Artık Süper Bir Kadın Olmak İstemiyorum
Kadınlar olarak, hem toplumda ve hem de kişisel düzeyde, eşitlik kazanmak için oldukça başarılı bir ilerleme kaydettik. Bununla birlikte, kadın ve erkek arasında bir çok eşitsizlik durumu maalesef hala devam etmektedir. Her kadın, yaşamak istediği hayatı, kendisi için ve kendisi adına belirleyebilmelidir.
Çoğu zaman, cinsiyetler arası bu eşitsizlikler gölgede kalıyor: Bu durumun yaşadığınız kültüre mükemmel bir şekilde entegre olduğu gerçeğini fark edemiyor ve birçok alanda elde edilen ilerlemelere rağmen, toplum içerisinde taşıdıkları önemi benimseyemeyen ya da göremeyen kadınlar tarafından bile, bu eşitsizlikler kabul görüyor.
Her geçen gün, toplumsal ve bireysel manada kadınlar ve erkekler arasındaki ‘uçurumlar’ daha da azalmakta ve geçmişe kıyaslandığında, bugünün kadını hiç olmadığı kadar eşit bir yaşam sürmektedir. Bununla birlikte, hala bekleyen bazı sorunların olduğunu da söylemek lazım. Örneğin, birçok kadın hala elimizde toplumun bize biçtiği rolü oynamamız gerektiğini söylüyor: yani süper kadınlara, yarı-tanrılara dönüşmekten bahsediyor.
Bu bakış açısına göre, evimiz kusursuz bir durumda olmalı, çocuklarımızı mükemmel bir şekilde yetiştirmeliyiz (eşimiz için mükemmel, kaynanamız için mükemmel, sosyal çevre için mükemmel, yani herkes ve herşey için mükemmel …), sürekli güzel, fit ve şık görünmeliyiz. Elbette, aynı zamanda işimizi layıkıyla yapmalıyız aksi takdirde başkalarının eline bakmak zorunda kalırız. Eğer bir işimiz olmazsa, kimse bizi zorlamadığı halde, kendilerinden farklı bir yaşam tarzı seçtiğimiz için bizi anlayamayacak olan diğer kadınların ‘zulmü’ altında ezileceğiz.
Dahası, şayet bize atfedilen tüm ‘yükümlülüklerimizi’ yerine getirmezsek, olumsuz eleştiri kılıfı altında saklı olan, sözüm ona masum soruların baskısı altında kalacağız. “Nasıl yani, sen çalışmıyor musun?” “Makalen henüz yayınlanmadı mı?” “Çocuğunu hala bu kadar küçükken kreşe mi bırakacaksın yani?” “Sen eskiden daha şık giyinirdin, ne oldu şimdi böyle?”
Artık süper bir kadın olmak istemiyorum
Hayır istemiyorum. Ve evet, bunu içimden değil, dışımdan, yüksek sesle söylüyorum. Belki de insanlık tarihinin başlangıcından bu yana kadınlara kurulmuş bu tuzağa bir çok kez düştük, kabul ediyorum. Bütün bu yükü taşımak, salt kendi başıma başkalarının ihtiyaçlarını karşılamak ve kendimi hiç de istemediğim durumlara sokmak istemedim ama tüm bunları zaten başkalarının onayını kazanmak adına yapmıştım, tercih değil bir zorunluluktan ötürüydü.
Artık bu oyunu daha fazla oynamayacağım. Kadın sıfatından daha önce bizlerde en başta birer insanız ve ister erkek olsun ister kadın olsun, tüm insanlar gibi, kişisel haklara ve sınırlara sahibiz.
Bizden yapmamızı beklenen her şeyi gerçekleştirmenin ne imkanı ne de mükemmel bir şekilde icra etmenin bir yolu var.
Hepimiz, hem kadınlar hem de erkekler olarak, gün gelir yıkılıp kalabiliriz. Bazı işler elimizden iyi gelir, kimilerin de harikalar yaratabilir ama bazen her şeyi berbat da edebiliriz. Buradaki kilit nokta, toplumun fikirlerine veya dünyanın kabul etmemizi beklediği yükümlülükler ile kendimize baskı yapmamamızdır. Herhangi bir ‘mükemmellik’ seviyesine ulaşamadığımız, kendimize kötü gözle bakmamalıyız. Aksi takdirde bu durum aşağılık kompleksine sebep olur.
