Ölene Kadar Yaşayacağım
Aşağıdaki özlü sözü okurken, bu soruları düşünün: Bu sözler sizin için ne anlama geliyor? Ütopya mı? İdealizm mi? Pratikte uygulamak imkansız mı?
Sizin hayatınıza nasıl yansıyabileceğini düşünün; bazen ya da her zaman negatif etkilenen tek kişinin siz olduğunuz durumlar…
“Hayatınızla ilgili bir karar vermeniz ya da bireysel bir seçim yapmanız gerektiğinde, kendinize şu önemli soruyu sorun: “Daha ne kadar ölü olacağım?” Bu sonsuz perspektifin ışığında, neyi tercih edeceğinize, neyi seçeceğinize karar verebilir, korkuları ve endişeleri geride bırakabilir, kendinize istediklerinizi yapma izni verip vermeyeceğinizi belirleyebilirsiniz.
Bu şekilde davranmaya başlamazsanız, hayatınızı hep başkalarının yapmanızı gerektiğini düşündüğü şekilde yaşama ihtimalinizi düşünün. Hiç şüphesiz bu dünyada kalacağımız süre kısaysa, bu süre en azından mutlu geçmeli. Söz konusu hayatınızsa, onunla ne yapmak istiyorsanız onu yapın.”
– Wayne Dyer
Bu metni okuduktan sonra kendinizi şu önemli soruyla baş başa bulabilirsiniz: Nasıl bu sözde bahsedildiği gibi yaşayabilirim? Burada söylenenleri nasıl kendi hayatımda uygularım?
Zaman zaman cesaretimiz kırılmış gibi hissetsek de, derinlerde bir yerde, hayatın bize verilen bir hediye olduğunu düşünmeye devam ederiz. Hayat sadece çıkılması gereken bir yürüyüştür, Frank Sinatra’nın dediği gibi: “Ölene kadar yaşayacağım.”
Adım 1: Neyin çözülemeyeceğini belirleyin
Çözemediğiniz dertlerinize, cevapsız kalan endişelerinize bir bakın ve düşünün: Bunlarla ilgili ne yapabilirim?
Eğer yapabileceğiniz bir şey yoksa, bırakın oldukları gibi kalsınlar. Eğer bir çözüm üretme fikri daha sağlıklı gelirse o zaman çözümün peşinden gidin. Eninde sonunda sorunu çözüp çözemeyeceğinizi anlayacaksınız. Geri kalanı olduğu gibi bırakın.
Onları illa çürümeye bırakacak değilsiniz; onları rüzgara, dünyaya, güneşe ve yağmura bırakmaktır. Belki bu doğaüstü şeyler onların çaresine bakar, böylece artık beyninizin bunlarla meşgul olmasına gerek kalmaz. Bir çözüm yoktur, onların neden hayatınızda olduğunu, neden sizin başınıza geldiğini bilemezsiniz.
Cevapları bulabilmek için elinizden gelen her şeyi yaptınız ve tüm bunlar artık sizin bir parçanız haline geldi. Şimdilik onları bir kenara bırakın. Belki onlar da beyninizde kapalı kalmaktan bıktılar ve gitmek istiyorlardır. Bir deneyin. Hafiflemiş hissediyor musunuz?
Adım 2: Üzüntülerinizi evrene gönderin
Endişelerden ve güvensizlikten daha zor şeyler de vardır. Travma, keder, kayıp ve hastalık bunlardan bazılarıdır. Bunları kafanızdan atmak çok daha zordur, ancak hayatınızda başınıza gelen şeylerin deneyimsel değerini kaybetmeden onları kendi elinizde tutabilirsiniz.
Bu yüzden bu zorluklara bir süre dayanın, yapmanız gerekenleri yapın. Onlar sayesinde öğrendiğiniz dersleri aklınızdan çıkarmayın, öğrenmeye devam edin; bu dersler sizin ilerlemenizi, hatta zamanla eskisinden daha iyi hissetmenizi sağlayacak.
