Sizi Harekete Geçirecek 8 Hüzünlü Film

Sizi Harekete Geçirecek 8 Hüzünlü Film
Gema Sánchez Cuevas

Yazan ve doğrulayan psikolog Gema Sánchez Cuevas.

Son Güncelleme: 26 Ocak, 2019

İnsanlar birini bir filmde güldürmenin ağlatmaktan çok daha kolay olduğunu söyler. İzleyicilerle bağlantı kurmak kolay değildir, ancak bu gerçekleşirse harika olur. Özellikle hüzünlü bir film, sizi duygulandırma ve karakterlerle empati kurmanıza yardımcı olacak özel bir güce sahiptir.

Birkaç saat boyunca gözleriniz sizi onların hayatlarına götürür. Ne hissederlerse siz de hissedersiniz, bağırdıklarında siz de bağırırsınız ve hareket etmeyi hissettiklerinde siz de hareket etmeyi hissedersiniz. Filmlerin büyüsü, ekranda izlediklerinizin kendi dürtüleriniz için bir aktivatör gibi olmalarıdır.

Hüzünlü filmler sizi acı çeken ve zorlukla mücadele eden insanların yerine koyar. Her zaman mutlu bir sonla bitmezler. Ama bize işler zorlaştığında, asla pes etmememiz gerektiğinin ne kadar önemli olduğunu öğretirler.

Sizi harekete geçirecek 8 hüzünlü film

Aşk

Bu Fransız filmi, karısının hastalığıyla yüzleşen yaşlı evli bir çiftin hikayesini anlatır. Yanlış anlaşılma, yalnızlık ve şefkat bu filmdeki ana temalardır. Kocası Georges, karısının sorunları ile uğraşmak zorundadır ve onu yaşamak istemediği bir noktaya getirecek kadar zordur.

Yılgınlık ve acı, hem onun hem de kızının kaybetmemek için savaşmalarını sağlar. Yönetmen Michael Haneke, muhakkak seyredilmesi gerektiğini düşündüğümüz bu başyapıtla 2012 yılında Oscar ödülü kazanmıştır.

Hachi: Bir Köpeğin Hikayesi

Parker Wilson, müzik öğretmenidir ve bir gün Akita cinsi yavru bir köpek bulur. Karısının istememesine rağmen, köpeği sahiplenmeye karar verir ve sonunda aralarında özel bir bağ kurulur. Gerçek olaylara dayanan hikaye, köpeklerin sahiplerine ne kadar sadık olduklarına odaklanır. Bu filmde köpek, her gün tren istasyonunda Parker’ı bekleyecek kadar da sahibine sadıktır.

hachi

Ruanda Oteli

Hutu halkının Tutsi halkını öldürdüğü Ruanda’da meydana gelen soykırım, bu filmde soğuk ve objektif bir şekilde, ama aynı zamanda cesurca canlandırılıyor. Başlıca karakter Paul, bir oteli yöneten ve yüzlerce ailenin zulümden kaçarak saklanmaları için yardım etmeye karar veren Hutu halkından biridir.

Paul’ün karısı Tutsi’dir ve hem karısı hem de kızları ölüm tehditleri almaktadır. Uluslararası yardımı beklerken, Hutu liderlerine rüşvet vermesi, kısıtlı kaynaklar ile uğraşması ve ailesini kurtarmak için de daima soğukkanlılığını koruması gerekiyor.

“Sinema, hayatı filmleştiren bir sanat değildir: sinema, sanat ve yaşam arasında bir şeydir.”

– Jean-Luc Godard

Brokeback Dağı

Brokeback Dağı, iki Amerikalı kovboy arasındaki aşk hikayesini anlatıyor. Başlangıçta, her ikisi de sosyal geleneklerden dolayı duygularını inkar ederler, ancak daha sonra güzel, nispeten zorlu, bir ilişki kurmaya başlarlar. Filmin bize nasıl aşık olduklarını gösterme şekli basit ve doğaldır, ancak aşırı reddedilme korkusundan dolayı da oldukça karmaşıktır.

Piyanist

Roman Polanski’nin tam bir hazine olan bu filmi, Polonyalı Yahudi kökenli piyanist olan Wladyslaw’ın hayatının etrafında dönmektedir. Onu son derece katı bir yaşam sürdüğü ve Nazilerin işlediği korkunç vahşetlerle karşı karşıya olduğu Varşova Gettosunda yaşamaya zorlarlar. Onu hayatta tutan şey piyanoya olan sevgisidir ve onun bu yeteneğini keşfeden bir Nazi subayı tarafından kollanmaktadır.

Omuz Omuza

Isabel, işten başka hiçbir şey düşünmeyen bir moda fotoğrafçısıdır. Boşanmış bir adam olan Luke ile ilişkisi vardır ve Luke eski karısı ve çocuklarının annesi Jackie ile sürekli tartışmaktadır. Eski karısının ölümcül kanser hastası olduğunu öğrenince hayatları tamamen tersine döner ve dolayısıyla da Isabel, çocuklarla daha fazla zaman geçirmek zorunda kalır.

çocuklarıyla şarkı söyleyen anne

Kız Arkadaşım

Küçük Vada, sürekli ölümün etrafında dolaştığı bir hayat sürmektedir. Babası evlerinin bodrumunda cenaze işleriyle ilgilenmektedir. Annesi onu doğururken ölmüş ve büyük annesi de Alzheimer hastasıdır. En iyi arkadaşı Thomas’la huzurlu günler geçirmektedir, ancak yeni mortisyen Shelly ortaya çıktığında her şey değişir.

Ölü Ozanlar Derneği

John Keating, özel bir erkek okulunda İngilizce öğretmenidir. Gelişi onunla birlikte biraz heyecan ve gizem getirir, çünkü öğretme yöntemleri tam olarak normal değildir. Dört arkadaştan oluşan bir grup, gençken onun “Ölü Ozanlar Derneği” adını verdikleri bir şiir kulübüne üye olduğunu öğrenirler.

Keating, onlara nerede buluştuklarını gösterir: şiir hakkında konuştukları ve en derin düşüncelerini ifade ettikleri eski bir ağaç.

Sonuç olarak, bu içten, hüzünlü filmler size hayatın anlamını düşündürecek. Bu filmlerdeki karakterler her zaman güçlü ya da cesur değiller, ama onları bu kadar insan ve anlamlı kılan şey tam da budur. Çünkü değişim, iyi ya da kötü, hayatta asla kaçınamayacağınız bir şeydir.


Bu metin yalnızca bilgilendirme amaçlı sunulmuştur ve bir profesyonelle görüşmeyi yerine geçmez. Şüpheleriniz varsa, uzmanınıza danışın.