Yıllarca Süren Eğitim Ve Hala Kendimizi Nasıl Seveceğimizi Bilmiyoruz
Başarısız. Uyumsuz. Hiperaktif. Motivasyonu düşük. Zorlu. Okul hayatları boyunca çocuklara takılan pek çok etiket vardır. Zorlanan bu öğrencilerin böyle olmalarına sebep olan duygunun ne olduğunu görmek ve anlamak için çaba gösterdiğimiz çok nadirdir.
Eğitim enstitüleri duygusal zekayı ders programına bile almazken iş dünyasında ya da siyasi hayatta duygusal zekanın en önemli şeylerden biri olarak görülmesi ilginçtir.
Eğitim bize kendi kendimizi geçindirme gücünü vermeli ve çocuklara öncelikle kendilerini sevmenın, saygının ve empatinin ne demek olduğunu öğretmezsek, bilimde ya da edebiyatta iyi olmaları için onları eğitmemizin hiçbir değeri kalmaz.
Bilişsel yetenekler akademik sistem için önceliklidir. Duygular ise özel alanımızda kalması gereken, sınırlanan o “tabu” gibi görülür.
İnsanları değil beyinleri şekillendiren bir eğitim
Bugünün çocukları ve gençleri yeni teknolojiler konusunda yetenekli strateji uzmanları. Duygu dünyasına karşı geliştirdikleri tek yaklaşım genellikle mesajlarda kullandıkları emojilerden ibaret. Ama mobil cihazlarından uzakta olduklarında zorbalık gibi şeylerle başa çıkamıyor ya da engelleyemiyorlar.
Psikolog ve araştırmacı Begonia Ibarrola, okul programına ve sınıf aktivitelerine duygusal zekayı entegre eden okullarda, zorbalık gibi davranışların ortadan kalktığını ve akademik performansın önemli ölçüde arttığını belirtiyor. Hiç şüphesiz bu ümit verici bir sonuç.
Eğitim yarının dünyasını değiştirecek insanları eğitmeyi amaçlar. Bu yüzden mutlu, eğlenmeyi bilen, saygıda kusur etmeyen umutlu bireyler yetiştiriyoruz.
Neden okullarda daha fazla duygusal eğitim verilmiyor?
Gardner tarafından ortaya atılan “çoklu zeka” gibi teoriler çocuklara erken yaşlardan itibaren Duygusal Zeka eğitimi verilmesi gerektiğini bize açıkça anlatsa da, okul sistemimizde bilişsel eğitimin ağırlığı oldukça net bir şekilde görülüyor.
Kurumsal düzey söz konusu olduğunda değişimin zaman istediğini de aklımızdan çıkarmamalıyız. Bu, sosyal farkındalıkla ilgili bir durumdur çünkü duygulara yatırım yapmak demek bir arada var olmaya yatırım yapmak demektir. Değişim için, insan ilişkilerinde ve saygı göstermede daha iyi olmayı öğrenmek ve mutlu insanlar yetiştirmek için çocukları bilişsel alanda kusursuz bir şekilde eğitmemiz gerektiği görüşünü bir kenara bırakmaya mecburuz.
Birbirinin aynı olan öğrenciler değil, eşsiz çocuklar yetiştiriyoruz
Bugününki gibi yoğun bir profesyonel yarışın yaşandığı değişen bir toplumda, aynı alanlarda uzmanlaşan aynı tür öğrenciler yetiştirmenin pek faydası yok. Kendisi için en iyi olanı ve “benzersiz hissetmesi” için dünyaya ne sunabileceğini keşfetmesini sağlamak adına çocuğun doğal kapasitesini pekiştirerek insani değerlere öncelik verilmesi gerekiyor.
Genellikle çocuğun eğitiminin tamamını akademik kurumların sırtına yükleriz. Bu doğru bir yaklaşım değildir. Hepimiz için aile, öğrenmenin gerçekleştiği ilk ve en önemli yerdir.
Aile: Duygusal zekada ilk aşama
Nöroloji bilimi bunu açıklıyor: çocuğun içinde büyüdüğü duygusal şartlar gelecekteki gelişimlerini hatta kişiliklerini bile etkiliyor.
Onaylanma, karşılıklı ilişki, güvenli bağ kurmak ve duygusal iletişim, çocuğun özgür ve olgun bir şekilde büyümesini sağlayan denge unsurları. Eğer dünyaya, başkalarına saygı duymasını, onları dinlemesini bilen, öfke yerine sevgiyi seçen bir çocuk vermek istiyorsanız onun rol modeli olun. Ağzınızdan çıkan sözlere, düşüncelerinize ve hareketlerinize dikkat edin. En iyi örnek siz olun.
Okul: Sosyal aşamanın küçük evreni
Okul, çocuk için gelecekte yüzleşeceği dünyanın en belirgin örneği olacak. Arkadaşlarıyla ve otorite figürleriyle(öğretmenler) ilişkileri yeni ve önemli yetenekler geliştirmesi için ona yardımcı olacak.
Duygusal açıdan sağlıklı alışkanlıklara ve araçlara başvurulan merkezlerde, çocukların bu tür bilgileri öğrenmeye çok açık olduğunu görüyoruz. Günlük işlere onları dahil etmek çocukların ilişkilerini geliştirmeleri yardımcı oluyor ve kendilerini koruma ve yeni arkadaşlar edinme konusunda daha iddialı oluyorlar.
Duygusal zeka daha iyi öğrenmelerini, anksiyete ve stresi yönetmelerini sağlayan bir alışkanlık oluyor. Bu da akademik hayatlarında elde ettikleri sonuçları geliştirebiliyor. Oldukça cesaretlendirici bir gerçek.
Eğitim, çocukların kalbinde iz bırakmasını bilmek demektir.
Bu metin yalnızca bilgilendirme amaçlı sunulmuştur ve bir profesyonelle görüşmeyi yerine geçmez. Şüpheleriniz varsa, uzmanınıza danışın.