Marilyn Monroe Sendromu
Yazan ve doğrulayan psikolog Sergio De Dios González
Marilyn Monroe Sendromu herkesin sevdiği ama kimsenin derinlemesine anlamaya çalışmadığı insanları tanımlıyor. Bu insanlar tıpkı Norma Jean gibi yalnızlıkları çöküşleri olmuş insanlardır. Norma Jean daimi rolü “aptal sarışın” olan bir kadındı ama aslında çok az kişinin gördüğü daha derin, düşünen ve kendinden yüksek beklentileri olan başka bir yanı daha vardı.
Bu mükemmel film divasının nasıl öldüğünden bahsetmeyeceğiz. Bu konu hakkında zaten birçok şey yazıldı. Richard Buskin ve Jay Margoli adında iki gazetecinin yakın zamanda çıkardığı “Marilyn Monroe: Bir Cinayet Davası” gibi kitaplar bu konu hakkında size birçok bilgi verebilir. Bizi şu anda asıl ilgilendiren konu Marilyn’i tanımlayan psikolojik profil türü. Adını taşıyan bu sendroma yol açan bir profil.
“Ey Hayat! Senin iki yönünü takip ediyorum, havaya asılıyım, daha çok aşağıya düşer gibiyim… Ama kuvvetliyim, rüzgardaki bir örümcek ağı gibi.”
– Marilyn Monroe’nun şiiri
“Marilyn Sendromu” adlı kitabında doktor Elizabeth Macavoy, Marilyn’in fiziksel olarak ölmeden önce boşluktan ve yalnızlıktan ölmüş olduğunu söyler. Tüm o ihtişamın, sahne ışıklarının ve John F. Kennedy için söylediği o meşhur İyi Ki Doğdunuz Sayın Başkan şarkısının arkasında uzun süredir parçalanmış olan bir kadın vardı. Herkesin mutluluk görmeyi beklediği Hollywood filmlerinde gerçekte (onun gerçekliğinde) sadece bencillik ve kandırmaca olduğunu anlamıştı.
Marilyn Monroe Sendromu tam olarak nedir?
Marilyn Monroe Sendromu bugünlerde oldukça yaygın görülüyor. Aktör, şarkıcı gibi insanlarda ve genel olarak belli bir sosyal başarı elde etmiş herhangi birinde ortaya çıkabilir. Bu insanlar genellikle cazibeleriyle, güzellikleriyle ya da bir konuda olan becerileriyle diğer herkesten daha fazla dikkat çeker.
Herkesin sevdiği, hayran olduğu ve yakınında olmak, hayatının bir parçası olmak istediği insanlar… Ancak gerçekte bu insanlar, diğer insanların çoğu zaman sadece sosyallik basamaklarını tırmanmaya ve imajını düzeltmeye ihtiyacı olduğunda kullandıkları birer araçtır, oyuncak bebektir. Sadece herkesin hayran olduğu o “göz alıcı” kişiye yakın olmak isterler. “Obje kişi” ise insanların onu ne olarak gördüğünü ilk başta fark etmez. Herkesin odak noktasında olmak adeta bağımlılık yaratır. Bu özellikle de öz saygısı kırılgan ve çok düşük olanlar için rahatlatıcı ve kesinlikle memnun edicidir.
Yani Marilyn’in durumunda, tüm bu ilgi aslında travmatik bir çocukluk ve erken yaşta evlilikle sonuçlanmış aceleye getirilen bir ergenlik çağından sonra duygusal bir boşalmaya neden olmuştu. Ancak Marilyn yavaş yavaş bir şeyi anlamaya başladı. Kameralar, yapımcılar ve film yönetmenlerinden oluşan bir dünyada hayatta kalmak için kendine son derece saf bir kadın rolü yaratmak zorundaydı. Dertsiz tasasız ve her zaman göz alıcı biri. Herkesin istediği, aşık olduğu ve bilet sattıran imaj da buydu.
Norma Jean bu rolü kusursuzca oynadı ama yine de kimse ona Marilyn Monroe rolünü ustaca oynadığı için Oscar vermedi. Ama Marilyn’in, Hollywood’da hayatta kalmak için zeka seviyesini devamlı olarak düşük göstermeye ve başarısının sırrı olacak bu saflık rolünü kullanmaya zorlandığını çok kişi bilmez. Çekici olmak için kullandığı çocuksu ses tonunu koruyabilmek için her zaman son derece dikkatli oldu, böylelikle kendisiyle hiçbir alakası olmayan bir kadın yarattı…
Marilyn Monroe Sendromu ya da yok olan öz saygı
Hayranlık uyandırmak için bir rol yaratmanın, her zaman ilginin ve daimi bir arzunun odağında olmanın tehlikeli yanı, kendi kimliğinin en sonunda yok olup gitmesidir. Marilyn’in son kocası Arthur Miller, onun “Dr. Jekyll ve Mr. Hyde” gibi olduğunu söyler. Miller belki de Norma Jean’i gerçekten tanıma şansını yakalamış sayılı insanlardan biriydi. Çekingen, kendi başına ve düşünceli tarafıyla, şiir yazmayı seven o kadını.
Miller, onun “şiire yeteneği” olduğunu ve şu anda olduğu yere usta bir beceriyle geldiğini söyledi. Ayrıca kinizmden yoksun olduğunu, ayaklarının yere basması gerektiğini de söyledi. Bu doğru olabilir ama Marilyn’in iyi bir öz saygıdan yoksun olduğu kesin.
“Kuvvetliyim, rüzgardaki bir örümcek ağı gibi. Kırağı ile varlığım kuvvetleniyor, soğuk ve ışıltılı.”
– Marilyn Monroe şiiri
Ancak yaşadığı dönemin de iyi bir zaman olmadığını belirtmek gerek. Testosteron hormonunun ve maço kültürünün film dünyasına hükmettiği zamanlardı. Marilyn kendi yapım şirketini kurmaya çalıştı (Marilyn Monroe Productions) ancak bu onlar için fazla casur bir hareketti ve film endüstrisinin yüzüne tükürmüş gibi gördükleri için Marilyn’i sert bir şekilde cezalandırdılar. Mağlup olan Marilyn bu yüzden sessizce saf kadın rolüne geri döndü.
Marilyn Monroe Sendromu hayatta kalmak ve başkaları tarafından sevilmek için rol yapmanın bir bedeli olduğunu söylüyor. Şimdi hala sahne ışıklarının altında olabilirsiniz, öz saygınızı besleyen olumlu pekiştirmeyle neşe doldu hissediyor olabilirsiniz. Fakat aslında bunlar kendinizi sevmeniz için sizi beslemiyor, tek yaptığı sizi zehirlemek.
Sosyal onaylama ve başarı her zaman mutluluk getirmez. Çoğu zaman sizde boşluk yaratır ve yavaşça, kaçınılmaz olarak sizi tüketir.
Bu metin yalnızca bilgilendirme amaçlı sunulmuştur ve bir profesyonelle görüşmeyi yerine geçmez. Şüpheleriniz varsa, uzmanınıza danışın.