Bugün Gidip Hayatın Bana Hazırladığı Her Şeyi Bulacağım
Hak edebildiğime, hak etmem gerektiğine ve hak ettiğime karar verdim. Bugün, yeni aldığım ayakkabılarımı giyip, dopdolu enerjim ile beraber, hayatımın, saçlarımı dağıtmasına izin verecek, gülüp, dans edip, eğleneceğim. Tüm iyi ve güzel şeylerin bizi dağıttığı ve içimizi kıpır kıpır ettiğini bildiğimden, bu unutulmaya yüz tutmuş hissiyatı yeniden yakalamak için yeniden yola koyulmanın vakti geldi.
Aniden kendi kendimize “yahu yeter artık!” dediğimiz zamanlar elbet olmuştur. Zihinsel açıdan tükenmişlik ya da çevremizden gelen baskılar, kişisel deryalarımızda, bir deniz kızı misali özgürce yüzdüğümüz suları, bir bir bizden koparıyor. Bununla birlikte, “yeter artık!” demek, görmek istediğimiz değişiklikleri yaratmak için her zaman yeterli olmayabilir.
“Sevmek ve sevilmek gibi büyük işleri başarmak için geldik bu dünyaya.”
– Rahibe Theresa
“Ben şu hayatta en iyisini hak ediyorum“, “Önceliğim hep ben olacağım bundan sonra” veya “Mutlu olmaya benim de hakkım var” gibi ifadeler, kendi kendimize içimizden tekrar tekrar söylediğimiz ama şu an da herhangi bir etkisi olmayan sözcüklerdir. Şu köşeyi de döndüğümüzde, hayatın bizim için güllük gülistanlık bir yer olabileceğini düşünmekle birlikte, eğer zihin yapımız her zamanki gibi öngörülebilir nitelikte bir yaşam kurma eğiliminde kararlıysa, olağan dışı ve aykırı bir hayata adım atmak kolay olmayabilir.
Büyük değişikliklere imza atmak, planlı bir yol haritası gerektirmez. Tuttuğumuz dileğin gerçekleşmesi için, kayan bir yıldızı beklemeye ya da köşe başında bizi bekleyen mutluluğa gerek yoktur. Mutlu bir hayat için sadece tek bir şey gereklidir: mutlu bir beyin.
Tükenmiş bir beyin ve kapalı pencereler
Gün boyunca aklınızdan geçen düşünce sayısını hiç düşündünüz mü? Nörologlar, bu tür soruları çok severler, bu yüzden onlardan bir cevap almak pek de uzun sürmedi: yaklaşık 50.000. Bununla birlikte, bu düşünce sayısının yaklaşık olarak % 80’inin kesinlikle bir işe yaramadığını da söylemek gerekir. Çoğu düşüncemiz, tekrarlayan, mekanik veya hatta takıntılı bir yapıya sahiptir.
Tükenmiş bir beyin, mutsuz bir zihnin içimizdeki duyulan yankılanmasıdır. Bizleri yoran, “eğer şöyle olsaydı …” “bir bana izin verilseydi…” ya da “ben bu işleri hiç yapamıyorum” gibi laflar gün boyu zihnimizden dolaşır da durur. Bazen, beynimizin o son derece verimsiz ve düşmanvari arka sokakları, her bir mutsuz anımız ve günümüz için çevremizdekileri suçlamayı tercih eder. Bu durumda, beynimizin, daha meseleyi çözmeye bile yeltenemeden kendi içerisinde tükenip, dağılıp gitmeye başlıyor.
Bu durumda, zihnimizin penceresini bu şekilde kendimize ve dış dünyaya kapatmak, bizlerin yalnızca korku, kararsızlık ve umutsuzluk getiren bir fısıltı ile baş başa kalmamıza neden olacaktır. Bize sunulan iyi ve güzel hisler ile bağlantı kurarak, açık kapılarımız ve pencerelerimiz ile aklımıza entegre edebileceğimiz iki muazzam süreç başlatabiliriz: geri dönüşüm ve yaratma.
Eminim ki, çevreye ve gezegene daha iyi bir gelecek bırakmak adına, siz de geri dönüşüme önem veren bir insansınız. Aklımız da aynı “bakıma” ihtiyaç duyar. Düşüncelerimizin büyük bir kısmının bize pek bir yararı yoktur; bize yarardan çok zarar verdikleri için, onları aklımızın bir köşesinde biriktirmek yerine geri dönüşüme yollamak daha akıllıca olur. Bunun için hiçbir şey “yapamam” düşüncesini “Bir deneme şansını ben de hak ediyorum” haline dönüştürmekten daha iyi bir başarı olamaz.
