Kendinizi Duygusal Alıcı Kişilerden Nasıl Korursunuz?
Yazan ve doğrulayan psikolog Valeria Sabater
Duygusal alıcı karaktere sahip kişiler, hayatımızdaki her şeyi yutan kara delikler gibidir. İstekleri ile bizi tüketir, davranışları, dertleri, farkındalıklarının olmaması, kendi çıkarlarını ön plana çıkararak ya da kişisel olarak verdikleri zararla sürekli olarak bizi yıpratırlar. Bu alıcılar arasında anne ve babalar, eşler, arkadaşlar ve hatta çocuklarımız bile bulunmaktadır. Bu insanların bizim onlara verdiğimiz kendi yetkilerimizi, otoritemizi ve itibarımızı bir anlamda yağmalayan kişiler olarak karşımıza çıktığı söylenebilir.
Mark Twain, biraz da alaycı bir şekilde alma ve verme konusunda ana prensibin, bir şey verirken bunun karşılığında on şey alabilme yeteneğine sahip olmak olduğunu belirtmiştir. Aslında Pennsylvania Üniversitesinde öğretim görevlisi olan ve “Al ve Ver” adlı kitabın da yazarı olan Adam Grant gibi uzmanlar, bizlere alıcıların vericiler olmadan var olamayacağını ifade etmektedirler. Yani kimi zaman bu karşılıklı değiş tokuş girdabına düşen biz de olabiliyoruz. Bunun sonucunda da dengenin hep bir taraf lehine bozulmasına izin veren de aslında kendimiz olmuş oluyoruz.
Alıcı kişilerin çok belirgin bazı özellikleri bulunmaktadır: Bu insanlar verdiklerinden hep daha fazlasını almak isterler. Karşılıklı olarak gerçekleşen bu durumun hep kendi avantajlarına olacak şekilde gelişmesini ve kendi çıkarlarının daima başkalarının ihtiyaçlarının önünde olmasını arzularlar.
Bu konuyu incelerken asıl maksat kesinlikle bir suçlu aramak değildir. Temel amaç, etkileşimin türü ne olursa olsun her zaman için bir alış verişin bulunduğunun farkında olmaktır. Günümüzde yaşayan insanlar, birbirleri ile fikirlerini paylaşır, birbirlerini cesaretlendirir, tavsiyelerde bulunur ve kimi zaman da birbirlerine güvenirler. Bu insanlar arasında diğerlerine her zaman ışığı gösteren, onlara ihtiyacı olan şeylerin yeşerip büyüyeceği bir zemin sunan, onları hep cesaretlendirip sürükleyen türde doğal bir yeteneğe sahip olanlar bulunmaktadır. Bu tür insanlar, bu davranışları farkında olmadan yaparlar. Çünkü doğuştan verici karaktere sahip bu kişiler, yaşadıkları hayatı bu şekilde algılamaktadırlar.
Ancak verici karakterde bulunan bir insanın hemen yanı başında mutlaka olayları idare eden bir kişi bulunur. Bu kişi gittikçe artan bir şekilde hizmet edilerek daha güçlü hale gelir. Bu tür insanlar her zaman açık olan bir “radara” sahiptir (bunu aklınızdan hiçbir zaman çıkarmayın). Bu radarla etraflarında daha fazla verici arayarak herhangi bir ön şart olmadan onlar üzerinden beslenirler.
Duygusal Alıcılar: Doğuştan Mı Yoksa Sonradan Mı Olurlar?
Duygusal alıcı karaktere sahip insanların doğuştan mı böyle oldukları, yoksa sonradan mı bu özelliği kazandıkları sorusunu aydınlatacak herhangi bir çalışmanın bulunmadığını ifade etmek gerekir. Ancak ebeveyn bağlılığı konusunda çalışmaları ile tanınan ve 90’lı yıllarda “çok talep eden çocuklar” terimini bulan pediatrist ve araştırmacı William Sears’a göre, bebeklerden bazıları daha yoğun duygusal ihtiyaçlarla dünyaya gelmektedir. Bu bebeklerin uykuya dalmaları normal bebeklere göre daha zor olmakta ve genel olarak büyütülmeleri çok daha karmaşık ve fazla ilgi isteyen bir süreç gerektirmektedir.
Bu bulgu, sunduğundan daha fazla almaya odaklı ya da ilgi odağı olmayı birileriyle ilgilenmekten daha fazla önemseyen insanların neden var olduğunu açıklayabilecek bir detaydır. Ancak konuyla ilgili farklı bir bakış açısı öne süren birçok uzmanın bulunduğunun da altını çizmek gerekir. Bu alternatif fikir de oldukça ilginç ve hatta çok açıklayıcı görülmektedir. Buna göre, duygusal alıcı yapıya sahip insanlar narsist bir kişiliğe sahiptir. Bu bağlamda, profesörler Robert Raskin ve Calvin S. Hall, 1979 yılında narsist kişiliği ölçmek için bir cetvel geliştirmiştir. Bu cetvelde, aynı zehirleyici ve yorucu model açık bir biçimde yer almaktadır.