Acınızı içinizde tutmayın; evrene bırakın ve ilerlemeye bakın. Evren bundan mutluluk duyacak.
Adım 3: Dünyaya adım atın
Şimdi kaybettiğiniz büyüyü geri kazanma zamanı. Sezgilerinize güvenin. Doğayı düşünün. Gülümseyin. Beyninizi boşaltıp eskiden yaptıklarınızı yapın.
Unutmayın, ne yaptığınız ne düşündüğünüzden daha önemli… Kendinize meydan okuyun!
Eğer sinirli, üzgün, şaşkın ya da endişeliyseniz… unutmayın, bunlar sadece duygular. Onlara o şekilde davranmayı deneyin. Onlardan kaçmayın; çünkü onlar sizin bir parçanız. Her gittiğimiz yere onları da götürüyoruz ancak bizim kontrolümüz tamamen onların ellerinde de değil. Siz sizsiniz. Bizi farklı yapan şey duygularımız değil, bilinçli ya da bilinçsiz bir şekilde duygularımızla ne yaptığımızdır.
Hazırlıklı olmasanız bile hayatı yaşama düellosunu kabul edin. Eğer gelecekte neler olacağını bilseydiniz, hayat ne kadar sıkıcı olurdu!
Adım 4: Size keyif veren şeyleri bulun
Hepimiz karmaşık süreçlerden geçeriz. Bu bizim seçimimiz değildir. Hepimiz sonunda öleceğiz; bu nedenle başkalarının yaşamanızı istediği gibi değil, kendi istediğiniz gibi yaşayın.
Bu durumda, neler yapacaksınız? Sizce de güçlü olma zamanı gelmedi mi? Artık hayatta sizi neyin mutlu ettiğini bulma vakti değil mi?
Onca acıyı geride bırakmak tuhaf hissetmenize sebep olabilir. Bu normaldir, üzüntü alışkanlık yaratır. Beyniniz size üzücü şeyler söyler ve her zaman yaptığınız gibi bu negatif şeylere kulak vermenizi bekler.
Bu rutini bozmak için beyninizin size “Yeter!” diyeceği zamanı beklemeyin. Beynimiz bizi tehlikelere karşı uyarma işini üstlenir, şefkatli davranmayı değil. Ruhunuzun ve içgüdülerinizin size söylediklerini yapma zamanınız geldi, ancak onlara hiç kulak asmadınız.
Bir telefon açın, kitap okuyun, bir uçak bileti alıp seyahate çıkın, yürüyüşe gidin ya da sadece birine sarılın. Daha iyi hissetmenizi sağlayacak pek çok şey var. İçinizdeki sese kulak verin. Yıkıcı hislerinizle savaşmayı bıraktığınızda her şey gözünüze daha farklı gözükmeye başlayacak.
Adım 5: Seçim yapın
Seçin. Ne yapmak istediğinizi seçin. Bu uçsuz bucaksız evrenin parçası olan bir ruh olarak birkaç açıklama yapmanız gerekecek. Kolay olanı değil, sizi siz yapan şeyleri seçin; zamanınızı nasıl geçirmek istediğinize karar verin.
Ne göreceğinizi, ne okuyacağınızı, size yakın olmasını istediklerinizi seçin. Televizyonu kapatın. Kabalaşmadan hayır diyebilmeyi öğrenin.
Başkalarıyla her zaman paylaşmasanız da sahip olduğunuz değerlerle uyuşan bir hayat kurun.
Bazen hayatın zorlaştığı doğru, ama ölümden korkmak yerine hayatın kısa olduğunu ve onu boşa harcamamanız gerektiğini kendinize hatırlatın.
Bu metin yalnızca bilgilendirme amaçlı sunulmuştur ve bir profesyonelle görüşmeyi yerine geçmez. Şüpheleriniz varsa, uzmanınıza danışın.