Oğlum da Duyarlı, Şefkatlı ve Sevecen
Yazan ve doğrulayan psikolog Sergio De Dios González
Benim oğlum da “Seni seviyorum” diyor, kollarımı açınca koşa koşa gelip sarılıyor, merhametli davranıp, bana sevgi ve şefkat göstermekte tereddüt etmiyor. Çünkü erkek çocukları da, tıpkı kızlar da olduğu gibi, onları duyguları veya ihtiyaçları yüzünden utandırmadan, saygı duymamız gereken bu tatlı duyarlığa ve duygusal zekaya sahiptir.
Çocuklarımızın bu daha hassas tarafını geliştirmek ya da daha doğrusuyla cesaretlendirmek, kesinlikle yerine getirilmesi gereken bir görevimizdir. Bu görev için harcayacağımız vaktimiz ve her şeyden önce, sezgilerimiz için de değerlidir. Ancak nedense, toplum ve hatta aileler olarak cinsiyet eşitliğine ‘açık’ fikirli olsak da, bu süreç içerisinde önemini kaybetmiş bir çok şey olduğu da aşikardır.
“Bizi çocuk ya da ebeveyn yapan et ve kemiğimiz değil, kalplerimizdir.”
– Friedrich Von Schiller
Kısa bir süre önce, İspanya’daki farklı okullarda, erkekler ve kızlar üzerine yapılan bir ankette, kız çocukları büyüdükleri zaman, çok tanınmış bir iş adamı olan, milyoner Amancio Ortega gibi olmak istediklerini ilk kez söylediler.
Bu kız çocukları, sosyal manada başarılı olmanın, belirli pozitif beceriler ile birlikte harmanlanması gerektiği fikrini kabul etmiş görünüyorlar. Bu beceriler arasında risk alma, cesaret gösterme ve harekete geçme bulunur. Bu değerlerin hepsini, çok da uzun olmayan bir zaman dilimi içerisinde, erkeklik ile ilişkili bir hale getirdik.
Kız çocukları, bu “eril” özelliklerden bazılarını kendi bünyelerinde bir araya getirebileceklerinin farkında olsa da, erkek çocukları, hala geleneksel olarak “kadınsı” olarak ifade edilen özelliklerin yer alamayacağı , savunmacı bir erilliğin kurbanıdır. Bu özellikler, hassasiyet, nezaket veya şefkat olabilir.
Sonuç olarak, toplumsal manada kaydettiğimiz tüm gelişmelere rağmen, cinsiyet ayrımcılığının, hala etkin bir şekilde varlığını hissedebiliyoruz. Bu durumun, oğullarımızı nasıl büyüttüğümüz ile bir ilgisi vardır. Ataerkillik kültürünün, sadece kadınları değil, aynı zamanda erkekleri de ayrımcılığa tabi tuttuğunu göz ardı etmemek gerekiyor. Bu kültür, her bir bireyin nasıl olması gerektiğini, nasıl davranmaları gerektiğini ve nasıl tepki vermesi gerektiğini “dikte eder”.
‘Zorunluluğun’ ve farkındalık gruplarının sembolik çerçevesi
Roberto’nun sevgilisi ile olan ilişkisi sona erdi. Sekiz yılın ardından sonra, sevgilisi, Roberto’ya artık kendisini sevmediğini söyledi. Haliyle, Roberto’nun dünyası paramparça, yaşanmışlıklar kalbini ve zihnini delip geçiyor. Roberto, her nefes alışında daha büyük bir acı içerisinde kıvranıyor. Ve maalesef ne yapacağını ya da nasıl tepki vereceğini de bilmiyor.
Arkadaşları ile konuşup, onların desteğini alma ihtiyacı hissetse de, arkadaşlıklarının sadece “faaliyetlere” dayandığını fark ediyor. Bazıları ile basketbol oynuyor, diğerleri ile karate yapıyor ve kimileri ile de sadece bilgisayar oyunlarına dalıyor.
O anda aklına, eski arkadaşı Carlos geliyor. Onunla kesinlikle konuşabileceğini de biliyor. Yıllara dayanan karşılıklı bir güven ilişkisi olduğu için, Carlos onu dinleyecek, yanında çekinmeden ağlayabileceği bir dost olabilir …
Ancak Roberto’nun daha da karmaşık, sinir bozucu bir sorunu var. Bu samimiyeti gösterecek cesareti yok. Nasıl yapacağını bilmiyor.
