Çocuklarda Davranış Bozuklukları
Son dönemde çocukların ve ergenlik çağlarındaki gençlerin tedavi ihtiyaçlarında önemli oranda artış gözlenmektedir. Bu bağlamda, davranış bozuklukları ve bunlara bir açıklama getirmek için yapılan çalışmalar, sorunun kökeninin sosyal faktörlere dayandığını göstermektedir.
Bu faktörlerin çokça bulunduğu senaryolar, hem küçük davranış biçimlerinin hem de daha büyük ve ciddi durumların ortaya çıktığı sonuçların bunlardan kaynaklandığına işaret etmektedir.
Şimdi konuyu daha detaylı bir biçimde inceleyelim.
Sosyal Kaostan Aileye Davranış Bozuklukları
Eğitim alanında ilk ve orta dereceli okullarda öğrenciler arasında agresiflik ve şiddet içerikli davranışların geliştiği gözlenir. Ancak şiddet kavramını sadece okulla sınırlandırmak elbette konuyu aşırı derecede basite indirgemek anlamına gelecektir.
Bu bağlamda insan kendine şu soruyu sormadan duramaz: Eğer farklı sosyal ortamlara sürekli olarak şiddet içerikli durumlarla karşı karşıya kalıyorsak okullarda şiddet nasıl olmasın ki? Futbol maçları, trafik kazaları, farklı seviyelerde ve boyutlarda yozlaşma, insanların tecavüze, baskına ve yağmaya uğradıkları sokak ortasındaki soygunlar…
Öte yandan iş hayatına baktığımızda gücün kötüye kullanıldığı ve kötü muamelenin bulunduğu istikrarsız bir ortam karşımıza çıkar. İşte bu olumsuz görüntü sonucunda mevcut ekonomik koşullar işsizliğin ve son derece yoksul marjinal bir nüfusun ortaya çıkmasına yol açar. Bu fakir insanlar aynı zamanda aşırı derecede bir öfke ve kızgınlık hissiyle doludur. Bu da yetmezmiş gibi ahmakça hazırlanmış filmler ve televizyon programları yıldızların ve ünlülerin kendi aralarındaki anlamsız savaşlarını insanlara sunmaktan geri kalmazlar.
Eğer bir toplum çocuklara ya da gençlere neyin doğru neyin yanlış olduğunu anlayabilecekleri parametreler sunması gerekiyor ve bu toplumun sunduğu referanslar saçmalık, yozlaşma ve şiddetten ibaretse, ne kadar sağlıklı figürler yetiştirebilir ki?
Hepimizi tehdit eden bu kriz durumu günden güne hayatın bir gerçeği haline gelmektedir. Bu sağlıksız ortamın yarattığı problemli ve çatışmalı durumlar her geçen gün daha açık bir biçimde gün yüzüne çıkmaktadır. Kriz içindeki ailelerde bu nevroz çekirdekleri ailenin her bir bireyine adeta işlemektedir. Bu nedenle davranış bozuklukları artık gizli ve belirsiz değil, açık bir biçimde görülmektedir.
Aile, İş ve Kaos Ortamı
Sosyal anlamda bakıldığında aileler bu olumsuz durumun yarattığı kaosun içine batmış durumdadırlar. Bu kaçınılmaz durum az ya da çok ailenin içinde bulunduğu toplumun iyi yönleri ya da tutarsızlıklarını kendi içinde tekrar tekrar üretmeye devam etmesine yol açmaktadır.
Günümüzde aile ortamı sosyal ortamla benzeşen bir yapıya sahiptir. İnsanlar genellikle aşırı derecede talepkar bir iş ortamında çalışmak durumunda kalırlar. Bu da sürekli olarak sahip olduklarımızı kaybetme tehdidi altında yaşamamıza neden olur. Yani günümüzde her birimiz çok kolay bir biçimde harcanabilen insanlar olarak hayatımızı sürdürmek zorunda kalırız.
