Kalbi Buz Kesmiş: Duygularını İfade Etmekte Zorlanan İnsanlar
Yazan ve doğrulayan psikolog Sergio De Dios González
Mutlu ve uzun süreli bir ilişkiyi besleyen psikolojik ve duygusal damarlar şüphesiz ki sevmek ve sevdiğini her gün göstermektir. Ancak bazı insanlar bunu nasıl yapacağını bilmez ya da sadece sevginin dilini konuşmayı reddeder.
Bu insanların kalbinin “buz kesmiş” olduğunu söyleriz. Bu kişiler çelişkilerle, korkularla ve dikenli tellerle doludur. Bu ve bunun yanında bir de duygularını ifade etme kabiliyetlerinin olmayışı, kendi çocukları da dahil tüm sevdikleri kişilere ciddi bir şekilde acı verir.
Bu hiç de şaşırtıcı değildir, bu yüzden sevgiyle kurulan bir iletişim her ilişkinin temel taşıdır. Hatta çiftlerin terapiye başvurmasının esas sebebi de bu temelin olmayışıdır.
İlişkide bir kişinin hak ettiği değeri görmediğini hissetmesi aslında kişiler arasında çok yaygın yaşanan bir durumdur. İki kişinin arasında sevgi göstermek ve görmek söz konusu olduğunda genellikle bariz bir eşitsizlik vardır.
“Bir kişinin fikirlerini değiştirmenin yolu her zaman sevgi olmalıdır, öfke değil.”
– Dalai Lama
Bazı psikologlar bu durumu dokunmaya aç olmak şeklinde yorumluyor, fakat aslında bundan çok daha fazlasıdır. Kalbi buz kesmiş insanlar doğrulayamadıkları duygulara sahiptir ve düşmanca ya da çekingen olmadan duygularını ifade etmekte güçlük çeker.
Bu kişiler pek kolay kolay yıkılmazlar. Bu duygusal boşlukta kaldıkça er ya da geç ilişkinizden ve ortada hala ortak bir sevgi olup olmadığından şüphe duymaya başlarsınız.
Sevgi ve duygusal olarak hayatta kalmak
İnsanlar hayatta kalmak için beslenmekten çok daha fazlasına ihtiyaç duyar. Elbette hücrelerimizin bizi hayatta tutan o tüm muhteşem şeyleri yapabilmesi için besin maddelerine ihtiyacı vardır.
Ancak, kulağa garip de gelse, sevgi de bizi besler, bize güç verir ve bir grubun parçasıymışız gibi hissetmemizi sağlar. Kendimizi özdeşleştirdiğimiz, içerisinde güvende ve mutlu hissettiğimiz bir gruptur bu.
Meşhur “Sarılmak Bedava” akımını başlatan Juan Mann buna güzel bir örnektir. İnsan temasından o kadar mahrum kaldığını hissetmiş ki bir süreliğine insanlar hakkında hep en kötüsünü düşünür olmuş. Partneri tarafından terk edilmiş, arkadaşsız kalmış, ailesi boşanmış ve büyükannesi hasta olmuş… Mann bütün bunlar üst üste gelince de öleceğini sanmış.
Ta ki bir gün bir partide başına harika bir şey gelinceye kadar. Tanımadığı bir kız onun üzüntüsüne istinaden gösterdiği empatiyi ifade etmek için ona birden sarılmış. Bunun üstüne Mann’ın kalbindeki buzlar bir anda erimiş ve dünya onun için yeniden ahenk, denge ve anlam kazanmış.
Bu kısa deneyimden sonra Juan Mann, sarıllmaya ihtiyacı olan herkes için sarılmanın bedava olduğunu söyleyen kocaman bir tabela ile sokağa çıkmaya karar verir. Bu da ona müthiş bir terapi gibi gelir. O zamana kadar temastan ve sevgiden o kadar mahrum kalmış ki şiddetli bir depresyonun içine gömülmüş.
Şimdi ise hiç olmadığı kadar mutlu olduğunu söylüyor. Hatta onu en çok şaşırtan şeyin insanların ona verdiği tepkiler olduğunu kendi belgesinde anlatıyor. İnsanlar ilk başta şaşırsa da sarıldıktan sonra hepsinin yüzünde kocaman bir gülümsemeyle ayrıldığını görmüş. Yani bundan herkes bir fayda sağlamış oldu diyebiliriz.
Kalbi buz kesmek ya da sevgisini gösterememek
Sevginin ne kadar “ilkel” ve gerekli olduğunu insanlarda olduğu kadar artık hayvanlarda da görebiliyoruz. Hayvanlar bile bu teması, samimiyeti ve duygusal bağı her gün arıyor.
