Kendinize İnanmak: Öz Güvenin Gücü
Yazan ve doğrulayan psikolog Gema Sánchez Cuevas
Kimse size inanmasa bile siz kendinize inanmak zorundasınız. Birisi size değerli olmadığınızı, zamanınızın geçtiğini ya da istediğinizi alamayacağınızı söylediğinde, başınızı yukarı kaldırıp gülümseyebilirsiniz. Çünkü kendinizi sadece siz sınırlayabilirsiniz. Kendinize inanmak size öz güven ve daha istikrarlı bir pusula sağlayacaktır.
Bazen aslanların gölünden su içmek gerekir. Sadece bunu yaparak korkuları bastırmak ve etkisini sınırlamak bir şansımız olacaktır. Bu anlamda, güvensizlik kötü bir ortaktır. Güvenli bir yerde kalmak isteyen kimse, gözümüzün önünde sonsuz olasılıkların aydınlandığı dağ tepesinden manzaraların tadını çıkaramayacaktır.
“Bugün cesur olmaya cesaret et ve kanatlarını açtığında uçacağına güven.”
– Mary Demuth
Abraham Maslow bize insanın neredeyse sınırsız bir potansiyelle dünyaya geldiğini söylemiştir. İnsanoğlu, mutluluğun ve esenliğin en yüksek amaçlarının yer aldığı ihtiyaçların zirvesine ulaşma yeteneğine sahiptir. Ancak ne kadar ilginç gözükse de, herkes zirveye ulaşmayı başaramıyor.
Peki neden böyle? Bir noktada, kişisel gelişimimizi rayından çıkarmak isteyen yetenekli bir unsura rastlıyoruz. Çoğu durumda, uyarı vermeden hareket eden bu kişiler karşımıza çıkar. Yakın akrabalar, arkadaşlar, öğretmenler, iş arkadaşları veya şirket yöneticileri şeklinde görünebilirler. Kanatlarımızı kesen ve bizi değerli olmadığımıza ikna eden insanlar hakkında konuşuyoruz.
Hz. Yunus kompleksi: Kendi kendine sabotaj
Çok küçük yaştan beri astım olduğunuzu ve spor yapamayacağınızın söylendiğini hayal edin. Futbol, karate, tenis? Olmaz! Belki satranç ya da resim gibi sakin bir şey daha iyi olacaktır. Böylece risk altında olmazsınız. Daha sonra, öğretmeninize astronot olmak istediğinizi söylediniz ve size alaycı gözlerle baktı. “Ama fen derslerinde hiç iyi değilsin. Başka bir alanı düşünsen daha iyi olacak, ”demiştir.
Sonra üniversiteye gidersiniz. Coğrafya ve tarih okurken yazar olmaya karar verirsiniz. Orijinal bir distopya bilim kurgu romanı yazmak için bir yıl harcarsınız. Kitabı bir yayıncıya gönderirsiniz ama size cevap bile yazmazlar.
Aileniz ve arkadaşlarınız bu fikri unutmanız gerektiğini söyler. Bunun yerine öğretmen olmaya odaklanmanızı isterler. Bir zamanlar profesyonel bir atlet, sonra astronot ve ardından yazar olmayı hayal etmiş bir öğretmen …
Kimse size inanmadığında ne yapmalısınız?
Maslow bu konuda çok ilginç bir kitap yazmıştır. Kitabın başlığı The Farther Reaches of Human Nature (İnsan Doğasının İleri Temasları) . Burada, çoğumuzun kendini geliştirmek için olağanüstü bir potansiyele sahip olmasına rağmen, bunu yapamadığımızı açıklamıştır. Ne olabileceğimiz ve neye ulaşabileceğimiz konusunda hayal kurarken kendimizi sınırlıyoruz.
Doğru ortamlar ve psikolojik koşulları elde edemiyoruz. Diğer insanların fikirlerinden etkileniyor ve konfor bölgemizde kalıyoruz. Maslow bu bu duruma Hz. Yunus kompleksi adını vermiştir. Yeteneklerini bilen, ancak korku ve güvensizlik yüzünden kendini geliştirmeye cesaret edemeyen kişilere işaret eden bir terimdir bu.
