Varoluşsal Boşluk: Hayatın Anlamını Kaybettiğinizde
Yazan ve doğrulayan psikolog Gema Sánchez Cuevas
Hayat anlamsızdır. Yaşama karşı kayıtsızca hisseden insanlar arasındaki temel inanç budur. Bu, adaletsizliğin ağırlığını ve etraflarındaki her şeyle bir çeşit kopukluk hisseden insanların inancıdır. Başka bir deyişle, bu kişilerin hissettiği şey varoluşsal boşluk.
Bu kişiler, genellikle, ölüm ya da özgürlükten yoksun olmak gibi derin konular hakkında düşünmekten hoşlanan insanlardır ve onları içten içe tüketen varoluşsal bir boşluktan kurtulamazlar. Bu, toplumun neyin değerli olup olmadığına ve anında memnun olmaya dair sürekli mesajlar vererek katkıda bulunduğu bir boşluktur.
Ama aynı zamanda çektikleri ıstıraptan kurtulmak amacıyla sürekli olarak haz peşinde koşarlar. Mesele, dikkatlerini hissettikleri boşluğa yöneltmiyor olmalarıdır.
Bazı insanlar için, “Hayat neyi yaşamaya değer?” sorusuna iyi bir cevap yoktur. Hiçbir şey onların içindeki boşluğu doldurmaz, hiçbir şey onları tatmin etmez ve bu da, onları tam olarak acı çektikleri psikolojik bir duruma sürükleyen şeydir. Çoğu kez, bu durum derin bir depresyona veya kendine zarar verici bir davranışa dönüşür.
Varoluşsal boşluk, bir anlam krizidir ve kendini, düşünce tutarsızlığından dolayı dünyayı farklı bir bakış açısı ile gören biri olarak ya da acı çekmekten kaçınmak için sürekli olarak haz peşinde koşan biri olarak tanımlamanın bir sonucudur. Bu, günümüz dünyasında yaygın bir fenomendir, o yüzden daha ayrıntılı bir şekilde inceleyelim.
Varoluşsal boşluk: uçurumun derinliklerinde hissetme
Zihninizde gelişmekte olan hayatın anlamı, amaçladığınız şeyler gerçekleşmediğinde parçalanıp kaybolabilir. Gerçekte olan ile beklentileriniz arasında büyük farklılıklar ortaya çıktığında, hayal kırıklığına uğrayabilirsiniz.
Ayrıca, ciddi durumlar belirlilik ve güvenlik duygularınızı tehdit ettiğinde ve bunlarla yüzleşecek enerjiyi kendinizde bulamadığınızda da, hüsrana uğrayabilirsiniz.
Bütün bunlar, varoluşsal engellenmenin yoğun bir halini yaşamanıza ve bazen acı dolu bir boşluk hissetmenize neden olur. Bu, sanki içinizde anlamsız şeylerin varlığı tanımladığı ve diğer kişilerle iletişim kurma yeteneğinin kaybolduğu bir boşluk taşımışsınız gibi hissettirir.
Psikolog Benjamin Wolman, bu durumu “varoluşsal sinir bozukluğu” olarak kavramsallaştırmış ve şu şekilde tanımlamıştır:
“…hayatın anlamını yakalamada başarısız olmak. Yaşamak, mücadele etmek, umut beslemek için bir neden bulamadığınız hissiyatıdır. …Hayatta bir güdüm, bir amaç bulmaya yeterli olmama hissidir. İnsanlar, yaptıkları işlerde çaba sarf etseler bile tutkularının olmadığına inanırsınız.”
Bu durumun sosyal yönü
Psikoterapist Tony Anatrella gibi bazı yazarlar, anlam kaybının, özsel-aşkınlığa ulaşmayı engelleyen bencil davranışlardan oluşan kişinin kendi egosunu tatmin etme çabasından kaynaklandığına işaret ederler.
Ve diğer yazarlar, bu durum söz konusu olduğunda, hayatı anlamsız bulmanın izole olmakla ilişkili olduğunu, bireysel değerleri üstün tutmanın ve yanlış bir şekilde hazzın peşinden koşmanın mutluluğun anahtarı olarak görmek olduğunu savunuyorlar.
