Logo image
Logo image

Depresyonla İlgili En İyi Filmlerden Yedisi

5 dakika
Büyük ekran için depresyonla ilgili bir film yapmak çok kolay bir iş değil. Aslında pek çok film de depresyonla ilgili değil. Bugünkü makalemizde, depresyonla ilgili en iyi yedi filmi keşfedin!
Depresyonla İlgili En İyi Filmlerden Yedisi
Cristina Roda Rivera

Yazan ve doğrulayan psikolog Cristina Roda Rivera

Son Güncelleme: 21 Aralık, 2022

Depresyonla ilgili en iyi filmlerin bir listesini yapmak oldukça zor bir iş. Aslında, bu büyük ekran bu konuyu çevreleyen tartışmalardan kesin bir biçimde uzak da durmuyor. Depresyon düşünüldüğünde, bireysel farklılıklar çok önemli bir rol oynuyor. Ancak, filmler de, her zaman için karakterlerin aslında bir hastalığa sahip olduğunu belirleme eğiliminde de değiller. Örneğin, depresyon semptomları basitçe belirli davranışlar veya eylemler yoluyla tasvir edilebilir.

Bu nedenle, bu spesifik tanım eksikliği bazen bu bozukluğun bir şekilde sulandırıldığı anlamına da gelebilir. Bununla birlikte, depresyonla ilgili en iyiler olarak gösterilecek filmler de, bu bozukluğun bilinmeyen bir yönünü gösteren filmler olma eğiliminde olacaklardır. Ya da belki de yeni baş etme yolları ve yeni bir bakış açısı ortaya koymak isteyeceklerdir. Aslında, depresyonla ilgili en iyi filmler, hayatınızda üzüntüden de daha fazlası olduğunu anlamanızı sağlayanlar. Aslında, bu problem sadece homojen bir semptom grubu görünümünde değil ve her kişi bunu farklı şekilde deneyimleyebilir. Dolayısıyla, sinema, bu karmaşıklığı anlamanıza da yardımcı olabilir.

Depresyonla ilgili en iyi filmlerden yedisi

Depresyonu doğru bir şekilde ele alan filmler, herkesin bir şekilde bu bozukluğun kurbanı olabileceğini size gösteriyor. Aslında, dışarıdan birçok semptomla birlikte fiziksel bir hastalık gibi görünebilecek karmaşık bir psikolojik hastalık olduğunu da kanıtlıyorlar.

Öte yandan, bazen depresyonu, sizi istediğiniz hayatı yaşamaktan alıkoyan işlevsiz bir davranış kalıbı olarak da gösteriyorlar. Belki de geçmişte sizin için işe yaramış olabilecek olumlu pekiştirmeler artık etkili olmadığı için bu durum ortaya çıkıyor olabilir.

Depresyonu anlamanıza yardımcı olacak en iyi ve en orijinal yedi filmi şöyle sıralayabiliriz:

Küçük Gün Işığım (Little Miss Sunshine) (2006)

Küçük Gün Işığım, depresyonun bir aile meselesi olabileceğini gösteren bir kara komedi. Ana karakter Olive ve en küçük kızı haricinde, Faris ailesinin tüm üyeleri çeşitli zihinsel sorunlar yaşamakta. Kırılgan zihinsel sağlıkları, sıklıkla birbirlerine saldırdıkları ve depresyonlarını daha da kötüleştirdikleri anlamına gelen bir ortam yaratıyor.

Ailede gerçekten “mutlu” olan iki karakter Edwin ve Olive. Hayatlarının başında ve sonunda olan bu iki insan derin bir bağı paylaşıyor. Frank karakteri, depresyon gibi şeyler için endişelenmeye başlayan genç Olive’e “depresyon” ve “intihar” terimlerini tanıtıyor.

