Vazgeçmek Mi, Nerede Bırakacağını Bilmek Mi?
Yazan ve doğrulayan psikolog Sergio De Dios González
Verebileceği her şeyi zaten vermiş olan ilişkiler, hikayeler ve bağlantılar vardır. Bunlar çok sıkı tutulmuş ipler ya da tutamayacağımız halde kaçmaya çalışan kuyruklu yıldızlar gibidir. Hep saatinde kalktığı için yetişemediğimiz bir tren ya da… Bazı şeylerin gitmesine izin vermek teslimiyet ya da korkaklık değildir. Aksine nerede bırakacağını bilmek bir cesaret işidir.
Hazır olmadığımız bir şey varsa, bu hayatımızda bizim için önemli olan insanlardan uzaklaşmamız gerekmesidir. Çok yakın zamana kadar bizim için önemli olmuş bir işi ya da çok enerji ve zaman harcadığımız bir projeyi bırakmak oldukça zordur. Hazır olmadığımızı söyleriz çünkü beynimiz değişime karşı direnç gösterir. Olağan olandan kopmak veya herhangi bir alışkanlığı bırakmak, bu eşsiz ve muhteşem organımız için bilinmeyenin korkusunu yaratır.
“Bu kadarı yeter!” diye haykırdı kalp. Ve ilk defa kalp ve beyin bir konuda hemfikirdi.
Beynin bizi her zaman aynı yerde tutma ve aynı insanlarla birlikte aynı işleri yapmaya zorlama eğilimi, konfor bölgesini terk etmeyi zorlaştırıyor. Bu takıntılı bir şekilde kendi kendimize “biraz daha bekleyeceğim, bakalım neler değişiyor” dememize neden oluyor.
Fakat bazı şeylerin asla değişmeyeceğini de unutmamak gerekiyor. Bazen biraz daha beklemek, çok uzun süre beklemek anlamına gelebilir. Hepimiz şu klasik düşünceyle yetiştirildik: “seni öldürmeyen şey güçlendirir.” Birini ya da bir şeyi bırakmak bize hep iradesizlik olarak öğretildi.
Şimdi ise gerideki soruna baktığımızda tam anlamıyla hüsran ve mutsuzluk görüyoruz. Bu fiziksel bir durum. Oysaki bu davranış bizi yalnızca hayattan ve ortamdan soyutlar. Halbuki böyle durumları geride bırakmak şüphesiz cesur ve sağlıklı bir tutumdur.
Ne zaman bırakacağını bilmek her zaman kolay değildir
Düşüp, hayal kırıklığına uğrayıp kendimize zarar verdiğimizde daha iyisi olmak için iki kere düşünmüyoruz. Kaldırımın güvenli tarafından yürümeyi öğreniyoruz. Neden aynısını ilişkiler için de uygulamıyoruz? Neden acı ve ıstıraba neden olan durumlar için de bu yöntemi denemiyoruz? Bu sorunların karmaşık olmasının yanı sıra bir o kadar da hassas yanıtları var.
Öncelikle, gerçek hayatta yolda yürürken karşılaştığımız çukurlarla ya da çakıl dolu taraflarla ilgilenmiyoruz. Kulağa çok klişe gelen bu örnekten gittiğimizin farkındayız ancak, gerçek hayatın tehlikeleri hemen tanımlanacak kadar kolay değil aslında. Neye benzediğimizi gösterecek giysiler giymiyoruz, nasıl sevdiğimizi ya da nelere eğilimimiz olduğunu gösterecek işaretler de kullanmıyoruz. İkinci olarak, bağlılık, aidiyet, zaman, cinsellik, arkadaşlık, iş ve son olarak değişim gibi ihtiyaçları olan özel yaratıklar olduğumuzu unutmamak gerekiyor. İnsanoğlu doğası gereği dinamiktir. Değişiyoruz.
Bu insana özgü değişkenler bizi bilinmeyene gitmeye zorluyor. Yeni şeyler demek için risk almak zorunda kalıyor ve farklı deneyimler yaşıyor; hayatta kalmaya çalışıyoruz. Genelde hiç hak etmeyen insanlara ikinci hatta üçüncü şansı veriyoruz. Çünkü beynimiz her zaman mesafelerin ötesindeki bağlantılara ve bilinmeyenden çok bilinir olana önem veriyor.
Bütün bunlar, üstesinden gelmenin neden bu kadar güç olduğunu anlamamıza yardımcı oluyor. Sonuçlar, getirdiği faydadan fazla çıktığında ya da beynimiz düşmanımız gibi davranmaya başlayıp da “vazgeçme, bırakma” dediğinde zorlanırız. Ancak beynimizin şunu kabullenmesini sağlamamız şart: bizim için zararlı olan ve bizi mutsuz eden bir şeyi geride bırakmak vazgeçmek ya da pes etmek değildir. Bu yaşamak için gereklidir.
Hassas noktanızı bulmayı öğrenin
Hassas noktamızı bulmak, kendi dengemizi bulmak; duygusal ve psikolojik iç dengeyi sağlamaktır. Her zaman bizim için neyin en iyisi olduğunu bulmakla ilgilidir. Bu kabiliyetin her zaman sezgisel olduğu söylenemez. Daha çok deyimler, gözlemler ve kendi hayatımıza dair düşünceler yoluyla kendi kendimize başarılardan ve hatalardan ders çıkararak öğrendiğimiz bir konudur.
“Yeter miktarın çok az olduğu birsi için hiçbir şey yeterli değildir.”
– Epikür
Yaptığımız her şeyin tatmin edici ve yararlı olduğu bir zamanda hassas nokta kendini gösterir. Ancak, stres, şaşkınlık, korku, gözyaşı ya da aşırı tükenme olayına girdiğimiz andan itibaren “acı” noktaya” geçmiş oluruz. Burası olabildiğince çabuk ayrılmamız gereken sağlıksız bir yerdir.
Bu basit yöntemin hayatın her alanında uygulanabileceğini unutmayın. Hassas noktayı bulmak bilgelik ister. Hayatta her şeyin bir sınırı olduğunu anlamamızı sağlar. Bu arada, unutmamanız gereken başka bir şey: Nerede bırakacağını bilmez vazgeçmek demek değildir. Bu yalnızca konumumuzu ve sınırlarımızı bilmektir. Mutluluk ve mutsuzluğu birbirinden ayıran çizgiden; acıyı fırsattan ayıran çizgiden bahsettik.
Hassas noktayı bulmak için her gün uğraşın ve hayat kalitenizi artırın.
Bu metin yalnızca bilgilendirme amaçlı sunulmuştur ve bir profesyonelle görüşmeyi yerine geçmez. Şüpheleriniz varsa, uzmanınıza danışın.