Yani, kendi bireysel arzularınıza odaklanıyor olabilirsiniz. Bu da, bir arada yaşama, dayanışma ve ya saygı gibi sosyal yönlere ilişkin hissin azalmasına neden olur.
Gerçekliği algılayamadığınız zaman ve asıl amacınızın mutlu olma hedefine dönüştüğünde, varoluşsal boşluk yaşama olasılığınız çok yüksektir. Sevinç gibi keyifli ve kısa süreli duygular, haz hissetmenize neden olur ama kendinizi gerçekleştirmenizi sağlamaz. Herhangi bir haz duygusunda olduğu gibi, alışkanlık yapabilir veya sizi esiri altına alabilir.
Öyle ya da böyle, hayatınızda sadece iyi değil, aynı zamanda sizin tarafınızdan gerçekleştirilen bir şey yapmanız gerekir. Bu nedenle, hayatın anlamı arzu ettiğiniz ve ihtiyacını duyduğunuz kaderinizle bağlantılıdır. Çünkü, bu arzu sayesinde kendinizi özgür bir şekilde geliştirebilirsiniz.
Kendinizi bir kere mutlu hissettiniz de, özgürlüğünüz içkin sınırları aşar ve hayatın anlamının maddi ya da ölçülebilir değil, bundan çok daha fazlası olduğunu anlarsınız.
Ancak, işler beklediğiniz gibi gitmediğinde, hayattaki anlam eksikliği sizi uçurumun derinliklerinde hissetmenize sebep olabilir.
İnsanın anlamlama boyutu
Avusturyalı psikiyatrist Viktor Frankl’ne göre, insanlarda esas olarak üç boyut mevcuttur:
- Bedensel boyut, bedeni ve biyolojik bölümü kapsar.
- Psişik/zihni boyut, psikodinamik gerçekliği ya da hem psikolojik hem de duygusal evreni gerekli kılar.
- Anlama ya da ruhsal boyut, ruhun fenomenolojisini kapsar. Bu nedenle, bu boyut diğer iki boyutun ötesine geçer. Dahası, bu boyut sayesinde insanlar, psikolojik bir şekilde konuşarak, sağlıklı bir yaşam geliştirebilirler.
Bu yüzden, ne zaman derin bir hissizlik hissederseniz hissederseniz, bu his sizin ruhsal boyutunuzla bir çatışma halinde olduğunuz anlamına gelir. Yaralarınızı sarmaya yetersiz olabilirsiniz, hatta ilk etapta onları teşhis dahi edemeyebilirsiniz; Yaşamak için bir neden bulmakta kendinizi yetersiz görebilirsiniz, dolayısıyla acı içinde boğulur ve tutarlılık ve amaçtan yoksun kalırsınız. Diğer bir deyişle, bu yaşadığınız varoluşsal bir boşluktur.
Sosyal ve bireysel değerler
Frankl, anlamı bulmanın yolunun sizin değerlerinizde yattığını vurgular ve sosyal bilinç, bunun ortaya çıkmasına yardımcı olan şeydir. Ancak, değerler kişisel samimiyetten kaynaklandığı halde, bu değerler kültürel, dini ve ya felsefi sistemlerle uyuşan evrensel değerlere dönüşür.
Bu nedenle, duygusal bağları korumakla birlikte, diğer kişilerle iletişim kurmak, insanları kendi mutluluğunuz için sorumlu tutmadığınız sürece, hayatın anlamını kaybetmemek için önemlidir. Bir anlamda, hayatın anlamının kökleri sosyal olgularda yer alır.
