Baskı Karşısında Şiddete Başvurmayın
Yazan ve doğrulayan psikolog Sergio De Dios González
Baskı kelimesini bir gruba başka bir grup tarafından boyun eğdirme olarak anlıyoruz. Bu, asimetrik güç kullanarak bir şeyleri dayatmak ve tehdit veya açık şiddet uygulayarak sık sık muhalif koşullarla bunu kuvvetlendirmek olarak tanımlanabilir. Baskılanmış gruplar daha güçlü bir gruptan tehdit ve saldırı görürler. Baskı, kendini aşağılanmış ve gücenmiş ve daha az imkanı olduğunu ve kanunun herkese eşit uygulanmadığını hissetmektir.
Ama baskılanmış olmak şiddeti ortaya çıkarmak için geçerli bir sebep midir? Öncelikle diyebiliriz ki; uzmanlar baskının şiddet sebebi olduğunu kabul ederler. Bu fikir kaynağını engellenme-saldırganlık ve göreceli yoksunluk hipotezlerinden alır. Bu hipotezlerin öne sürdüğüne göre baskı, hayal kırıklığı ve aşağılanma şiddeti tetikleyen çeşitli unsurlardır.
Engellenme-saldırganlık hipotezi
İlk teorilerden biri, uzmanların şiddetin nereden kaynaklandığını açıklamakta kullandıkları engellenme-saldırganlık hipotezidir. Bu teori saldırganlığın engellenmenin bir sonucu olduğunu vurgulamıştır. Ama bu teorinin gerçekliği asla doğrulanmamıştır.
Veriler göstermiştir ki; engellenme hissi kaçınılmaz olarak saldırganlığa yol açmaz. Engellenmiş hisseden kişilerin hepsi şiddet uygulamak zorunda değildir. Bazen engellenme insanların sorunlarını çözmesini sağlar, başka durumlarda engellenme olmadan da şiddet meydana gelebilir.
“Fakir bir insan zengin olduğunda bile, geçmişte yaşadığı baskılar sonucunda yoksulları etkileyen aynı hastalıklardan mustarip olmaya devam edebilir.”
– Eduardo Punset
Bu yüzden, engellenme hissinin saldırganlığa yönelten geçerli ve yeterli bir faktör olduğunu söylemek makul değildir. Psikologlar ve sosyal bilimciler bu hipotezi yeniden geliştirmişlerdir. Böylece sadece baskı altındaki itici bir engellenmenin saldırganlığa sebep olduğu kanısına varılmıştır. Bu yolla engellenme öfkeyi ve nefreti destekler. Yani bu gibi duygusal durumlar tehdit karşısında saldırganlığı provoke eden unsurlar haline gelir.
Bununla birlikte bu yeni fikir her zaman için doğru değildir. Tehdit karşısında yaşanan engellenme saldırganlığı kolaylaştırır, ama saldırgan davranışların belirleyicisi olmaz.
Göreceli yoksunluk
Engellenme-saldırganlık hipotezi başarısız olunca yeni bir teori ortaya atılmıştır. Göreceli yoksunluk teorisi engellenmenin göreceli yoksunluk sebebiyle ortaya çıktığını savunur. Göreceli yoksunluk ihtiyaçların oransız, saptırılmış algılanmasıdır. Bizim herhangi bir ihtiyacımızı veya hakkımızı göreceli talep ettiğimiz inancıdır. Bu teoriye göre, insanlar içinde bulundukları topluluklarda yaşadıkları eşitsizliğe tahammül etmedikleri için isyanlar çoğalır.
“Baskı. İsyan. İhanet. Onların neyi temsil ettiğini bilmeden bu büyük lafları kullandı.”
– Nadine Gordimer
Göreceli yoksunluk özellikle bir sosyal grubun üyeleri arasında veya baskılar gören bir grupta sık sık şiddeti kolaylaştıran bir durumdur. Ama her zaman şiddeti tetikleyen bir faktör değildir. Fakirlik ve ekonomik eşitsizlik şiddete yol açmasına rağmen, insanlar daima ve her durumda ona başvurmaz.
Algılanmış baskı
Algılanmış baskı tek başına şiddet için yeterli değildir. Hatta o potansiyel bir risk faktörü oluşturan bilişsel-duygusal bir çeşitliliktir. Baskılar gerçek olmak zorunda değildir, sadece algılanabilir. Başka bir grubun bizi tehdit ettiğine inanmak kendimizi baskı altında hissetmemiz için yeterlidir. Baskı kavramı, engellenme, olumsuz bilişsel algılar ve yoksunluk gibi negatif duyguların sebebi olduğu için önceki teorileri de kapsar.
Baskı, şiddeti tetikleme ile sonuçlanan bir grup faktörün muhakkak sebebi olmamasına karşın, endişe, depresyon gibi bazı klinik bulgularla ilişkilidir. Buna ilaveten, kendini baskı altında hisseden kişiler daha çok duygusal strese eğilimli olurlar.
Bu metin yalnızca bilgilendirme amaçlı sunulmuştur ve bir profesyonelle görüşmeyi yerine geçmez. Şüpheleriniz varsa, uzmanınıza danışın.