Karanlıklarla dolu birkaç aydan ve ara sıra intiharı bile düşündükten sonra, profesyonel yardım almaya karar verir. Birkaç aylık tedaviden sonra psikolog, Roberto’nun daha önce hiç duymadığı bir şeyi önermektedir. Tuhaf biçimde, kafasını toplamasına yardımcı olacak bir yaklaşım önerdi Roberto’ya: erkek farkındalık grupları
Erkek farkındalık grupları nedir?
Toplum homojenliği teşvik eder. Anneler ve babalar, bazen Roberto’ya da yapıldığı gibi, “cinsiyetinize bağlı olarak nasıl davranmanız gerektiğini, nasıl giyinmeniz gerektiğini ve nasıl düşünmeniz gerektiğini” bir çerçeve halinde dayatma çabası içine giriyorlar. Bu tür şeyler er ya da geç çelişkilere, acıya ve bir sürü hayal kırıklığına yol açacaktır.
Erkek farkındalık gruplarının nihai amacı, erkeklerin düşünce ve ihtiyaçları hakkında konuşabileceği güvenli ve gizliliğe dayalı alanlar yaratmaktır. Ve, her şeyden önce, duygularını boşaltabilecekleri bir yer olma gayesi taşır.
Erkeklerin ve erkek çocukların bilmeleri gereken bir şey, toplumun kendilerine sıktığı kurşunları görmek için, üzerilerine dikilen zırhı çıkarmak da özgür olduklarıdır. Erkekler de ağlamak için özgürdür. Duyarlılıklarını göstermek, hakim olan ataerkil sistemi, herhangi bir yargılanma duygusu olmadan özgürce eleştirme konusunda özgürdür.
Oğlum sevecen ve şefkatlidir ve her zaman bu hassas yanı olacaktır
“Ağlama”, “Kararsız olma”, “Harekete geç”, “Zayıflıklarını gösterme”, “Öyle karı gibi car car konuşma”…Bütün bunlar cinsiyetçi bir yapıya sahip olup, ayrımcı bir dil kullanır. Kesinlikle oğlunuzun duygusal bir olgunluk seviyesine ulaşmasını engeller.
Yukarıda bahsedilen yaklaşım, sağlıklı bir bakış açısı değildir. Sonuçta, bu kodlar ve roller kültürel erkeklik düşüncesini tanımlar. Bu yaklaşımı, erken yaşlardan başlayarak çocuklarımız üzerinde uygulamaya kalkarsak, dünyaya duygusal açıdan sınırlı ve güven duymayan bir insan bırakmış olacağız.
“İyi bir anne ya da baba, yüz öğretmene bedeldir.”
– Jean Jacques Rousseau
Bu şekilde yetiştirilen çocuklar, iş yeri yönetimi ya da el becerisi gerektiren konularda rekabet edebilip, başarılı olabilseler de, duygusal becerilerden eksik kalacaklardır. Hayal kırıklıklarına ve başarısızlıklarına müsamaha gösteremeyeceklerdir. Ayrıca, üzüntü ya da korku gibi çok basit duyguların üstesinden gelecek sağlam mekanizmalara sahip olamayacaklardır.
Bu konu üzerinde biraz daha düşünelim … Bir gün elbet mutsuz olacak ve bu mutsuzluğunu çevresine yayacak erkek çocukları yetiştirmek istiyor muyuz? Tabii ki de hayır.
İster kız ister oğlan olsun, çocuklarımızın çoğu zaten doğuştan sevecen ve şefkatlidir. İnsanlarla bağlantı kurmaya yarayan özelliklerimiz ile bu dünyaya geldik. Sıcaklığın, hassaslığın ve hassasiyetin, birbirimizi daha iyi anlamamıza yardım eden özellikler olduğunu gördük.
Bugünden itibaren, bu yanımıza ağırlık vermeye çalışalım. Oğullarımıza, kendi duygularını nasıl özgür bir biçimde ifade edebileceklerini öğrenmelerine izin verelim. Sarılma isteği duymakta herhangi bir sorun olmadığını anlatalım. İhtiyaç duyduklarında, ağlamanın herhangi bir sorun olmadığını söyleyelim. Ne hissettiklerinin, cinsiyetleriyle hiçbir ilgisi olmadığını onlara öğretelim.
Bu metin yalnızca bilgilendirme amaçlı sunulmuştur ve bir profesyonelle görüşmeyi yerine geçmez. Şüpheleriniz varsa, uzmanınıza danışın.