Zygmunt Bauman: Facebook ve Sosyal Medya Bizi Nasıl Hapsediyor?
Zygmunt Bauman, Akışkan Modernite (Liquid Modernity) adlı kitabı sayesinde şöhret ve itibar kazanmış Polonyalı bir sosyologdur. Bu kitapta, postmodernizmin beraberinde “sağlamlığın” çöküşünü getirdiği fikrine karşı çıktı. Artık hiçbir şey katı veya sağlam değil. Her şey geçici, değişken ve değiştirilebilir. En büyük saldırılarından birini de sosyal medya olgusuna karşı yapmıştır.
Zygmunt Bauman için hayat kolay değildi. Naziler tarafından zulüm gördüğü için, kendi ülkesinden kaçmak zorunda kaldı. Sonunda İsrail’e yerleşmeyi başardı ve yetmişli yıllarda tezleriyle dünyayı şaşırtmaya başladı. 2010 yılında ünlü “Prens Asturias” ödülü de dahil olmak üzere birçok ödül kazandı.
Zygmunt Bauman, çağdaş dünyanın kesin bir analizini yaptı. En büyük ve en yakın tarihli düşünceleri internet ve sosyal medya üzerine oldu. Bu mecralarda büyük bir erdem görmez Bauman. Aslında, onları, insanların içine düştüğü ve bu konuda mükemmel bir şekilde mutlu olabilecekleri günümüz tuzakları olarak tanımlar.
Zygmunt Bauman ve Facebook
İşte Zygmunt Bauman’dan çarpıcı bir alıntı: “Facebook’un kurucusu Mark Zuckerberg, şirketiyle birlikte yalnızlık korkumuzdan faydalanarak 50.000.000.000 $ kazandı. İşte Facebook budur”. Gerçekte sadece Facebook’a değil, tüm sosyal medyaya atıfta bulunuyor.
Sosyolog Bauman, Mark Zuckerberg’in dehasının, insanların yalnız olmaktan ne kadar korktuklarını görmekte olduğunu vurguladı. Sosyal medyada yalnızlık var gibi görünmüyor. Her zaman endişelerimizi okuyan ve onları destekleyici bir “beğenme” ile paylaştığımız, övgü dolu ”birileri” hep vardır.
İnsanlar artık “bağlı kalmak” adına tümüyle önemsiz konuşmaların bir parçası olmaktan mutluluk duyuyorlar. Günlerimiz artık başka insanların yanında geçirmeyi tercih etmiyoruz. Günlük olarak en sadık iş ortağımız bilgisayar ya da telefonumuzdur.
Diyalog ve toplum eksikliği
Bir sosyolog olarak Bauman, yeni teknolojik bağımlılıklarla ilgilenir. Kendisi için onlar yıkıcı, pratik olarak dayanılmaz güçlerdir ve Etkileyici bir “topluluk” güçleri vardır. Tarihte daha önce hiç böyle bir şey olmamıştı. Yine de Zygmunt Bauman, hiçbir zaman gerçek bir diyalog ya da sonuç olmadan bu denli iletişimin yapılmadığını düşünüyor.
Zygmunt Bauman, Facebook’ta ve benzerlerinde, insanların yaptıklarının “yankı” olduğunu söylüyor. Sadece duymak istediklerini dinlerler. Onun için, sosyal medya, insanlarla karşılaştığımız, ancak diyaloğumuzun olmadığı, aynaların bulunduğu çok büyük bir ev gibidir.
Sosyal medyada temas kurmak ve bu temasları hayatımızdan silmek çok kolaydır. Gerçek hayatta ise o kadar kolay değildir. Gerçek hayatta yaptıklarımızla yüzleşmek zorundayız. İnternette ise değiliz. Mesajlaşma var ama diyalog yok. Görüş farklılıkları var, ancak gerçek bir yapıcı tartışma yoktur. Gerçekte olmasak da, başkalarına bağlı olmanın bir yanılsamasıdır sosyal medya.
“Beni yayınla” alemi
Sosyal medya, kim olduğumuzu göstermek için kendimizi tanıtmaya davet eder. Tabi ki, başkalarına sunmak için en iyi olduğumuz parçaları seçiyoruz. Hevesimiz ile yönettiğimiz küçük topluluklar oluşturuyoruz. Bizler, hesaplarımızdaki imparatorluğun küçük diktatörleriz ve burada kimin olması ve kimin olmaması gerektiğine karar verenleriz. Eğer herhangi biri ile “arkadaşlığımız” sona ererse pek gerçekten etkilenmeyiz.
Egomuz, sosyal medyada her şeyden önce gelir. Ayrıca, Facebook’ta nasıl göründüğümüze de sıkı sıkıya bağlı oluruz. Belirli bir şekilde tanınmak istiyoruz ve bu gerçekleşmezse hayal kırıklığına uğruyoruz.
Zygmunt Bauman sosyal medyayı bir tuzak olarak görüyor. “Sıvı kültürü” olarak adlandırdığı kavram üzerinde belirleyici bir etkiye sahip olduğunu düşünüyor. İçinde, güveni olmayan insan ilişkileri hakim. Herhangi bir duygusu ve sözü olmadan sevmek. Bugün burada olan ve yarın sona eren duygu ve fikir dalgaları. Bunlar insanları eğlendirir, ama aynı zamanda bizi her geçen gün kontrol etmeye başlar. Elimizde tuttuğumuz politik ve ekonomik güçlerin farkında değiliz.
Zygmunt Bauman için, gelecek pek parlak değil. Etrafta dolaşan çok fazla bilgiye rağmen, daha fazla bilgisiz hale geliyoruz. Neye inanacağımızı asla bilemiyoruz. İletişimimiz gerçek iletişimden ziyade monologlara indirgeniyor. Bireyciliğin giderek daha agresif hale geldiği kadar küreselleşme de var. Bu “özgürlüğün” yaptığı her şey, yaşamlarımızı nasıl yaşadığımıza karar vermek isteyenler için bizi daha uyumlu hale getirmektir.
Bu metin yalnızca bilgilendirme amaçlı sunulmuştur ve bir profesyonelle görüşmeyi yerine geçmez. Şüpheleriniz varsa, uzmanınıza danışın.