Duygusal alıcı kişiler, narsisizmin bir diğer yüzünü temsil etmektedir. Bu kişilerde, tüm ilginin merkezinde olmayı haklı gören bir üstünlük duygusu bulunmaktadır. Bu insanlar, sürekli olarak tüm sohbetlerin kontrolleri altında olmasını isterler. Her türlü girişimde ayrıcalıklı bir yere sahip olmayı, her projede söz sahibi olmayı, her durumda dikkat çekmeyi ve her acıda kendisinden özür dilenmesini beklerler. Bu insanlar, her şeyi silip süpürür ve etraflarında bulunan kişilerin tüm enerjisini emerler. Ayrıca diğer insanların haklarını ellerinden alan ve kendilerine olan güveni tüketen birer kara delik gibidirler.
Çoğumuz arkadaşlıklarımızda ya da duygusal ilişkilerimizde genellikle verici karakteri temsil ederiz. Bunu herhangi bir karşılık beklemeden ve içten bir biçimde yaptığımız için, duygusal alıcı insanları anlamamız ve onların varlığını kabul etmemiz oldukça zordur. Bu kişilerin, verici insanları bulmak için kullandıkları radarları vardır. Ancak bizim böyle bir algılayıcımız bulunmamaktadır.
Duygusal Alıcı Kişilere Karşı Kendimi Nasıl Koruyabilirim?
En başta da altını çizdiğimiz gibi duygusal alıcılar, verici karaktere sahip kişileri algılayıp bulmada oldukça yeteneklidirler. Ancak buna karşın, her şeyini hiçbir karşılık beklemeden vermeye hazır olan, bir ilişkiyi karşılıklı aşk ve sevgi değişimi olarak gören kişiler ise narsist yaklaşımları anlayıp algılamada o denli yetenekli değildir.
Bu nedenle şimdi, bu tip kişilik yapısına sahip insanlara karşı kendimiz nasıl korumamız gerektiğine ilişkin yöntemlere göz atalım.
Vücudunuzu Dinleyin
Duygusal alıcı kişiler, etrafa rahatsızlık yayarlar. Bu tür kişilerin davranışlarının, yaptıkları numaraların ve niyetlerinin en başlarda farkında olmamamız doğal bir durumdur. Ancak daha sonraki zamanlarda çelişkili durumları, fiziksel tükenmişlik hissini ve bu kişiyle vakit geçirmenin bizi ne kadar yorduğunu anlamaya başlarız.
Gözünüzde Büyütmeyin ve Gerekçe Aramayın
Bir kişi hoşlanmadığımız bir şey yaptığında, rahatsız olmamıza yol açtığında ya da çelişkiye düşmemize neden olduğunda ilk yaptığımız şey, bu hareket için bir gerekçe ya da sebep aramak olmaktadır. Kendi kendimize, bu davranışı belki de stresli olduğundan ve çok da fazla düşünmeden yaptığını söyleriz. Ayrıca bu kişinin kısa süre içinde hatasını anlayarak bizden özür dileyeceğini de düşünürüz. Yani bu kişiyi olduğundan daha iyi ve hatta mükemmel görme eğiliminde oluruz. Çünkü o, bizim partnerimiz, arkadaşımız ya da kardeşimizdir. Onu gözümüzde mükemmelleştiririz, çünkü aslında bir alıcı karakteri beslediğimizi bilmeden onu severiz.
Bu yanlışları düzeltmek için, kendimize uyguladığımız filtreleri kaldırmalı ve böylelikle etrafımızdaki insanları gerçekte oldukları gibi görmeye çalışmalıyız.
Unutmayın ki Sen Bunu Hak Ediyorsun, Bırak Bilsinler: Kendine Daha Fazla Güven
Size burada verebileceğimiz en önemli tavsiye, duygusal alıcı kişilere karşı kendimizi savunmanın en iyi yolunun onlara karşı mesafe koymak olduğudur. Ancak bu her zaman mümkün olmadığı gibi en akılcı yöntem olduğunu söylemek de zordur. Narsist yaklaşıma sahip kişi yaptığı hareketlerin etkilerinin farkında olmalıdır. Bu yüzden, ona sınırlarımızın ne olduğunu ve yaptıklarının sonuçlarının nereye vardığını (ya da varabileceğini) göstermekten daha iyi bir seçenek yoktur.
- Kim herhangi bir zamanda yaptığı bir hareketin sonucuyla yüzleşirse, er ya da geç öncelikli olma ayrıcalığını kaybedecektir.
- Kim herkesten daha fazlasını hak ettiğini düşünürse er ya da geç ilgisizlikle baş başa kalacaktır.
Bu bağlamda, sınırlarımızı sürekli olarak ihlal eden kişilere karşı “sıfır tolerans” stratejisini benimsememiz gerekir. Bu yüzden, daima kendine güvenip daha iddialı olarak, her zaman için neleri hoş göremeyeceğimizin, nelere ihtiyacımız olduğunun, neleri vermek istediğimizin ve bunun karşılığında da karşı taraftan neleri beklediğimizin farkında olmalıyız.
Sonuç olarak, bu konuda en fazla gerek duyulan özelliğin hazırlıklı bulunmak olduğunu belirtmekte fayda vardır. Bu bağlamda, bizi yıpratarak mutluluğumuzu alıp götürmek isteyen kişileri çok iyi bir biçimde tanımak en önemli detaydır. Shakespeare’in de dediği gibi, bir gramlık önlem bizi bir kiloluk acıdan kurtaracaktır.
Bu metin yalnızca bilgilendirme amaçlı sunulmuştur ve bir profesyonelle görüşmeyi yerine geçmez. Şüpheleriniz varsa, uzmanınıza danışın.