Uyuyan Aşkı Uyandırmak
Uyuyan aşk, bir kafese hapsolmuş bir kuşa benzer. Vardır, yaşamaktadır, onun şarkısını işitir, kalp atışlarını duyarız. Ama kanatlarını açıp özgürce uçamaz. Birbirini seven bir çok çiftin yaşadığı bir durumdur bu. Birbirlerine derin bir sevgi ve şefkat beslerler ve bunu bilirler. Ama bu duyguyu tam olarak ifade edemez ve dolayısıyla hayatlarını sihirle dolduramazlar.
Bu duygu aklınızı karıştırabilir. Hala şefkat beslediğiniz halde birini sevmediğinizi hissedebilirsiniz. Ama o kişiyi kaybetme korkusunu yaşıyorsanız, uyuyan aşk sorunuyla karşı karşıya olduğunuzu kolayca söyleyebiliriz. Buna rağmen şüpheleriniz olur. Hala sizi heyecanlandırmayan bir ilişkide kalmaya değer mi? Bu aşk mı yoksa sadece bir alışkanlık mı?
“Sevginizi kalbinizde canlı tutun. Onsuz hayat, çiçeklerin solduğu güneşsiz bir bahçeye benzer.”
Neredeyse her çift birkaç sene birlikte olduktan sonra bu tür sorularla karşılaşır. ABD’deki Florida Eylet Üniversitesinde çalışan bir grup araştırmacı da bu soruları kendilerine sordular. Bir ilişkide belli bir değişikliğe gitmek o ilişkinin tekrar canlanmasına yardım edebilir mi anlamak için bir çalışma düzenlediler. Cevap evetti.
Aşka düşmekten uyuyan aşka
Bir ilişkinin başlangıç aşamalarının en heyecan verici dönem olduğunu hepimiz biliyoruz. Bu ilk dönemde ki buna aşık olmak adını veririz sanki başka bir dünyada yaşıyor gibi hissederiz kendimizi. Karnımızda kelebekler uçuşur. Ama bunun ötesinde sanki her şey bir anda anlam kazanmış gibidir. Hiçbir şey sıradan değildir, her şey bütün ve gerçektir. Sanki bir yapbozun kayıp parçasını bulmuşuzdur. Yapboz tamamlanınca insana sevinç yaşatan muhteşem bir resim ortaya çıkar.
Aşık olduğumuzda sonsuzluk duygusundan bir parça tatmış oluruz. Bu öyle muhteşem bir duygudur ki asla ondan vazgeçmek istemeyiz. Ne var ki bu duyguyu ne kadar canlı tutmak istesek de her şeye rağmen sonsuzluğun bile sınırları olduğunu görürüz. Eğer aşk, bir tabak yemek ise (biraz da öyle istediğimiz için) sunumun estetiğini bozup yemeği yemeye başlamışızdır.Bu noktada kelimenin tam anlamıyla bir hayal kırıklığı yaşarız. Partnerimizin hoşumuza gitmeyen özelliklerini bulmamız muhtemeldir. Rüyadan çıkar ve gerçekliğe döneriz ki gerçek her zaman biraz hayal kırıklığına uğratır bizi. Partnerimizle güçlü bir bağımız varsa, bu geçiş dönemini iyi yönetir ve farklı bir aşamayı yaşamaya başlarız. Daha az heyecan verici bir aşamadır bu m çok daha derindir.
Ne var ki zaman geçtikçe eskiden hissettiğimiz duyguları özleyebiliriz. Bu özlem hissi, ilişkimizde hâlâ aşk var mı diye sormamıza neden olan şeydir. Duyduğumuz aşk bir dönüşüm mü geçirmiştir yoksa artık kayıp mı olmuştur diye sorarız.
Partnerimizi reddetmeyebiiriz ama ilk baştaki gibi hevesli değilizdir. İlişkiye son vermek istemeyebiliriz ama onu umursamayız da. Ayrıca önceden partnerimiz için mutlulukla yaptığımız şeylerin artık bir görev hâline geldiğini fark ederiz.
Bu, Florida Eyalet Üniversitesindeki araştırmacıların incelediği aşamadır. Araştırmacılar, ilişkiyi canlandırmanın sırrını da bulmuşlardır. Şimdi bu sır neymiş bir bakalım.
Uyuyan aşkı nasıl uyandırırız?
Araştırmacılar, uyuyan aşk karşısında her bireyin otomatik olarak partnerini bir dizi imge ve fikirle ilişkilendirdiğini ortaya koymuştur. Bunlar zihinde bilinçsiz bir şekilde belirir. Mesela, bir kadın partnerini görür ve zihninde bir çift terlik imgesi belirir. Ya da bir adam partnerini görünce aklına bir lavabo dolusu bulaşık gelir.
Bilim adamları çiftlere, bu otomatik bağdaştırmaları değiştirmeyi öğrettiklerinde ne olacağını görmek istedi. Bu hipotezi akılda tutarak yaptıkları deneyde her bireyin partnerini yeni ve pozitif imgelerle ilişkilendirmesine odaklandılar. Eski terlikler görmek yerine bu kadın artık küçük bir köpek yavrusu görecekti. Adam ise bulaşık lavabosunu değil, sevimli bir hayvanı gözünde canlandıracaktı.
Psikologlar, edimsel koşullanma yöntemini kullandılar. Bu yöntemde kişi, partnerini pozitif bir imgeyle ilişkilendirdiğinde ödül alıyordu. Bunu yapmadıklarında negatif pekiştirmeyle karşılaşıyor ya da hiçbir karşılık almıyorlardı. Deney 144 gönüllü ile yapıldı. Daha objektif bir sonuç elde etmek için çiftlerden bir kısmına pozitif,, bir kısmına ise nötr imgeler sunuldu.
Deney, araştırmacıların “uyuyan aşk” hipotezinin doğru olduğunu gösterdi. Partnerleri hakkında pozitif bir koşullanma alarak olumlu ilişkilendirmelerde bulunan kişiler, ilişkilerinin yeniden canlandığını hissetti. Bağdaştırmaya ilişkin nötr koşullanma yaşayan kişiler (mesela bir çatal resminin sunulduğu kişiler) büyük bir dönüşüm göstermedi. Bu deneyle araştırmacılar, aşkın da değişen ve beyin içinde uyum sağlayan, ayrıca bağdaştırmalara karşı çok hassas olan bir şey olduğunu ortaya koydular.
Aşkın kurtarılıp güçlendirilerek yeniden canlandırılabileceğini gösterdiler. İşin sırrı, çiftin birbirlerine dair imgeleri arasında bağlantılar ve pozitif uyarıcılar yaratmaktır. Belki de birbirlerine hayranlık duyan çiftlerin aşklarını canlı ve uyanık tutmakta sorun yaşamamasının nedeni budur.
Bu metin yalnızca bilgilendirme amaçlı sunulmuştur ve bir profesyonelle görüşmeyi yerine geçmez. Şüpheleriniz varsa, uzmanınıza danışın.