Bağımlılık Yaratan Psikolojik Temalı 5 TV Dizisi
Yazan ve doğrulayan psikolog Sergio De Dios González
İyi bir TV şovunu izlemeyi kim sevmez ki? Birçoğumuz, bağımlısı olduğumuz bazı TV dizilerinin son yayımlanan bölümlerini izlemek için sabahın körüne kadar gözümüzü ekrandan alamadık. Eğer ilgi çeken olay örgülerini ve psikoloji dünyasını merak ediyorsanız, aşağıdaki liste, bu temaya sahip beş TV dizisini göstermektedir.
The Sopranos: Bir Mafya Babasının Psikolojisi
Eğer Soprano’yu hala izlemediyseniz, tarihin en iyi TV şovlarından biri olarak kabul edilen bu yapımı kaçırıyorsunuz demektir! Bunu sadece biz söylemiyoruz, 7 sezon boyunca aldıkları ödüllere bir netten bir bakın ve kararınızı verin.
Bu şaheserin ardındaki psikolojik entrika, ana kahraman Tony Soprano’nun yaşadığı çifte hayattan geliyor.
Spoiler vermeden, bir New Jersey mafya babası olan Tony, aynı zaman da ailesine çok bağlı olanda bir karakterdir. Ana karakterlerinin bir şekilde yalan bir dünyada yaşadığını resmeden bir çok film ya da TV dizisi olsa da, The Sopranos bir şekilde, bir adım öne çıkıyor.
Bu özelliğe, bir de, gösterinin en iyi özelliklerinden birine ekleyin: mafta babası Tony ile, psikiyatristi arasındaki konuşmalar. Tony Soprano ve Doktor Melfi arasındaki terapi seansları gerçek bir zevktir. Konuşmalar o kadar derinleşiyor ki, şov, gerçek bir psikolojik maden haline geliyor. Kesinlikle izlemeniz gereken bir yapım.
Breaking Bad: Uyuşturucu Kralına Dönüşen Kimya Öğretmeni
Ana karakterlerinin çifte hayat sürdüğü temadan devam edersek, Walter White’ın hikayesinin de insancıl bir arka planı vardır. Kimya öğretmeni olan Walter, başına gelen hastalığı kabul etmenin ve ölüme hazırlanmanın karmaşıklığının en açık örneklerinden biridir.
Kendisine konan kanser teşhisini tedavi ettirmek için yeterli gücü olmayan Walter, hayatını tamamen değiştirir. Sadece gündelik rutinini değil, aynı zamanda işini, ailesindeki rolünü, karısıyla iletişimini ve hemen hemen her şeyi. Ve tüm bunları gizlice yapar!
Özellikle ilk sezon, bir karakterin psikolojik dünyasının en iyi şekilde resmedildiği bölümleri içerir. Stephen King, bu diziyi, TV tarihindeki en iyi yapım olarak adlandırmıştır.
Dexter: bir psikopat
Eğer suçlu psikolojisi ile ilgiliyseniz, o zaman Dexter tam size göre bir dizi! Ana karakterimiz Dexter, Miami’de yaşayan hem bir seri katil hem de en başarılı adli bir polis memurudur.
Her ne kadar bir klişe gibi gözükse de, ilk birkaç bölümü izledikten ve Dexter‘ın dünyasına girdikten sonra, bu yapımın neden tüm zamanların en iyi psikolojik TV şovlarından biri olduğunu anlayacaksınız. Olay örgüsü ve senaryo gerçekten dahice yazılmıştır.
Olaylar geliştikçe, Dexter iyi mi yoksa kötü bir insan mı, karar vermekte zorlanacaksınız. Bazı davranışlarının, ahlaki açıdan yanlış olsa da, amaca giden yolda doğru olup olmadığını kendinize soracaksınız. Çoğu zaman, kendinizi Dexter’ı destekler bulacaksınız.
Dexter’ın ritüelleri ve metodolojileri, çocukluğunun şu anki kişiliği üzerindeki etkisi, onun sevme biçimi, onun iş ahlakı, iş arkadaşlarıyla olan ilişkisi… hepsi mükemmel bir şekilde birbirlerine yedirilmiş katmanlar olarak görülür. Özetle, bu yapım, hiçbir şeyin şansa bırakılmadığı mükemmel bir gösteridir.
In Treatment: Açık yürekli bir psikoloğun ofisi
In Treatment, ustaca yazılmış diyalogların ve insan aklının nasıl çalıştığının resmedildiği harika bir yapımdır. Orijinali bir İsrail dizisi olan bu şov, ilk bölümünden itibaren sizi esir alacak.
Dizi, psikanalist Paul Weston’un hastalarıyla yapmış olduğu haftalık seanslar üzerine odaklanıyor. Her biri sadece 20 dakika süren bölümleri ile beraber, dizi 3 sezon sürmüştür.
Bir HBO dizisi olan In Treatmen, büyük zorlukları, zarif bir incelik ile ele alıyor. Yazarlar, diyalogları nasıl kullanacaklarını çok bildikleri için, gösterinin sadece ve sadece bunun üzerine inşa edilmesine odaklanmışlar. Senaristler, izleyiciyi ilk bölümün ilk dakikasından itibaren, sıkıcı sohbetlere dalmaksızın, dikkati üst seviyede tutmayı başarabildiler.
Ancak, gösterinin üstesinden gelmesi gereken en büyük sorun, genellikle ekranda görmediğiniz bir durumu normalleştirmekti. Sadece terapi seanslarını göstermekle kalmaz, aynı zamanda kendi psikolojik sorunlarına çözüm bulmak için, başka bir psikologun profesyonel yardımını da arayan bir psikologu da gösterir. Bu yapımızı kesinlikle tavsiye ediyoruz!
My Mad Fat Diary: bir ergenin beslenme sorunu
Önceki TV şovlarından daha az tanınmasına rağmen, bu İngiliz yapımı, bir beslenme bozukluğuyla yaşamanın nasıl bir şey olduğunu gösterir. Rae Earl’ün, My Fat, Mad Young Diary, adlı kitabından TV’ye uyarlanan bu yapımda, aşırı kilolu olan 16 yaşındaki bir kızın hikayesi anlatıyor.
Bir psikiyatri hastanesinde tedavi olduktan sonra, genç kızımız, zihinsel sorunlarını ve şekilsiz vücut hatlarını saklama çabasına odaklanır.
Bu 16 yaşındaki genç kızımızın 100 kiloluk vücudu, onun topluma adapte olmasını oldukça zorlaştırıyor. Bu nedenle, tüm dikkatini geçmişini saklamak, yeni tanıştığı arkadaşlarını şaşırtmak ve bir ergenin yapabileceği en normal şeyleri yapmaya harcar.Bu diziyi de, resmettiği dürüstlük seviyesi ve tasvir edilen karakterlerden dolayı tavsiye ediyoruz. Gençlere dair klişelerin çok ötesine geçen, komedi ve romantik bir dram karışımıdır My Mad Fat Diary. Kesinlikle izlenecek listenizde olması lazım.
Bu metin yalnızca bilgilendirme amaçlı sunulmuştur ve bir profesyonelle görüşmeyi yerine geçmez. Şüpheleriniz varsa, uzmanınıza danışın.