Kalpten Sezinleme Sanatı
Yazan ve doğrulayan psikolog Sergio De Dios González
Sezinlemek veya algılamak, sadece görmek, işitmek ve dinlemek değildir. Kalpten sezinlemek bunun çok daha ötesine gider. Yargılamaksızın hissetmek, duyumsama, dinlemeyi bilmektir. Ön yargısız olmak, tüm tatlarıyla birlikte hayatı yaşamak ve bütün dokularıyla beraber gerçekliğe dokunmaktır. Bu bakımdan, kulağa tuhaf gelse de herkesin tadını çıkarmak bir yana, nasıl kullanacağını bile bilmediği bir şeydir.
Psikolojinin çok az alanı, algı çalışması kadar önemli ve temeldir. Çevremizdeki şeyleri yakalama şeklimiz ve bunu organize edip yorumlama biçimimiz, başkalarıyla etkileşimimizin ve kim olduğumuzun bir parçasıdır.
“Kalbinize baktığınızda görüşünüz daha berrak olacak… Dışarı bakan kişi, hayal kurmaktadır. İçeri bakan kişi ise uykudan uyanır.”
– Carl Jung
19. yüzyılda Johannes Peter Müller ve Gustav Theodor Fechner gibi ünlü psikolog ve fizyologlar, uyaranlar ve algılama arasındaki etkileşimi incelemeye başladılar. Bir süre için, algılamanın tamamen doğal olduğu düşünüldü. Başka bir deyişle, deneyimlerimizin hafıza, öğrenme veya önceki deneyimler gibi faktörler değil yalnızca uyarıcı tarafından belirlendiği düşünülmekteydi.
Günümüzde bu yaklaşım değişti. Artık algılama sanatının, motivasyonumuz, duygularımız, kültürümüz, sezgilerimiz, geçmiş tecrübelerimiz ve beklentilerimiz gibi birçok faktöre bağlı olduğunu biliyoruz.
Bildiğimiz tek bir şey var ki o da herkesin dünyayı farklı algıladığıdır. Bazıları belli bir rengi lacivert olarak algılar ve diğerleri onu mor olarak görür. Bir kişi bir çocuta öfke, diğeri de korku görecektir.
Bütün bunlar bizi şu sonuca götürür: bakan ama görmeyen, işiten ama dinleyen olanlar var. Ayrıca gözle gördüklerinin ötesine bakamayanlar da var. Ama bu kişiler kendilerini ancak ve ancak kalpten algıladıkları takdirde görebilecekleri muhteşem renklerden mahrum bırakıyorlar.
Duyular, beyin ve algılama
Rastgele bir grup insana kaç tane duyumuz olduğunu sorsak, bunların% 90’ı muhtemelen “5” diyecektir. Aristo’nun bize “Ruh Üzerine” adlı kitabında anlattığı şeyleri hepimiz küçük yaştan öğrenmişizdir. Kitabında, insanların dünyadan aldıkları bilgiyi işitme, tat alma, kokusu, görme ve dokunma yoluyla aldıklarını açıklamıştır.
Bununla birlikte, karşılık gelen “alt-duyular” ile aslında 20’den fazla duyumuz olduğunu bilmek büyüleyici. (Örneğin, ekşiğin, tatlılığın algılanması gibi). Ve bu yüzden, örneğin kinestezi, iç algı, ısı algısı, nosisepsiyon, sesle yer belirleme ve hatta uyanıklık hissi gibi diğer algıları eklemeliyiz. Bunların hepsi, bize çevreye daha iyi adapte olabilmemizi sağlayacak çok çeşitli olanaklar sunuyor.
Bu noktada belirtmek gerek ki herkesin bu duyuları aynı şekilde geliştirdiği söylenemez. Örneğin Washington Üniversitesindeki bilim adamları, “uyanıklık hissinin” insanlar arasında çok değiştiğini bize bildiriyor. Bazı insanlar tehlike hissini pek hissetmez ve aşırı güven duygusuna sahiptirler, bu da belirli olası tehlike durumlarını nadiren algılamaları anlamına gelir.
Öte yandan, başka insanlar ise “iç radara” sahiptir yani onları belli insan ve durumların güvenli olmadığı konusunda uyaran bir altıncı hisleri vardır. Esasen bu his, beynin anterior singulat korteks bölgesinde yer almaktadır ve bu alan, bizi aşina olmadığımız ya da farklı durumlara karşı tetikte tutmakla görevlidir. Bu sayede mümkün olan en kısa sürede karar verebiliriz.
Kalpten sezinlemek, gerçek bir sanat
Kalpten algılama, hassasiyet ve açıklık ile ilgilidir. Yalnızca duyularımızın bize ilettiği şeyleri saklamak değil, bunun yanında derin yorumlamalara varabilmek için çözme, hissetmek, empati ve sezgiler uygulama becerisidir. Bu tür bir yükseltilmiş algılamayı çok özel bir nedenle “sanat” olarak adlandırırız. Bu, şeylerin, doğanın, insanların ve dünyanın daha fazla farkında olmamızı sağlar.
“Görmek ve algılamak, tanımaktan çok ötesidir. Şu anda hiçbir şey kopuk geçmiş olarak tanımlanmaz. Geçmiş, içeriğini genişleten ve derinleştiren bir şekilde şu ana getirilir.”
– John Dewey
Bu tür algılamayı uygulamaya koymanın kolay olmadığı söylenilmelidir. Bunun nedeni, birkaç süreç gerektirmesidir: iç barış, hemen bir sonuca varmama kabiliyeti, iyi öz-bilgi ve her şeyden önce kabul.
Çünkü bazen algılama, gördüğümüz şeylerin çoğunu değiştiremeyeceğimizin farkına varmak zorunda olduğumuz anlamına gelir. Örneğin, insanları olduğu gibi kabul etmeli ve buna uygun olarak cevap vermeliyiz.
Kalpten algılama ayrıca insanın geliştirebileceği en yüksek yeteneklerden biridir. Neden mi a? Çünkü deneyimimizi kullanarak duygularımızı duygularımıza senkronize etmemizi sağlar. Bunu objektiflik ve saygı ve göz merceği aracılığıyla dünyayı görmeye davet eden bir sevgi ile yaparız.
O halde bu tür duyusal ve duygusal açıklığı uygulamaya başlayalım. Çevremizi daha fazla farkındalık, açıklık ve en önemlisi kalp ile algılamayı öğrenelim.
Bu metin yalnızca bilgilendirme amaçlı sunulmuştur ve bir profesyonelle görüşmeyi yerine geçmez. Şüpheleriniz varsa, uzmanınıza danışın.