Frank, çoğunlukla depresyonda olan ve yalnızca kağıt üzerinde iletişim kurabilen Dwayne ile konuşuyor. Karakterler kazanma veya kaybetme baskısına göre bölünmüş durumda. Her ne kadar hepsi bir şekilde “kaybedenler” haline gelmiş olsalar da, sorunları üzerinde bir aile olarak çalışmaya karar veriyorlar.

Hayallerin Peşinde (Revolutionary Road) (2008)

Depresyonla ilgili en iyi filmler listesinde Sam Mendes’in aynı adlı romanının (1961) bir uyarlaması var. Filmin yıldızların Kate Winslet ve Leonardo DiCaprio. Film, karşılaştıkları andan itibaren, ulaştıkları trajik sona kadar Frank Wheeler (DiCaprio) ile April (Winslet) arasındaki ilişkiyi analiz ediyor.

Evlendiklerinde umutları ve özlemleri olan bu çift, mantıksız rüyalar yerine güvenliği (çoğunun yaptığı gibi) seçerler ve 115 Revolutionary Road, Connecticut’a taşınırlar. Burada, April hamile kalır.

Çift, hedeflerine ulaşamadıklarında öfkelenir ve birbirlerine düşmanca davranmaya başlar. Tekrarlayan, boş ve çaresiz hayatlarından bıkan April, yeni bir hayata başlamak için Paris’e taşınmayı hayal eder. Ancak onlar plan yaptıkça, koşullar değişir ve sefil ve tatmin edici olmayan yaşamlarında sıkışıp kalırlar.

Depresyonla ilgili güzel bir film: Saatler (The Hours) (2002)

Stephen Daldry’nin Pulitzer Ödüllü aynı adlı romanının Akademi Ödüllü uyarlaması, tek bir gün içerisinde, hayatlarının farklı dönemlerinde olan üç depresif kadına odaklanıyor.

Saatler, 1923’te yazar Virginia Woolf (Nicole Kidman), 1951’de ev hanımı Laura Brown (Julianne Moore) ve 2001’de Clarissa Vaughan (Meryl Streep) adında modern ve bağımsız bir New Yorklu’nun hikayeleri arasında değişiyor. Bu üç kahraman, Woolf’un romanı Bayan Dalloway tarafından birbirlerine bağlanıyorlar.

Üç hikaye de son derece dengeli gidiyor ve film, her karakterin depresyonunu açık ama dokunaklı bir şekilde vurguluyor. Her kadının depresyonla kendi mücadelesi var. Ayrıca her biri Woolf’un romanının farklı unsurlarıyla özdeşleşiyor.

Melankoli (Melancholia) (2011)

Lars von Trier’in bu sanat filmi belirsizlik, endişe ve yıkım bağlamında geçiyor. Melancholia adlı devasa bir haydut gezegen Dünya’ya doğru hızla yaklaşıyor ve çarpmakla tehdit ediyor.

Film parçalara veya bölümlere ayrılmış durumda. İlk yarı, düğün gününde depresif ve dengesiz Justine’e (Kirsten Dunst) odaklanmış. Ve filmin geri kalanı, kız kardeşi Claire’in (Charlotte Gainsbourg) gözünden Justine’e ne olduğu hakkında.

Melankoli, hem Kirsten Dunst hem de Lars von Trier’in çektiği gerçek hayat bunalımından esinlenmiş. Depresyondaki insanların genellikle halsiz ve uyuşuk olduklarını gözlemliyor. Nitekim film Justine’in Kıyamet gibi felaketi işaret eden bir durumda bile sakin kalma yeteneğini gösteriyor.

Dunst, kısıtlanmış ve katatonik davranışı ile ayırt ediliyor. Von Trier’in ortaya koyduğu bu bir felaket filminin nihilist versiyonu, hayatın hiçbir anlamı olmadığını ve ölümün kaçınılmaz olduğunu kabul etmeyi savunuyor.