Bir gün, sabah evden saçınızı başınızı yapmadan, doğal haliniz ile çıkmanızın dünyaya, hayata ya da evrene ne gibi bir etkisi olabilir? Çocuklarımızla biraz daha fazla vakit geçirmek için, işi gücü bir süreliğine boş versek ne olur yani? Ya da, eğer çalışmayı ve çocuğumuzu kreşe bırakmayı tercih edersek ne olur?
Dünya, kadının ne yapıp ne yapmadığını neden bu kadar kurcalıyor?
Süper bir kadın olmayı bırakmanın yolları
Birincisi ve en önemlisi, kendinize duyduğunuz saygıdan ödün vermemektir. Toplum tarafından bize bahşedilen rolleri oynamak zorunda olduğumuz için, kadınların kendilerine duyduğu saygı, erkeklere oranla daha düşüktür.
Çoğu zaman, bu kendisine biçilen rol ile, kadının gerçekten istediği hayat birbiri ile çarpışır. Bu sebepten ötürü öfke ve kızgınlık durumları ortaya çıkar.
Kadının, her zaman daha iyi olmasının gerek olduğu ve şu anda bulunduğu durumun hiç bir zaman yeterli olmadığı gibi bir algısı vardır: daha iyi bir çalışan olmalı, daha iyi bir anne, daha iyi bir eş… Dışarıdan bizlere dayatılan bu görevler gözümüze ne kadar ulaşılamaz gelirse, öz güvenimiz de o kadar sarsılır. Bir düşünün, ne zaman size biçilen sözüm ona rolü layıkıyla oynayamazsanız, kendinize duyduğunuz saygıya ne oluyor?
Bir sonraki adım, yapmak istediğimiz bir şeyi, sadece kabullenme ve onay almak için yapmamaktır. Gerçek olmadığı için hiç kimseden bir onay ya ad kabullenme görmeye gerek yoktur. Yüzümüze karşı söylenmese bile, arkamızdan konuşan insanlar elbet olacağı için, herkesi her zaman memnun etmek diye bir şey mümkün de değildir.
Herkese karşı sorumluluklarımız olduğu doğrudur, ancak bu sorumluluklar bizim tarafımızdan seçilmeli, kimsenin bir dayatması olarak değil.
Son olarak, kendinizi suçlu gibi hissetmekten vazgeçin. Kadınlar olarak, hemen hemen her şeyden dolayı kendimizi suçluyoruz: doğum sonrası hemen işe başlamak, evde çocuk bakmak, akşam yemeğini hazırlamamak, arkadaşlarımızla yeterince vakit geçirmemek, etrafımızdaki erkeklerden daha başarılı olamamak.
Yeter ama artık! Bu suçluluk duygusu kesinlikle hiçbir amaca hizmet etmiyor. Aksine, bizlere sanki yanlış bir şey yapıyormuşuz hissi veriyor. Bu fikri aklınızdan çıkarın çünkü bu doğru değil. Elinizden gelenin en iyisini yapıyorsunuz ve hayatınızı, yalnızca siz istediğiniz şekilde yaşıyorsunuz. Hiç kimse, önce kendine dikkat ederek yaşadığı için suçluluk duygusu beslememeli.
Sonuç olarak, başarmış olduğunuz ve yapmanız gereken her şey için sizi tebrik ediyorum hanımlar. Ayrıca, dünyanın bizden beklediği gibi değilde, kendi istediği şekilde yaşayan tüm o cesur kadınlara minnetlerimi sunuyorum: bu kadınlar bizi değiştirecek ve gelecek kuşakların kadınları, toplumun bize biçmek istediği rolü kabul etmeyecek.
Bu metin yalnızca bilgilendirme amaçlı sunulmuştur ve bir profesyonelle görüşmeyi yerine geçmez. Şüpheleriniz varsa, uzmanınıza danışın.