Yani bu bağ ve duygularımızı ifade etmek doğal, temel ve aynı zamanda da büylü bir şeydir; peki neden bazı insanların kalbi buz kesmiştir?
- İlk önce anlamamız gereken şey duygularımızı ifade etmekte zorluk çekmek için ortada hiçbir sebep olmadığıdır. Tüm bu insanları ve davranışlarını bir araya getirip tek bir kategoriyle sınıflandıramayız. Aynı şekilde, bu durumun belli bir patolojik hastalıktan kaynaklandığını da söylemek mümkün değildir.
- Bunun en yaygın sebeplerinden biri düşük bir öz saygıdır. Olduğumuz kişiye karşı hissettiğimiz bu güven eksikliği bizi ilişkilerimizde savunmacı bir tavır takınmaya iter. Reddedilmiş hissetme riskini en aza indirgeyebilmek için zayıflık olarak nitelendirdiğimiz yönlerimizi saklarız.
- Bu da demek oluyor ki birine sevgi göstermenin ve duygularımızı belli etmenin bir zayıflık göstergesi olduğunu düşünürüz. Öz saygımızın ne kadar düşük olduğu ortaya çıkacakmış gibi hissederiz. Bu yüzden mesafemizi korumanın daha akıllıca bir hareket olduğunu düşünürüz. Dışarıya güçlü görünmek için sevgi göstermekten kaçınarak bir maske takarız.
Göz ardı edemeyeceğimiz başka bir konu daha var: nasıl yetiştirildiğimiz. Eğer ilginin eksik olduğu ya da hiç olmadığı sevgisiz bir ortamda doğmuş ve büyümüşsek, muhtemelen sevginin ne olduğunu anlayamaz, değerini bilemez ve sevgimizi göstermeye de cesaret edemeyiz.
Ne de olsa çocukken bize bunu gösteren biri olmamıştır. Bu durumda duygularımızı ifade etmekte sorun yaşamamız kaçınılmaz olur.
- Tabi ki aleksitimiyi de unutmayalım. Bu rahatsızlık sadece duyguları göstermekte yetersizliğe değil, aynı zamanda içe bakış ve empati eksikliğine de sebep olur. Bu rahatsızlığı olan kişiler sıklıkla yüzeysel, mantıklı ve somut olana odaklanırlar. Aleksitimi genellikle otizm spektrum bozukluklarıyla beraber ortaya çıkar.
Kalbi buz kesmiş kişilerle nasıl baş etmeliyiz?
Son olarak açıklığa kavuşturmak adına hatırlamamız gereken başka bir konu daha var. İnsanları sevgi göstermeleri için “zorlayamayız.” Bu taktik hiçbir zaman işe yaramaz. Aslında bunu yapmaya çalışmak ters etki yaratabilir ve kişinin tam tersi bir davranışta bulunmasına sebep olabilir.
Bu durumda en uygun davranış, herbir kişinin kendine özgü ihtiyaçlarını, psikolojik ve duygusal gerçekliklerini temel alarak çalışmak olacaktır. Çoğu durumda en mantıklı strateji öz saygı üzerinde çalışmaya ve daha pozitif bir benlik imajı kurmaya odaklanmaktır.
Unutmayın, eşinizin, arkadaşınızın ya da çocuğunuzun sevgi gösterme kabiliyetinden yoksun olmasının altında mutlaka bir eksiklik ya da çözülmesi gereken bir problem yatıyordur.
Tüm alıntı yapılan kaynaklar, kalitelerini, güvenilirliklerini, güncelliklerini ve geçerliliklerini sağlamak için ekibimiz tarafından derinlemesine incelendi. Bu makalenin bibliyografisi güvenilir ve akademik veya bilimsel doğruluğa sahip olarak kabul edildi.
- Meza-Concha, N., Arancibia, M., Salas, F., Behar, R., Salas, G., Silva, H., & Escobar, R. (2017). Towards a neurobiological understanding of alexithymia. Medwave, 17(04).
- Chiquito Benítez, M. B. (2022). Empatía y alexitimia en estudiantes de psicología clínica de la Universidad Central del Ecuador, período 2021 (Bachelor’s thesis, Quito: UCE).
Bu metin yalnızca bilgilendirme amaçlı sunulmuştur ve bir profesyonelle görüşmeyi yerine geçmez. Şüpheleriniz varsa, uzmanınıza danışın.