Fransız sosyolog ve felsefeci Durkheim, sosyal olguların yokluğunu ve bunun neye yol açtığını açık bir şekilde belirtmiştir:
[Bir birey] belirli bir konumun ötesinde kişiselleştirildiğinde, eğer kendisini diğer varlıklardan, insanlardan ve ya şeylerden çok radikal bir şekilde ayırırsa, onlardan faydalanması ancak hiçbir bağının olmadığı aynı kaynaklardan kendisini izole olmuş bir şekilde bulur. Etrafında boşluk yaratarak aslında kendi içinde bir boşluk yaratır ve kendi mutsuzluğundan daha fazla düşünecek hiçbir şeyi kalmaz. İçinde bulunan hiçlik ve bunun bir sonucu olan üzüntüden başka meditasyon nesnesi kalmaz.”
Hayatın anlamını bulmayı denemeden önce kendinizi keşfedin
Ancak, bu birini suçlamak ya da bir kurtarıcı aramak ile ilgili değildir. Buna karşılık, bu kendinizi keşfetmenize yarayan düşünceli ve sorumlu bir tavır. Bu, bir amaç bulmak ve varoluşsal boşluktan kurtulmaktır.
Ayrıca, bunu yapmak hayatın anlamını ifade etmenin çok sayıda yolu olduğunu fark etmek için de uygundur: dünyadaki insanlar kadar çok yolu vardır. Gerçekten de, her birimiz hayatımızdaki kendi serüvenlerimiz aracılığıyla hayat amacımızı değiştirebiliriz. Bu nedenle, tıpkı Viktor Frankl’inin de söylediği gibi, aslında, önemli olan hayatın genel olarak anlamı değil, ama onun her bir andaki anlamıdır.
Ayrıca, Frankl hayatın anlamını değil, bunun yerine kendimizi keşfetmemiz gerektiğini söyler. Sorumluluk, varlığınızın özel özüdür; hayatın anlamını kendinizi keşfederek bulun.
Varoluşsal boşluktan kurtulmak için tutumunuzu değiştirin
Zamanınızı, enerjinizi, çabanızı ve kalbinizi ortaya koymuş olsanız bile, hayat bazen adil olmaz. Ve kendinizi kötü hissetmeniz tamamen anlaşılabilir olmakla birlikte, iki seçeneğe sahipsiniz: ya zaten olanları değiştiremeyeceğinizi kabul edip mağdur bir şekilde devam edersiniz ya da aslında, değiştirebileceğiniz tek şeyin bu duruma karşı tutumunuz olduğunu kabul edersiniz.
Hareketleriniz, duygularınız, düşünceleriniz ve kararlarınızdan siz sorumlusunuz. Bu sayede, hangi konuda sorumlu olduğunuza karar verme imkanına sahipsiniz.
Bu nedenle, hayatın anlamı değişkendir. Her gün ve her an bir durumun içinde takılı kalacağınıza ya da kendinize olan saygınızla hareket edeceğinizi, gerçek benliğinizi dinleyeceğinizi, haz tuzaklarından ve anlık memnuniyetlerden kendinizi özgür kılacağınızı belirleyen kararlar alma fırsatına sahipsiniz.
“Bir insan, diğer kişiler arasında bir şey değildir; olaylar birbirlerini belirler, fakat insan nihayetinde kendi kendine karar verendir. İnsanın yeteneği ve çevre koşulları dahilinde olduğu şey, kendisini var etmektir.”
– Viktor Frankl
Tüm alıntı yapılan kaynaklar, kalitelerini, güvenilirliklerini, güncelliklerini ve geçerliliklerini sağlamak için ekibimiz tarafından derinlemesine incelendi. Bu makalenin bibliyografisi güvenilir ve akademik veya bilimsel doğruluğa sahip olarak kabul edildi.
- Adler, A. (1955): “El sentido de la vida”. Barcelona, Luís Miracle.
- Bauman, Z. (2006). Modernidad líquida. Buenos Aires: Fondo de Cultura Económica.
- Frankl, V. (1979): “Ante el vacío existencial”. Barcelona, Heder.
- Rage, E. (1994): “Vacío existencial carencia de un sentido vital”, Psicología Iberoamericana., 2(1): 158-166
Bu metin yalnızca bilgilendirme amaçlı sunulmuştur ve bir profesyonelle görüşmeyi yerine geçmez. Şüpheleriniz varsa, uzmanınıza danışın.