Büyük Bir Boşluk Hissediyorum...
“Büyük bir boşluk hissediyorum.” “Kalabalık içindeyken bile yalnız hissediyorum.” “İsteyebileceğim her şeye sahip olmama rağmen kendimi bomboş hissediyorum.” “Hayatımda harika biri olmasına rağmen kendimi eksik hissediyorum.”
Bu mutsuzluk ve tatminsizlik hissi size tanıdık gelebilir. Bu duygusal bir boşluktur, hayatımızın içindeki sancılı bir yoldaştır ve bizi yalnız ve eksik hissettirir.
Gerçek şu ki boş hissetme olasılığı bizi korkutur ve yolumuzdan alıkoyar. Duygusal gerçekliğimizle yüzleşmekten daha derin bir acı olmadığını göz önünde bulundurduğumuzda, bu oldukça mantıklı geliyor.
Haklarında konuşması çok da kolay olmayan şeyleri kendimize sormamızı sağlar: Her şeye sahipsem, daha ne isterim ki? Partnerim zaten mükemmelken daha neye çaba gösteririm? Yalnız hissetmemek için daha kaç arkadaşa daha ihtiyacım var?
Partneriniz mükemmel ve harika olabilir, ama ilişkiniz sizin için mükemmel ve harika değil. Bu hayal kırıklığı ve acı sizin bir şeyleri değiştirmeniz gerektiğini gösteriyor. Ve eğer kötü hissetmeye devam etmek istemiyorsanız, hemen şimdi başlamalısınız.
Hali hazırda her şeye sahip olabilirsiniz, ama belki de ulaşılabilir olduğunu hayal dahi edemeyeceğiniz şeyler vardır. Her yanınız insanlarla çevrili olabilir, ama bu insanların hiçbiri sizin için doğru kişi değildir. Veya ihtiyacınız olan tek şey belki bir manzara değişikliğidir.
“İlişkisi olduğu halde gerçekten yalnızmış gibi boş ve tek başına hissedenler vardır. Bazıları ise beklememek için yanlış bir insanla beraber olmaya karar verirler. Bencillikleri yüzünden, kendilerini mutlu etmese bile kimsenin bir yere gitmesine izin vermezler.
Sadece yalnızlığın çok daha zor ve kabul edilemez bir şey olduğunu düşündükleri için parçalanmış evliliklerde veya ilişkilerde kalmayı sürdüren insanlar vardır. İkinci sıraya yerleşmeye karar verenler vardır. Ama bu, terk edilişler ve acılarla dolu rahatsız ve zorlu bir seyahattir.
Diğer yandan bazı insanlar vardır ki yalnız olmalarına rağmen fütursuzca parlarlar. Kendilerini tamamen hayatlarına adamışlardır. Yanıp yok olmayan insanlardır onlar. Tam aksine, günden güne daha da çok parlamaya devam ederler.
Bu insanlar yalnızlıktan keyif almayı öğrenirler, çünkü yalnızlık onları kendilerine daha da yakınlaştırır. Gelişmelerine yardımcı olur. Onları içten güçlendirir.
İşte bu insanlar bir gün farkında bile olmadan kendilerini gerçekten seven bir insanın yanında bulacaklar ve o harika günde aşık olacaklar.”
– Rahibe Teresa
Duygusal boşluğun arkasında ne var?
Bu boşluk, arkasında esareti, hasreti, mutsuzluğu, sevgi ve duygusal özgürlük ihtiyacını gizler. Kendisini zalim bir şekilde sunar; şüphe, bitkinlik ve bir yalan yüzünden karışık duygular tarafından maskelenmiştir.
Peki bu niçin olur? Bu boşluk neden gelir, bize neden sert bir duygusal darbe vurur ve bizi yüzüstü bırakır? Evet, aslında cevap çok basit: kendimizi çok iyi tanımıyoruz. Bir başka deyişle, siz hiç neye ihtiyaç duyduğunuzu, nasıl hissettiğinizi, nereye gitmeniz gerektiğini ve oraya varmak için neye istekli olduğunuzu analiz ettiniz mi?
Doğru soru “hayatımda neler oluyor?” değil, “bu hayatı yaşamayı kim ister?” olmalı. Bunu bilerek, artık uzun boylu, güzel ve arkadaş canlısı olduğumuzu düşünmeyi bırakmalıyız. Ve önemli olan şeyin, bizi ayakta tutan sağlıklı bir öz farkındalığa sahip olmak olduğunu anlamalıyız.
Duygusal kimlik ve öz farkındalık: mutluluğumuzun anahtarları
Yanlış yaklaşımları bir kenara bırakmalı ve şu anki kendimizi doğru tanımlamalıyız. Doktor olmamız, satışçı olmamız veya ev hanımı olmamız önemli değil. Bu şekilde düşünmek bizi eşit oranda boş, hasret dolu ve kimliksiz bırakır.
İşte bu yüzden cahilliğimizin bedelinin çok yüksek olduğunu fark etmek bizim için çok önemli. Gerçekten de sadece başka bir doktor olmak mı istiyorsunuz, veya hayatınızın aşkını bulmak mı ya da bir ebeveyn olmak mı istiyorsunuz? Pek sayılmaz. Bununla yetinmemiz mümkün değil, işte problemin kaynağı tam burada.
“Ben”imiz kaybettiği zaman duygusal boşluk meydana gelir. Her şey basit etiketlere dönüşmeye başlar. Yaralarımızı kapatan yamalar veya gözlerimizi kapalı tutan maskeler haline gelirler.
Boşluk hissettiğimiz zaman neler yapabiliriz?
Duygusal boşluk, delicidir ve dayanılmazdır. Bize bulamayacakmışız gibi görünen bir şeye ihtiyacımız olduğunu hatırlatır. Umutsuz ve kimsesiz varlığımızı baskınlaştırır.
Boşluğu doldurmak için çok fazla yemeyi, gerçek aşkı aramayı, alkol almayı, kendimizi spor salonlarında yıpratmayı veya takvimimizi aşırı yüklemeyi deneyebiliriz. Ama bu dayanması güç “Bir şeye ihtiyacım var ama ne olduğunu bilmiyorum” hissi hala ortadadır.
Hiç şüphesiz, bu boşluk hayatımızı ve mutluluğumuzu etkiler. Duygusal çöküşümüzü oluşturan o mimari yapıyı inşa eder. Limbik ve prefrontal sistemlerimizin arasında üretilen bu “mental kopukluk” depresyon geçiren insanlarda oluşanın aynısıdır.
Boşluğa karşı savaşmak kolay değildir. Öngörülebilen olumsuz duyguların ve hislerin pek çoğu bize karşı gibi görünüyor, sanki bizi parçalamak için bir araya gelmiş gibiler. Ama unutmayın ki biz her zaman kendi hayatımızın dizginlerini elimize almaya ve bizi neyin üzdüğünü hesaplamaya başlamaya karar verebiliriz. Veya belirsizlikler ve acılar denizinde batmakta olan o gemide kalmaya.
Herkes kendi içine bakmalı ve kendi boşluğunun anahtarını bulmaya çalışmalıdır. Bunun için sihirli bir formül veya mutlak bir yol yok. Çözüm her birimizin içindedir. Bu nedenle, gerçeği açığa çıkarmak bizim elimizdedir. Nihayet, değişim yalnızca içeriden tam olarak açılabilecek bir kapıdır.
Bu metin yalnızca bilgilendirme amaçlı sunulmuştur ve bir profesyonelle görüşmeyi yerine geçmez. Şüpheleriniz varsa, uzmanınıza danışın.