Geri dönüşüme ek olarak, kendi düşüncelerimizi yaratmamız ve bunları ele almamız konusunda ne kadar iyi bir seviyeye gelebilirsek, o kadar sağlıklı bir zihin yapımız olacaktır. Fikirler, hedefler ve yeni tutumlar beynimizdeki nöronlar arasındaki bağlantıları ya güçlendirir ya da zayıflatır. Yeni düşüncelerle gelen yeni ve güçlü duygulara merhaba deyip, kapalı pencereler ile birlikte tükenmiş o eski zihninize elveda deyin artık.
Hayattaki güzellik: yeni bakış açılarını elde etme becerisi
Beynimizin büyüsünü ve duygularımızın yapısını anlamak için, sizleri küçük bir deney yapmaya davet ediyoruz. Bir fotoğraf veya güzel bir manzaranın çıktısını alın. Şimdi o çıktıyı direk burnunuza bastırın. Burnunuzun dibindeki nesneyi görmek için çabalarken, görebileceğiniz tek şey muğlak bir resim ya da fotoğraf olur ve aklınıza bununla ilgili hiç bir şey gelmez.
Tükenmiş zihnimiz de aynı bu şekilde çalışmaya çalışır. Bu bakış açısı iler beraber hayatınıza yön vermeye çalışmak size hiç bir zaman zenginlik katmaz. Bununla birlikte, elinizdeki resim ya da fotoğraftan ufacık da olsa uzaklaşmak, olasılıklar ve ilham veren güzelliğe sahip bir dünyanın kapılarını sizlere açmaya başlayacaktır. Kendiniz ile çevreniz arasındaki bir çok şey arasına mesafe koymak bu açıdan olumlu bir şeydir. Bu adımı atabilmek, hiçbir şeyin, ama hiçbir şeyin bizleri köle yapacak kadar yeterli güce sahip olamayacağını ilan etmektir.
Hayatın bize katacağı güzelliklere ve iyiliklere bağlanmanın yolları
Kaliforniya Üniversitesi Nöroloji Bölümü, mutluluk üzerine ilginç bir çalışma yapmış ve aydınlatıcı olduğu kadar hayata dair pratik çözümler de sunan sonuçları bizlere göstermiştir. Bu çalışma, “Beyninizi Mutlu Etmek için Eğitin” (Train Your Brain to Get Happy) başlıklı bir kitabın yazılmasına bile temel olmuştur. Bu kitapta, düşüncelerimizin, ruh dengemizin ve sağlımızın yaşadığı güçlü bir duygusal materyalin yaratılması görevini üstlenen “gri hücrelerimizde“ nasıl değişikler oluşturduğu anlatılmaktadır.
Bize sunulan fırsatları kullanmak için, “Mutlu olacağım” demekten daha fazlası gereklidir. Yeni düşünceleri aklımıza yerleştirmeden önce, eskilerden kurtulmak zorundayız.
Bazen kendimize sorular sorarak, dikkatimizi bu sorulara odaklar ve varımızı yoğumuzu bu kaynakları çözmek için harcarız. İyi bir soru, yararlı olmayan, bize zarar veren tüm kötülükleri alıp götüren bir elektrikli süpürge gibidir. Örneğin, kendimize “mutlu olmak istiyorum” diyebilmek yerine, kendimize “neden mutlu değilim?” diye sormak daha iyi olur. Bu soruyu sorduğumuzda, düşünmeye başlarız.
Öte yandan, aklımızda açıklığa kavuşturmamız gereken düşünceler de vardır. Daha mutlu olmak isteyen insan, kendini başkalarıyla karşılaştırmaz. Ayrıca konuşurken koşullu cümleler de kullanmaz. (“bunu yapsaydım“, “şöyle olsaydım“, “diğerleri bunu fark etseydi” ve benzeri.)
Konuşurken şimdiki zaman kalıplarını kullanın, hedeflerinizin ne olduğunu çok açık bir şekilde söyleyin ve yeteneklerinizi başkalarına göre belirlemeyin. İlham verici, canlandırıcı ve yaratıcı düşünceleri bir araya getirin. Başkalarının sadece sıradan olarak gördüğü şeylerde ki olağanüstü güzellikleri, yalnızca açık zihinlerin göreceğini herkesten önce siz bilin.
Görseller: Marie Desbons ve Milla Marquis
Bu metin yalnızca bilgilendirme amaçlı sunulmuştur ve bir profesyonelle görüşmeyi yerine geçmez. Şüpheleriniz varsa, uzmanınıza danışın.