Herkes Hata Yapar; Özür Dilemek ise Azınlığın Erdemidir
Hata yapmak gayet insani bir durumdur. Ayrıca mütevazi bir hayat tarzı sürdürmek ve yaşamın sürekli bir öğrenme süreci olduğunun farkına varmak içinde hata yapmak, olağanüstü bir fırsattır. Şimdilerde, her başarısızlığa, her ihmale ve her yanlışa “beni affet” ile karşılık vermek akıllıca bir davranış olacaktır. Bu, birçoğumuzun uygulamaya koyması gereken bir erdemdir.
Doğru şeyi yapmadığımızın farkına varmamızı sağlayan o değerlendirme mekanizması, hepimizin yakından tanığı ego kavramı tarafından yönetilir. Aslında, incittiği birey ile empati kurmaktan çok uzak duran ve bunu bu şekilde devam ettirmek ile çabalayan bir insandan daha büyük bir kan emici canlı yoktur.
Hata yapmak gayet normal bir durumdur, ancak affedilmeyi istemek, sadece çok az sayıda insanın sahip olduğu bir erdemdir. Dolayısıyla, ‘Yanılmışım‘ deme olgunluğunu, yüzümüze bakarak söyleyebilen ve tüm cesareti ile affedilmeyi dileyen bir insanı ben onurlu bir birey olarak algılarım.
Eğer bu konu üzerinde etraflıca bir düşünürseniz, neredeyse her gün “kusura bakma” cümlesini kullandığımızın farkına varacaksınız. Yolda yürürken istemeden de olsa birine çarptığımızda, bir arkadaşımızın konuşmasını böldüğümüzde bunu yaparız. Bununla birlikte, çok az insan, çok büyük bir hata yaptıktan sonra, bununla yüzleşmeye hazırdır. Çok azımız “Özür dilerim, her şeyi berbat ettim. Lütfen beni affet” diyebilecek cesarete sahibiz.
Peki bunu yapmak neden bu kadar zor? Sizleri bu konu üzerinde biraz düşünmeye davet ediyoruz.
Hata yapmak insani bir durumdur
Hepimiz hata yapmakta harikalar yaratırız! Bir hatayı olumsuz bir şey olarak görmemekle birlikte, bu hatadan bir ders çıkarabilmemiz için, hatayı tüm ayrıntılarıyla beraber değerlendireceğiz. Çünkü yapılan bir hata, daha iyi bir birey olmamız için yapılan bir çağrıdan başka bir şey değildir.
Şimdi, hata var hata var, onu da biliyoruz. James Joyce’un da bir zamanlar söylediği gibi, hata yapmak, kendimizi keşfetmeye yönelik açtığımız kapılardan başka bir şey değildir. Bilimin kendisi bile o inanılmaz “şans eseri” buluşlar ile doludur. Bir çok bilim insanı, gayri ihtiyarı hatalarının akabinde, çığır açan buluşlara imza atmıştır.
Bu insani faktör, hata yapıldığı zaman gücenmenin eş anlamı, diğer insanlara bir aşağılama duygusu olarak yansıyarak, daha karmaşık bir hal alır. Bu durum, hatanın kabul edilmesi ile hiç alakası olmayarak, bireyin o hatayı, gururundan ya da yeterli olgunluk seviyesine ulaşamamasından ötürü tekrar etmesi ile beraber daha da kötü bir hal alır.
Hataları cezalandıran bir toplum
Gerçekten çok nadiren özür dileyen bir toplumda yaşıyoruz. Ve özür dilediğimiz zaman ise, daha önceden bahsettiğimiz o olgunlaşmamışlık duygusunu hissedilebiliyoruz. Whatsapp’dan özür dileyen insanlar var mesela. Ya da özür dilemek için için sosyal ağlar üzerinden methiyelere dizen kişiler, mağdur olan kişiye, özrü kabul etmekten başka bir seçenek bırakmıyor.