Üç Renk: Mavi (Three Colors: Blue) (1993)

Krzysztof Kieślowski’nin Üç Renk üçlemesinin ilk filmi. Mavi, serinin, duygusal özgürlük ve ardından izolasyon temalarını kronikleştiren yoğun bir karakter merkezli parçası. Paris’te geçen hikayede, Julie (Juliette Binoche), kendisinin hayatta kaldığı ancak kocasının ve oğlunun ani ölümüyle sonuçlanan bir kaza sonrasındaki durumuyla başa çıkmak zorunda.

Yaralarını sarmaya çalıştığı dönemde, aşırı doz alarak intihar etmeye çalışır. Ayrıca arkadaşlarından ve geçmiş hayatından da koparak anılardan ve hatırlatıcılardan uzakta yalnız yaşamaya çalışır. Ancak, tüm çabalarına rağmen, kocasının bitmemiş müzik çalışmaları ve sözde sevgilisi tarafından gerçeğe döndürülmeye devam eder.

Depresyonla ilgili ilginç bir bakış açısı: Sylvia (2003)

Bu biyografi, şairler Sylvia Plath ve Ted Hughes arasındaki sorunlu ilişkiyi ve 1963’te kendisinin de oldukça kötü bilinen intiharına yol açan olayları anlatıyor. Plath, 1956’da Cambridge’de Hughes ile tanıştığında, zaten aşırı denilebilecek düzeyde depresyon nöbetleri geçiriyordu ve daha önce de kendini öldürmeye çalışmıştı.

Filmde Sylvia (Gwyneth Paltrow) geçmişteki zihinsel dengesizliğini Ted’e (Daniel Craig) itiraf ederken, gerçek hayatta yaşamakta olduğu depresyonunu da saklar. Film boyunca nihai sonucu ortaya koyabilecek çok sayıda uyarı işareti ve ipucu bulunuyor. Örneğin, Plath’ın annesinin, kızının kırılganlığı hakkında Ted’e tavsiye vermesi. Son olarak, Plath’ın çoklu aşk ilişkileri, meşru ihanet duyguları ve her zaman kocası tarafından gölgede bırakılması ise umutsuzlukla sonuçlanıyor.

Aşkın (500) Günü (500 Days of Summer) (2009)

Bir tebrik kartı yazarı ve ebedi bir romantik olan Tom (Joseph Gordon-Levitt), kız arkadaşı Summer (Zooey Deschanel) ondan ayrıldığında tamamen yıkılır. Film, ilişkilerinin hangi noktada bozulduğunu anlamaya çalışmak için birlikte geçirdikleri 500 günü yansıtıyor. Bunu yaparken, Tom, hayattaki gerçek tutkularını yeniden keşfediyor.

Filmin Tom’un farklı depresif dönemlerini tasvir etme biçimi, bunların doğaları gereği döngüsel olabileceklerini gösteriyor. Ayrıca bu üzüntü, davranışsal aktivasyon karşısında da oldukça zayıf kalıyor. Tom’un iyimserlik ve pratiklik kombinasyonu, daha önce depresyona dalmış olduğu için de canlandırıcı bir değişiklik olarak ortaya çıkıyor.


Tüm alıntı yapılan kaynaklar, kalitelerini, güvenilirliklerini, güncelliklerini ve geçerliliklerini sağlamak için ekibimiz tarafından derinlemesine incelendi. Bu makalenin bibliyografisi güvenilir ve akademik veya bilimsel doğruluğa sahip olarak kabul edildi.


  • Carmona, C. R. (2021). Estética y depresión en el cine de Lars von Trier. L’Atalante. Revista de estudios cinematográficos, (32), 177-192.
  • Sánchez-Escalonilla, A., & Mateos, A. R. (2014). Presentación del monográfico: Narrativas de la crisis en cine. Fotocinema. Revista científica de cine y fotografía, (8).

Bu metin yalnızca bilgilendirme amaçlı sunulmuştur ve bir profesyonelle görüşmeyi yerine geçmez. Şüpheleriniz varsa, uzmanınıza danışın.