Evde ise çiftlerin büyük kısmının arasındaki iletişim çok yetersiz düzeydedir. Genellikle kalıplaşmış hikayesel cümlelere ve günlük ihtiyaçlara bağlı kalırlar. Ödemeler, günün getirdiği ufak sorumluluklar ve yaşantıları konusunda sığ düşünceler… Bu durum aslında aşırı derece stabil bir hayat arayışı değildir. Sonuçta kendilerini bambaşka bir kaosun ortasında bulabilirler: ayrılık. Ancak bu tür bir yaşam tarzının getirdiği acizlik kısa süre içerisinde meşhur “kartopu etkisine” neden olabilecek olumsuz etkileri de beraberinde getirebilir.
Sürekli gerginliğin bulunduğu bir ortama bir de agresif davranışlar eklendiğinde, bu ortamda yaşayan her bireyde kızgınlık, öfke, özgüven eksikliği ve acizlik durumları baş gösterir.
Çocuklar ve Davranış Bozuklukları Semptomları
Çocuklar, işte bu davranış biçimleri ile çevrelenmiş bir dünyada yaşıyorlar. Anne ve babalar birbirlerine karşı tutumlarında gittikçe daha az müsamahakar bir görünüm sergiliyorlar. Bunun sonucunda da şikayet edecek küçük bir alan isteği bile çok ciddi ve şiddet içerikli durumlara yol açabiliyor. Ancak aile içi gerginlik bu sınırların da dışına çıkıyor. Doğal olarak hem anne hem de baba çocuklarını bu çatışma içerikli ortama çekmiş oluyorlar.
Bu çatışma ortamına sürüklenen her çocuk taraflardan birinin yanında olmak durumunda kalıyor. Eğer babasının yanında olursa, annesinin babasına yaptıklarından dolayı ona bir kızgınlık duyuyor. Ancak aynı zamanda annesi hakkında bu şekilde düşündüğü için bir tür suçluluk duygusu da hissediyor. Tabii bu durumun tam tersi de gerçekleşebiliyor. Suçluluk ve kızgınlık aile içi huzursuzluğun sürekli hale gelmesinin temel nedenleri arasında yer almaktadır.
Aile içi olumsuz ortamın yarattığı iletişim bozukluğu hızlı bir biçimde çok karmaşık bir hale gelebilir. Sonuçta bu çocukların duyguları doğal olarak diğer ortamlara da aktarılıyor. Örneğin bu semptomatik davranışların görüldüğü yerlerden biri de çocukların ikinci evi olarak nitelendirilebilecek okul ortamıdır.
Aileden Okula Davranış Bozuklukları
Okuldaki bir çocuk ailesinden öğrendiği iletişim şeklinin aynısını ya da benzerini tekrarlar. Ancak aynı zamanda içinde biriken ve dayanılmaz hale gelen öfkeyi de bu şekilde açığa vurur. Okulda bu tür şiddet içerikli davranışları tekrarladığında bir tür “agresif” damgası yemek için yeterli olur. Ve ayrıca bu durum ortaya çıkar çıkmaz çocukta öğrenme yetersizlikleri de görülmeye başlar. Bu iki konum arasında kalan çocuk arkadaşlarının sataşmalarına ya da şakalarına maruz kalır. Bu durum kendisini dışlanmış hissetmesine yol açar. Bu nedenle de şiddet içerikli davranışlar sergiler ve sonuçta ona verilmiş olan “agresif” etiketinin ne kadar haklı olduğunu bir anlamda onaylamış olur.
Okula sürekli olarak çağrılan, kötü notlarla karşılaşan ve olumsuz geri bildirimler alan anne ve babalar çocukları üzerine daha fazla eğilme ihtiyacı hissederler. Bir dizi ödül ve ceza yöntemi kullanarak sorunu çözmeye çalışsalar da genellikle bunda başarılı olamazlar.