Ayrıca, çocuklara yanlış yapmanın kötü bir şey olduğunu öğreten bir toplumda yaşıyoruz. Mevcut eğitim sisteminde, bir öğrencinin başarısızlığı, cezalandırılması gereken bir durum olarak görülüyor. Evet, yapılan hatanın düzeltilmesi gerekiyor ama ancak sopa gösterilmesine de gerek yok. Bu nedenle, çocuk, yaptığı hataları ört bas etmek, onları görmezden gelmek ve kendine duyduğu saygıyı koruyabilmek için, abuk sabuk savunma mekanizmalarını nasıl geliştireceğini daha çok erken yaştan itibaren öğrenmeye başlıyor.
İşte o zaman bitmek tükenmek bilmeyen bir kısır döngü başlıyor. Eğer hatalarımı görmem ya da görmek istemezsem, o zaman özür dilemem de gerekmez. Böyle yapa yapa, özür dilemenin manasını kaybettik. Bunun yerine büyük boy bir ego ile, hatalarımızı ört bas etme yeteneğini kazandık. Ancak bunu yaparak, hepimiz muhteşem öğrenme fırsatlarını çöpe atmış oluyoruz. Bunun nedeni, böyle erken bir yaştan itibaren, hataları ve yanlışları olumsuz bir durum gibi algılamamızdır.
Bir hata yaptıktan sonra özür dileyeceğini bilme erdemi
Kendine has, yakınlığı sağlayan bir affetme şekli, basit bir fedakarlık göstergesi değildir. Affetmek, her şeyden önce, bir tutum ve cesur davranmaya karar vermektir. Verdiğimiz zararın farkına vararak, incittiğimiz insana ne yaptığımızın farkında olduğunu hissettiririz.
Ayrıca, her “özür dilerim” cümlesinin de işe yaramadığını da aklımızdan çıkarmamalıyız. Affedilmeyi isteyen herkes affedilemez. Bununla birlikte, bunu yapmak zorundasınız ve iyi de yapmak zorundasınız. Yaptığınız bir hatadan sonra nasıl düzgün bir biçimde özür dileyeceğini bilmek için, Ohio Üniversitesi tarafından yürütülen bir araştırmanın ulaştığı bazı sonuçları baz alabiliriz:
Özür dilemek ve affedilmeyi istemek için atılması gereken en iyi adımlar şunlardır:
- Ön yargılardan bir kenara bırakın. Toplum olarak, özür dilemeyi bir zayıflık göstergesi olarak algılıyoruz. Bu sebeple, bu ön yargıları bir kenara bırakmanın zamanı geldi. Artık, kendini alçak gönüllülük ve özür dileme sarmalı ile dolamış birinden daha cesur biri olmadığını anlama zamanıdır.
- Göz teması ve kesin bir ifade biçimi, yanlış yorumlara girmenize engel olur. Ne kadar büyük bir hata işlediğinizi ifade etmek için, yanlış yaptığınız insanın gözlerinin içine bakmanız bir zorunluluktur.
- Olan her şeyde kendi sorumluluğunuzu kabul edeceksiniz.
- İnandırıcı olmak için tövbe etmek ile beraber, verilen hasarın en kısa sürede telafi edileceğine dair kesin bir dil kullanılması gerekir.
- Affetmek, herhangi bir dramatik sahne yaratmadan, empati duygusu ile yapılmalıdır.
İnsanlar, ilk kim özür dilerse onun en cesur olduğunu ve affedenin de en alçak gönüllü karakter olduğunu sıklıkla söyler. Ancak gerçekte, başkalarının gözündeki büyüklüğümüz, bu adımların hepsinden bir şeyler öğrenmek ile alakalıdır. Bu sayede, egonun hiç bir şekilde yer bulamayacağı kişisel çıkmazlarımızda hayatta kalabiliriz.
Çünkü yaptığınız bir hatanın size öğrettiği hayat dersini, başka hiç bir şey öğretemez. Ve nasıl affedileceğini istemeyi bilmekten daha değerli bir şey yoktur şu hayatta.
Bu metin yalnızca bilgilendirme amaçlı sunulmuştur ve bir profesyonelle görüşmeyi yerine geçmez. Şüpheleriniz varsa, uzmanınıza danışın.