Kimse size inanmasa bile kendinize inanmak
Daima yetenekli olmadığınızı, bilgisiz olduğunuzu ve hatta hayallerinizi gerçekleştiremeyeceğinizi söylemeye çalışan en az bir kişi olacaktır. Kimse size inanmadığında, tek bir seçeneğiniz var: Kendinize inanmak. Herkesin yanıldığını göstermek için en mantıklı ve makul yoldur bu.
Bu kolay ve hızlı bir şey olmayacaktır. Bu üç nokta üzerinde yeterince çalışmanızı gerektirir. Gelin bunlar üzerinde biraz tartışalım.
1. Kendiniz olmayın, olmak istediğiniz kişi olun
“Kendin ol” ifadesini duymaya iyice alıştık. Bir adım daha ileri gitme ve bu fikri biraz iyileştirmenin zamanı geldi. Eğer kendimizi “kendimiz olma” ile sınırlarsak, çıkarımıza olmayan alışkanlıkları benimseyebiliriz. Korku, güvensizlik ve onayın ihtiyacı mevcut durumumuzda varsa, hedeflerimize ulaşamayız. İdeal olarak, ne istediğimizi ve kim olmak istediğimizi açıklamalıyız. Kendimize tam olarak inanabilmemiz için çok fazla güç ve cesaretle içsel bir dönüşümü teşvik etmeliyiz.
2. Sahip olduğunuz yaşam ile istediğiniz yaşam arasında bir inanç sıçraması yapın
Her sıçramanın bir dürtüye ihtiyacı vardır ve her dürtü yeterli güç, istek, motivasyon ve iyimserlik gerektirir. Bu nedenle, kimse size ve yeteneklerinize inanmadığı zaman, yapmanız gereken son şey bu olumsuzluk ve yenilgiye teslim olmaktır. Adımların bir listesini oluşturun, kafanızda bir plan tasarlayın ve bu planı pozitiflik ve kararlılık ile doldurun. En büyük sıçramaları böyle yaparsınız.
“Kimse size inanmadığında, tek bir seçeneğiniz vardır: her zamankinden daha güçlü ve daha iyimser olmak.”
3. Bazı insanlar size inanmasa da inananlar olacak
Bir hedefe ulaşmak kuşkusuz kendinize inanmak yeteneğini gerektirir. Ancak bir toplumda yaşıyoruz. Bu nedenle, bir hedefe ulaşmak ve başarılı olmak genellikle tek başımıza yapabileceğimiz bir şey değildir. Zaferlerin tanınması gerekir. Bir terfi ya da bir ödül, değerinizi tanıyan diğer insanları ima eder.
Bu nedenle, bu ilk reddedilmeler yüzünden bunalmış hissetmeyin. Sürekli sizden şüphe duyarak dalga geçenlere karşı başınızı dik tutun. Sonuçta, büyük başarılar asla basit başlangıçlar olmamıştır. Bir noktada, doğru insanlar ortaya çıkacaktır. Bu insanlar sizin değerinizi anlayacak ve takdir edecektir.
Sonuç olarak, cesaretin tersinin korku ya da korkaklık değil, rahatlık olduğunu hatırlamamız gerekir. Aslında, gerçek sorunumuz tam da bu. Çünkü sadece sahip olduğumuz şeylerle yetiniyor ve başkalarının bizimle ilgili yorumlarına inanıyoruz. Ama artık kendinize inanmak vakti.
Bu nedenle, hayal kurmayı ve bulutlardan aşağı inip saçma sapan hedeflere inanmayı bırakmamızı söyleyenlere karşı şüphe duymaya başlamalıyız. Kalbimizde ve zihnimizde kaldığı sürece hiç bir şey saçma değildir. Kendi zirvelerimize ulaşmak için korkuya meydan okumalı ve rahatlığı yenmeliyiz.
Bu metin yalnızca bilgilendirme amaçlı sunulmuştur ve bir profesyonelle görüşmeyi yerine geçmez. Şüpheleriniz varsa, uzmanınıza danışın.