçeğin oldukça farkındaydı ve ölümünden sonra ne yapılması gerektiği konusunda çok kesin talimatlar verdi. Bu noktada sağduyu ve gizlilik çok önemliydi. Ayrıca öldükten sonra yakılmak ve küllerinin bir nehre dağıtılmasını istedi. Ancak bütün bunlar gerçekleştikten sonra, ölümü medyaya ilan edilebilirdi.
Ama bir şeyler ters gitti. Hiç kimse akla hayale gelmeyen bir faktörü öngöremedi: Thomas Harvey. Bu patolog, otopsiden hemen sonra Albert Einstein’ın beyniyle kaçarcasına uzaklaştı. Böylelikle, Einstein, asla olmak istemediği şey oldu; saygıdeğer bir yadigar.
Einstein’ın beynini isteyen adam
Bu hikayede hem tesadüfe hem de fırsata yer var. Einstein, 18 Nisan 1955’te, abdominal aort anevrizmasında meydana gelen bir yırtılmadan ötürü, 76 yaşındayken öldü. Birkaç gün sonra ise bedeni yakıldı. Ailesiyse, basında ölüm ilanını okumayı beklerken, bambaşka bir şeyle karşılaştı. New York Times, nükleer fizikçinin beyninin, bilimsel çalışmalar nedeniyle ameliyatla alındığını yazıyordu.Bütün bu olanlardan sorumlu olan kişiyse patolog Dr. Thomas Harvey’di. İnsanlar onun, Einstein’ın en büyük hayranlarından biri olduğunu söylerdi. Aynı zamanda, bir tür bölünmüş kişilik bozukluğuna sahip olmasıyla biliniyordu; bir bilim adamının takıntılı titizliğine karşılık şiddetli derecede bir içe dönüklük. Elbette, Einstein’ın otopsisini gerçekleştirme fırsatıyla talih yüzüne gülmüştü; ve o bu fırsatı kaçıramazdı.
Otopsi ve bodrum
Albert Einstein’ın beynini büyük bir özenle çıkarttı. Tarttı, kesip parçalara ayırdı ve parçaları birkaç kavanoza paylaştırdı. Sonrasında onu evinin bodrumunda güvenli bir şekilde sakladı. Bir nörolog olmadığı için, hedefi hırslı olduğu kadar da basitti. Dünyadaki en iyi uzmanları, bu beynin her bölümünü, her parçasını, her hücresini ayrıntılı bir şekilde incelemek için bir araya getirmek istedi. Nihai amacı, bulguları mümkün olan en kısa sürede en prestijli kuruluşlarda yayınlamak ve böylece dünyaca ünlü olmaktı.
Ama tabii ki, istediği hiçbir şeyi elde edemedi. Gerçekleşen ilk şey, besbelli, işini kaybetmek oldu. Bilim camiası onu sertçe eleştirdi ve ağır biçimde suçladı. Princeton’daki umut verici kariyeri tehdit altına girdi. Karısı bile onu terk etti. Beyni çalmasına ve bodrumunda tutmasına dair ürpertici gerçek ne mantıklı ne de hoş görüldü.
Bununla birlikte, her ne kadar tuhaf görünse de, çalışmalarına devam etmesini destekleyen tek kişi, Einstein’in oğlu Hans Albert oldu. Her ne kadar ilk başta rahatsız olup öfkelense de, olan her şey için mantıklı bir gerekçe sundu. Einstein her zaman bilimsel ilerlemeyi savunmuştu. Bu beyni analiz etmek bilim camiasına bir katkıda bulunacaksa eğer, Harvey çalışmalarına devam etmesi konusunda ailenin onayına sahipti.
Einstein’ın beynine dair çalışmadan elde edilen sonuçlar
Albert Einstein’ın beyninin analizinin sonuçları, ilk olarak 1975 yılında rapor edilmeye başlandı ve elde edilen sonuçlar günümüzde bile paylaşılmaya devam ediyor. Hans Albert izin verdikten sonra, çevresinin Harvey’e karşı tutumu değişti. Aramalar, röportajlar ve hatta şöhret akınına uğradı. Muhabirler bahçesinde kamp bile kurdular. Bilim dergileri ve dünyadaki en iyi nöroanatomistler onu arıyordu.