Bu aşamadan sonra çocuk artık sadece okulda değil, aynı zamanda evde de bir sorun kaynağı haline dönüşür. Ancak bu durumun ortaya çıkardığı semptom ise son derece etkileyicidir: Öfkesini bir noktada dışa vuramayan çocuk artık anne ve babasının kendisine daha yakın olmalarını sağlar. Bu sayede dikkatlerini, ayrılık riskine yol açan tartışmalardan uzaklaştırıp kendi üstünde toplamayı başarır. İşte bu davranış bozuklukları adeta sonsuz bir zincirin halkaları gibi zamanında durdurulmazsa kaosa ve umutsuzluğa yol açar. Bunun sonucunda da mental hastalıklara yakalanma riski ortaya çıkar.
Davranış Bozukluklarını Aşmak İçin Vakit Geçirmeden Terapiye Gidin
Günümüzde kısmen de olsa akıl sağlığı ve psikoterapi konusunda daha fazla bilgi sahibi olmamızdan dolayı, sağlıklı bir yaşantı kovalayan anne ve babalar terapötik araçlara başvurmaktadırlar. Bu araçlar sayesinde çocuklarında ortaya çıkan semptomları geri çevirmeyi ve davranış bozuklukları olarak nitelendirilen problemlerini çözmeyi amaçlarlar.
Bazı terapistler anne ve babalarla konuşmayı ve çocukla bir dizi özel seans yapmayı tercih ederler. Bu seanslarda, örnek olarak 4 – 5 yaş grubunda bulunan çocuklarda “oyun zamanı” olarak bilinen bir yöntem uygulanır. Bu uygulama ile çocuklar yaşadıkları problemin belirtilerini ifade eder ve oyun sayesinde bu problemlerin çözümü yapılabilir.
Ancak çocuk tarafından harekete geçirilen semptom (semptom olarak ortaya çıkan mesajın nasıl okunması gerektiğini bilmeye bağlı olarak), anne ve baba arasındaki bitmeyen çatışmaları, ayrılık olasılığına karşı tepki, bir arada bulunamama tecrübesi ya da ailenin bölünmesi gibi pek çok durumu ifade ediyor olabilir. Böyle bir durumda aile terapisi kaçınılmaz olur. Bu terapide o aile içindeki dinamikler ve bu küçük sistemin sigortası haline gelmiş olan çocuklardan birinin semptomatik davranışları ortaya çıkar.
Çocuklar ve ergenlik çağındaki gençlerle ne tür terapötik uygulama yapılırsa yapılsın, hastalık ve davranış bozukluğu sürecinin geri işlemesini sağlamak için bu uygulamalarda mutlaka onlara gerekli olan araçlar ve kaynaklar sunulmalıdır.
Anne ve babalar olan biten hakkında bilgilendirilmeli ve çocuğa odaklanan problemin ortaya çıkmasından dolayı sorumluluk almalıdırlar. Diğer türlü eğer sorumluluk almadan semptomun sadece çocuğu ya da gence ait olduğuna inanırlar ve kendilerinin bu konuyla herhangi bir ilgilerinin bulunmadığı düşünürlerse, herhangi bir çözüme ulaşmak mümkün olmaz ve “benzer şeyler sürekli olarak” tekrarlanmaya devam eder.
Psikoterapi, düşünmek ve öğrenmek için uygun bir alan yaratır. Davranış bozuklukları gibi sağlığı olumsuz yönde etkileyen değişimleri görmek ve bunları düzeltmek için son derece faydalı bir araçtır. Genel hastalıklar bağlamında, sürekli acı, belirsizlikler, kaygılar ve dengesizlikler gibi problemleri ardında bırakan bir çocuğun gülümsemesini yeniden kazanması kadar güzel ne olabilir ki?
Bu metin yalnızca bilgilendirme amaçlı sunulmuştur ve bir profesyonelle görüşmeyi yerine geçmez. Şüpheleriniz varsa, uzmanınıza danışın.