Duygusal Izdırap: Felç Eden Ezici Korku
Yazan ve doğrulayan psikolog Sergio De Dios González
Duygusal ızdırap, her şeyi içine çeken bir girdap gibidir. Bizi içimizde hapseder ve içimizi korku, kaygı, hoşnutsuzluk ve hatta ezici bir mutsuzlukla doldurur. Bu, olumsuz ve felç eden bir duygular dürbünü gibidir.
Güney Koreli tanınmış bir filozof ve kültürel çalışmalar uzmanı olan Byung-Chul Han, bugünün dünyasını “tükenmiş toplum” olarak nitelendiriyor. Hepimizin ortak bir noktası varsa, o da duyduğumuz kaygı ve hissettiğimiz duygusal ızdıraptır. Han’a göre, tüm bu sorunların sebebi çocuklarımızı varoluşlarının her noktasında başarılı olmaları için yönlendirdiğimiz, performansa dayanan kültürümüzde yatıyor.
Bu nedenle, kendimizi göstermek ve başarıya ulaşmak için bir parçası olduğumuz toplumun üzerimize yüklediği baskıları hissediyoruz. Buna ek olarak, erken yaştan itibaren bize dayatılan ve aynı anda birden fazla işi yapabilmemizi bekleyen bir kültürün içinde yaşıyoruz. İnsanlar pek çok işi aynı anda ve kısa bir zaman zarfında yapmalı. Bu, “angst”ın (insanı sıkan, acı veren ve ezici şeyler anlamına gelen Almanca bir terim) içinde kapana kısılmanın olağan olduğu, herkesin hayatta kalamayacağı ya da etkili bir şekilde dahil olamayacağı orman kanunu.
“Anksiyete, diğer bütün zihinsel hastalıklar gibi insanın mutsuzluk ve suçluluk hissetmesine sebep olur ve temel insan düzeninde normatif bir mücadele oluşturur.”
– Mario Benedetti
Duygusal ızdırap: neyim var benim?
Duygusal ızdıraptan bahsettiğimizde hep aynı konu gün yüzüne çıkar. Izdırap anksiyeteyle aynı şey midir? Yoksa bunlar birbirinden farklı iki psikolojik durum mudur? Yakın bir geçmişe kadar, ızdırap terimini klinik durumlardan ayırarak felsefi alanda bırakmıştık. Örneğin Soren Kierkegaard, kaygı terimini geleceğimiz belirsizken hissettiğimiz korku olarak tanımlar. Bu nedenle, hayat kalitemiz yaptığımız seçimlere bağlıdır.
Diğer yandan Sigmund Freud, patolojik bir durum olarak gördüğü “ızdırap nevrozları”nı “gerçek ızdırap”tan ayırmıştır. Bunlar felsefi düşüncelerden oldukça farklı. Esas itibarıyla, biri varoluşsal olarak adlandırılan ve diğeri de Mental Bozuklukların Tanısal ve Sayımsal El Kitabı tarafından tanımlanan, pek çok psikolojik bozuklukta sıklıkla kendini gösteren bir semptom olmak üzere iki tip ızdırap vardır.
Duygusal ızdırabın özellikleri
Duygusal ızdırap bizi felç eder. Anksiyete genellikle sinirleri tetikleyici bir faktörken, ızdırap belirsizlik zamanlarında, bir şeyleri kontrol edemediğimiz ve öngöremediğimiz zamanlarda sarıldığımız bir yastık gibidir.
Belirsizlik ortaya çıktığında kaygılarımız yoğunlaşır. Takıntılı, yıkıcı düşünceler ve endişe kendini gösterir. Bir sınava girmek, kararlar almak, bir yanıt beklemek ve hatta yapamayacağımızı düşündüğümüz bir şeyle yüzleşmek zorunda kalmak genellikle ızdıraba sebep olur. Ayrıca, yapılan çalışmalara göre, bazı kişiler ızdırap hissetmeye daha duyarlıdır. Nörokimyasal reaksiyonlar sinir ileticiler ve hormonlar tarafından üretildiği için adrenalin ya da gamma-aminobütirik asit seviyesindeki bir düşüş bizi üzüntüye az ya da çok eğilimli yapar.
Duygusal ızdırabın baş dönmesi, sindirim sistemi sorunları, göğüste baskı, yorgunluk ve kaslarda gerginlik gibi pek çok fiziksel semptomu vardır.
Duygusal ızdırabı nasıl tedavi edebilirim?
Şairler, yazarlar ve ressamlar hissettikleri duygusal ızdırabı sanatlarına yönlendiriyorlar. Pek çoğu duygusal ızdırabı yaşadı. Bu, kendimize ve geleceğimize baktığımızda hissettiğimiz anlaşılabilir boşluktan kendimizi tamamen ayıramadığımız için sürekli olarak tekrar eden bir duygudur. Ancak, bu his ve duygu bizi engellediğinde ve çaresizlik köşesine itelediğinde bir şeyler yapmamız gerekir.
Byung-Chul Han’ın fikirleri bize aslında her zaman belirsizlikle birlikte yaşadığımızı hatırlatıyor. Belirsizlik, duygusal ızdırabın doğrudan tetikleyicisidir. Bu nedenle, (çok ciddi olmadığı sürece) bu durumun psikiyatrik ilaçlarla çözülebileceğini sanan herkes hatalıdır. Yapmamız gereken şey, hayatın iniş çıkışlarıyla nasıl baş edeceğimizi, önceden bilemediğimiz şeyleri daha iyi idare etmeyi ve kontrolümüz dışında olan şeylerle nasıl başa çıkacağımızı öğrenmektir.
Sorunun üstesinden gelmek için farklı bir yaklaşımımız var. Bilişsel davranışsal terapi, kabullenme ve farkındalık temelli bilişsel terapi pek çok şekilde yardımcı olabilir. Diğer yandan, anksiyetemizi, olumsuz düşüncelerimizi ve olumsuz duygularımızı azaltmamıza ve yönetebilmemize de yardımcı olabilirler. İçinde yaşadığımız bu karmaşık ve talepkar dünyada, takındığımız tutumumuzu daha güçlü hissetmek ve sorumluluk almak yönünde değiştirelim.
Bu metin yalnızca bilgilendirme amaçlı sunulmuştur ve bir profesyonelle görüşmeyi yerine geçmez. Şüpheleriniz varsa, uzmanınıza danışın.