Harvey’nin Albert Einstein’ın beynini parçalara ayırarak oluşturduğu 240 blok ve 200 slayttan oluşan 12 set, nihayet işe yaramaya başladı.
Dünyadaki en çok arzulanan beynin arkasında neler vardı
Albert Einstein’ın beyni hakkında öne çıkan ilk şey büyüklüğü oldu; normalden daha küçüktü.
- Kaliforniya’daki Berkeley Üniversitesi 1985 yılında sonuçlarını yayınladı. Glial hücre örneklerini incelemişlerdi. Bu beyin hücreleri, nöronları desteleyecek şekilde hareket eder ve bilgiyi işlerken beyne yardımcı olur. Peki yapılan çalışmalar ortaya ne çıkardı? Albert Einstein’ın daha az sayıda glial hücreye sahip olduğunu, ancak hücrelerinin normalden daha büyük olduğunu ortaya koydular.
- 1996 yılında, Birmingham Alabama Üniversitesi, Einstein’ın prefrontal korteksi hakkında bir makale yayınladı. Uzamsal biliş ve matematiksel düşünceden sorumlu olan beynin bu bölümünün Einstein’da daha gelişmiş olduğunu keşfetmişlerdi.
- 2012 yılında antropolog Dean Falk, Albert Einstein’ın beynine ait fotoğrafları inceledi. Tanımladığı şeyse inanılmazdı. Einstein’ın beyninin ön lobunun ortasında bir kıvrım daha vardı. Normalde üç kıvrım vardır fakat nükleer fizikçinin beyninde “ekstra” bir tane daha vardı. Uzmanlara göre, beynin bu alanı planlama ve çalışma hafızasıyla ilgilidir.
- Beynindeki yan lobları asimetrikti. Bu alanda aynı zamanda “omega işareti” olarak bilinen şey görüntülendi. Bu özellik, keman çalan müzisyenlere ve solak olanlara atfedilir, Einstein gibi.
- 2013’te, yukarıda da adı geçen antropolog Deal Falk, Einstein’ın beyninin korpus kallosumunu inceledi ve normalden daha kalın olduğunu keşfetti. Bu da beyin yarımküreleri arasında daha iyi bir iletişimin varlığı anlamına geliyordu.
Sonuçlar
Her ne kadar eldeki veriler göründüğü kadar çarpıcı olsa da, önemli bir gerçeği göz ardı edemeyiz. Ünlü nörolog Terence Hines tarafından da belirtildiği gibi, Albert Einstein’ın beynini inceleyen çoğu kişi, bir dehanın beynini analiz ettikleri fikriyle bunu gerçekleştirdi. Öyle ki, herkes Albert Einstein’ın beynindeki olağanüstü özelliklerin neler olduğunu bulmaya çalışıyordu.Bununla birlikte, her beyin olağanüstü bir özellik barındırır. Bu organ, yaptığımız şeylerin, hayatımızın bir sonucudur. Bir enstrüman çalmak ya da yaratıcı bir iş sahibi olmak gibi basit bir şey bile, beynin bölümlerini belirli bir şekilde yeniden düzenler.
Bu nedenle, izafiyetin babasını tanımlayan bir şey varsa o da çok yönlü olmasıydı. Dahi bir fizikçi olmanın yanı sıra, birçok dili konuşabilir ve çeşitli enstrümanları çalabilirdi. Birçoğu Asperger sendromuna sahip olabileceğinden şüpheleniyordu. Bütün bu faktörler ona her ne kadar biraz küçük olsa da son derece sofistike ve özel bir beyin verdi.
Şimdilerde bilim camiası DNA’sını analiz etmek istiyor. Einstein’ın yadigarlarına duyulan yoğun saygı ve deneysel açlık bitecek gibi görünmüyor.
Bu metin yalnızca bilgilendirme amaçlı sunulmuştur ve bir profesyonelle görüşmeyi yerine geçmez. Şüpheleriniz varsa, uzmanınıza danışın.